MEFKURE-Yeryüzüne “İyi Kullar” Mirasçıdır

“And olsun ki, Tevrat’tan sonra Zebûr’da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık. Şüphesiz bu Kur’ân’da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır.” (Enbiya 21/105-106)
İyilik asıl, kötülük ise arızîdir. İnsanda asıl olan da imandır. Çünkü insan İslam fıtratı üzere yaratılmıştır. Küfür ve şirk ise arızîdir. Yukarıdaki ayet-i kerimeler buna delildir. Zaman zaman kötülerin, zalimlerin, küfür ve şirkin yeryüzünde hâkimiyet kurması geçicidir. Böyle zamanlarda Müslümanlar asla yeis ve ümitsizliğe düşmemeli, kötülerin hâkimiyetine, şirk ve küfrün sultasına son vermek için büyük bir şevk, azim ve gayretle çalışmalıdırlar. Şu hususu katî olarak bilmelidirler ki tağutların ve tağûtî düzenlerin hâkimiyet sağlaması, Müslümanların mahkûm duruma düşmeleri, Müslümanların İslam’dan uzaklaşmaları, heva ve heveslerine uymaları ve adaletten ayrılmaları neticesinde olmuştur.
Nitekim Allah Teâlâ, Sâd suresinin 26. ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
“Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adâletle hükmet. Heva ve hevese uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.”
Bugün İslam âleminin perişanlığını burada aramak lazımdır. İslam’a sarılan, onun ahkâmını hâkim kılan milletler yükselmişler, ondan uzaklaşan milletler, zillet ve meskenete düşmüşlerdir. Osmanlı’nın kuruluş ve yükselişi ile gerileme ve çöküşünün sebeplerini incelediğimiz zaman bu hakikat apaçık bir şekilde anlaşılacaktır.
İslam’la iç içe olduğu kuruluş ve yükseliş devirlerindeki dinamizm, fütuhat, aşk ve şevki, asr-ı saadet ile olan çok sıkı rabıtasından kaynaklanmaktadır. Gerileme ve çöküş devirlerine baktığımızda, İslam’la ve asr-ı saadetle olan kuvvetli bağın yavaş yavaş zayıflamaya başladığını ve sonunda kopma noktasına geldiğini görürüz.
Avrupa’nın küfür ve şirk temeline dayalı, ahlâksız, iffetsiz ve kokuşmuş kültürü ve zahirdeki maddî refah, Osmanlı’nın okumuş cahillerini celbetti de onların ihanetleri ile koskoca bir devlet yıkılıp gitti.
Hâlbuki Müslümanlar hâkimiyeti ele geçirdikleri zaman asla şımarmayacak, asla hak ve adaletten sapmayacak, Kur’an ve sünnet çizgisinden uzaklaşmayacak. Allah Teâlâ’ya olan kulluk vazifesini asla ihmal etmeyecektir. Allah Teâlâ, bütün zayıflıklarına rağmen, imanda ve kendisine kulluk vazifesinde ihlâs üzere olan milletlere yeryüzünün hâkimiyetini vaat etmektedir. Buna karşılık, Allah’a hiçbir şeyi eş tutmamalarını, ihlâsla kulluk etmelerini, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e itaat etmelerini, namazı kılıp, zekâtı vermelerini, tek cümle olarak, İslam’a tam teslim olmalarını istemektedir. Nur suresinin 55 ve 56. ayetleri bu gerçeği en belirgin bir şekilde şöyle açıklamaktadır;
“Allah sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslam’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse işte bunlar kâfirlerdir. Namazı kılın, zekâtı verin, Peygambere itaat edin ki merhamete nail olasınız.”
İşte Müslümanlara ilâhî mesaj.
Müslüman! Sakın zamanımızdaki tağutların ve tağûtî düzenlerin zahirdeki güçlerine bakıp yılgınlık, bıkkınlık gösterme, yeis ve ümitsizliğe düşme! Yeis ve ümitsizlik Müslümanın ikliminde yeşermemelidir.
Önce kendimizden başlamak üzere, aile ve çevremizi düzeltmeye çalışarak safha safha bütün bir milletin uyanması için uğraş vereceğiz. Hz. Ömer radıyallahu anh’ın şu sözünü aklımızdan asla çıkarmayalım:
“İnsanları düzeltebilmemiz için önce kendimizi düzeltmemiz gerekir.”
Bilelim ki İslam bir devlet nizamıdır ve insanlık ancak onunla huzur bulur.
Tağûtî sistemler ise şirk, küfür ve zulüm sistemleridir. Öyleyse geliniz hep beraber İslam’ın hâkimiyeti, tağûtî sistemlerin ortadan kaldırılması için bütün imkânlarımızı seferber ederek ihlâsla çalışalım.