MEFKURE- İslam ve Sanat

MEFKURE- İslam ve Sanat

İslam dini her zaman ve her devirde geçerli, normal her insanın anlayabileceği, zorlanmadan uygulayabileceği çok sâde hükümler içeren bir nizamdır.

Korkutmayı değil müjdelemeyi, zorlaştırmayı değil kolaylaştırmayı, nefreti değil sevgiyi, büyüklenmeyi değil tevazuu tavsiye eder. Herkesi gücünün yettiği kadarından mesul tutar, insanlar arasında âdil bir paylaşımı öngörür.

Yemede, içmede, giyim ve kuşamda, iş ve sözde, kullanılan her türlü eşyada, hülâsa her hususta sâdelik ister, lüks, israf ve gösterişten meneder.

İslam, bunaltan, nefret ettiren, tahakküm eden katı kuralları olan bir din değil, dağınıklıktan, başıbozukluktan, bencil zararlı davranışlardan koruyan, bütünleşmeyi, güçlenmeyi, karşılıklı sevgi ve saygıyı, hukuku, huzur ve emniyeti sağlayan, haksız kazanımlara fırsat vermeyen bir disiplin dinidir.

İslam dininde katı bürokrasi kuralları, sıkıcı, bunaltıcı gülünç teşrifat kuralları da yoktur. Her şey fıtrata uygundur, tabiidir. Yapmacık söz ve davranışlardan asla hoşlanılmaz.

İşte İslam toplumunda ferdî, ailevî, toplumsal yaşantı, beşerî münasebetler, iş ve sanat hayatı bu tabii, fıtrata uygun bir ortamda, sağlıklı bir disiplinle âhenkler cümbüşü içinde cereyan eder.

Şu husus, bilinen bir gerçektir ki kişi ve toplumların inancı, ahlakı, değer verdiği, kendisini bağlayıcı kabul ettiği hususlar, onların düşüncesine, söz ve işine, sanat ve mesleğine, yapacakları her türlü seçime etki eder.

Ondan dolayıdır ki inancı, yaşantısı, değerleri farklı toplumların meydana getirdiği sanat, edebiyat, mimarî eserler, kültür ve medeniyetler de çok tabii olarak farklılıklar arz etmektedir.

Ayrıca, aynı inancı, aynı değerleri paylaşan, aynı ortamda yaşayan, aynı kültür ve medeniyete sahip kişilerin zevk, anlayış, kavrayışları, ruh yapıları ve kabiliyetleri farklı farklı olduğundan meydana getirdikleri sanat, edebiyat ve benzeri eserler genelde aynı özelliklere sahip olmakla beraber, özelde bir kısım farklılıklar oluşturmaktadır ki bu husus da o toplumun, o medeniyetin zenginliklerindendir.

Araştırmacılar sanat eserlerini, kültür ve medeniyetleri değerlendirirken yukarıda zikri geçen hususlara dikkat etmek durumundadırlar. Aksi takdirde sağlıklı bir değerlendirme yapamazlar.

Mesela, Müslümanların insan resim ve heykelinin yapılması hususuna bakış açısını bilmeden, İslam sanatı hakkında, en azından bu sanat kolu hakkında yapılacak bir inceleme, bir değerlendirme asla sağlıklı olamaz.

Müslümanlar, insan resim ve heykelinin yapılmasına olumlu bakmamış, bunu uygun görmemişlerdir. Dolayısıyla Müslümanlar arasında bu konuda yetişmiş sanatkâr ve ortaya konmuş sanat eseri fazla yoktur. Bu duruma bakarak, Müslümanların sanata ve sanatkâra önem vermediği kanaatine varılmamalıdır.

İslam’da insan resmine ve heykele olumsuz bakış insanımızı ağaç oymacılığı, taş oymacılığı, çini sanatı, yazı sanatına yönlendirmiş ve bu hususta benzerine başka medeniyetlerde pek rastlanamayan şaheserler meydana getirilmiştir. Meselâ; “Kur’an Mekke’de nâzil oldu. Kahire’de okundu. İstanbul’da yazıldı.” sözü meşhur olmuştur.

Bilhassa Osmanlılar zamanında hat sanatı zirveye ulaşmış, misilsiz eserler yazılmış, tablolar yapılmıştır. Meşhur hattatların yazdığı el yazması Kur’an-ı Kerim’ler, kitaplar, levhalar, bütün görkemiyle zamanımıza kadar ulaşmış paha biçilmez hat sanatlarıdır.

Müslümanlar çini üzerinde de kayda değer çalışmalar yapmış, özellikle camiler, kısmen türbe, medrese, saray ve konaklar, üzerinde çeşit çeşit, rengârenk çiçek, gül, lale ve benzeri motiflerin işlendiği çinilerle süslenmiş, sanki bahar cümbüşü dört mevsimde bu mekânlara taşınmıştır.

Keza taş ve ağaç oymacılığı da bize has, bizim ruhumuzdan yansımalar taşıyan, bizimle bütünleşmiş, bizim medeniyetimizin simgelerinden olmuştur. Taş ve ağaç oymacılığı bilhassa Selçuklular zamanında çok ileri bir seviyeye yükselmiş, benzersiz eserler meydana getirilmiştir.

Selçuklu mimarisinde cami, medrese, kervansaray ve benzeri sosyal hizmetler için yapılan eserlerin giriş kapıları çok yüksek ve görkemli olur ve bu kapılar taş oymacılığının bütün maharetleri kullanılarak, muhteşem bir eser meydana getirilirdi. Sonra camilerin giriş kapıları gibi mihrapları da aynı maharetle işlenir, çiçek motifleri, ayet-i kerimelerle tezyin edilirdi.

Keza kervansarayların, saray ve köşklerin avlu kapıları, saraya ve kervansaraya giriş kapıları da aynı şekilde oymacılık sanatının birer şaheserleriydi. Türbelerin giriş kapıları çok mütevazı yapılmakla beraber, dış duvarları çeşitli motiflerle işlenir, ruha huzur veren bir manzara arz eder.

Ağaç oymacılığı daha ziyade, cami minberlerinde, cami, medrese, türbe ve benzeri binaların ahşap kapılarında kendini göstermektedir. Selçukluların hüküm sürdüğü Anadolu şehirlerinde bu eserlerin zamanımıza kadar ulaşan örneklerini büyük bir hayranlıkla temâşâ etmekteyiz.

Hülâsa Müslümanlar her sanat dalında kendilerine mahsus bir tarz geliştirmiş ve bu geliştirilen tarzın zirve örneklerini vermişlerdir.

Elbette bütün medeniyetler karşılıklı olarak birbirinden etkilenirler. Bu çok tabii bir durumdur. Ancak birbirinden aldıklarını kendi tarzları içinde kendine has üslupla geliştirmez, ona kendine has özelliklerin damgasını vurmaz, mezcetmezse bu etkilenmelerin, bu alışverişlerin yeni şaheserlerin meydana gelmesine, sanatta yeni ilerlemelerin kaydedilmesine katkısı olmaz.

Ya iki taraf birbirini taklitten öteye bir iş yapamaz ya da onlardan biri diğerini taklit ederek, çoğu kez aslını da aynen taklit edemediğinden bir sürü bozuntu, zevksiz, hiçbir sanat değeri olmayan ucubeler meydana gelir. Genel olarak da zayıf olan, kendine güvenini yitiren, kendi değerlerinden habersiz ya da kendi değerlerinden yüz çevirmiş geri toplumlar, ilerlemiş toplumların seviyesiz taklitçileri olurlar.

Bugün İslam ülkelerinde, kendi memleketimizde, mimarîde, edebiyatta, çeşitli sanat kollarında ortaya konanlara bir bakınız. Allah aşkına, bir zevk, bir estetik, gelecek nesillere ulaştırabileceğimiz, “işte biz de bunları yaptık, ecdadımızdan bize kalan mirası koruduk, daha da ileriye götürerek sizlere teslim ediyoruz, sizler de bizlerden aldığınız bu mirası daha da geliştirerek sizden sonraki nesillere bırakınız” diyebileceğimiz, sanat değeri taşıyan kaç eserimiz var?

Ufacık bir sarsıntıda yerle bir olan, zevksiz, çürük, iklim şartlarıyla asla bağdaşmayan şu beton yığınlarını mı, yoksa şiir adına yazılan saçmalıklarını mı ya da sanatkâr diye çırılçıplak soyunmuş, vücudunu teşhirden başka hiçbir marifeti olmayan, ekranları çıplaklar kampına çeviren adı sanatkâra çıkmış şu kişileri mi?

Nereye baksanız gözünüzü, neyi tutsanız elinizi, nerede yürüseniz ayağınızı kirleten, kalbinizi karartan, ruhunuzu bunaltan, tüm değersizliklerin değer kabul edildiği, bütün değerlerin ayaklar altına alındığı, ayakların baş, başların ayak olduğu, çok yüzlülüğün, ahlâksızlığın, zulüm, katliam ve soykırımların pervasızlaştığı şu zamanımızı, şu toplumları işte size insanca bir yaşantı, üstün bir medeniyet diye mi takdim edecek, bunları mı onlara miras bırakacağız?

Bütün endişesi midesi, şehveti, çıkarları olan; paraya, maddeye tapan, güçlünün zayıfı ezdiği bir toplumda gerçek sanatkârlar yetişebilir mi, sanat eserleri meydana getirilebilir mi? Asla ve kat’a!

Ecdadımızdan bize miras kalan o muhteşem, muhteşem olduğu kadar da sâde, zarif, estetik; üstün bir medeniyetin, güçlü bir imanın yansımalarını gördüğümüz şaheserlere baktığımız zaman bu sanat eserlerini meydana getiren sanatkârların yüksek ruh yapısını azim ve aşkını müşahede ederiz.

İslam sâdeliği ister, İslâmî sanat eserleri de bütün ihtişamına rağmen büyük bir sâdelik arz eder.

İslam israf ve lüksü meneder. İslâmî eserlerde bu inanıştan dolayı bazı müstesnaları dışında israf ve lüks göremezsiniz. İslâmî eserlerde korkutucu, ürkütücü bir manzara da göremezsiniz. Bilâkis cezbedici, huzur verici, rahatlatıcıdır.

İslam sanatında, sanat eserlerinde bir tabiilik, bulunduğu ortama bir uygunluk vardır. Kendini toplumdan ayrı tutan, toplumla aykırılıklar gösteren bir görüntü yoktur.

Müslümanların, İslam’la iç içe yaşadığı devirlere ve o devirlerde vücut bulan sanat eserlerine bakınız. Adeta bu eserlerle, sanatlarla toplum kucak kucağa, iç içe, ikiz kardeş gibi bir beraberlik, bir bütünlük arz etmektedir. Yüzyıllarca beraber aynı topraklarda, aynı beldede yaşayan insanların oluşturduğu bir mahalle kültürü meydana gelmiştir.

Halk şairlerinin hece vezniyle meydana getirdikleri, türküler, ağıtlar, deyişler bir toplumun acı, tatlı, neşeli, üzüntülü günlerini, asırlar boyunca yaşadıkları serüvenleri dillendirir. Daha üstte, divan edebiyatı şairleri, başka bir tarzda, başka açılardan bir medeniyetin edebî coğrafyasını gergef gibi işlerler.

Ayrı ayrı dallarda, ayrı ayrı tarzlarda ve fakat İslam’ın genel çerçevesi içinde bir inancın, bir medeniyetin, bir kültürün yansımaları sanat eserlerinde tezahür etmektedir.

Göklere yükselen o zarif minareler, kubbeler, bir ömür boyu ayetleri, hadisleri levhalaştıran, kitaplaştıran kubbeleri, mihrapları, duvarları çeşit çeşit motiflerle tezyin eden hattatlar.

Tekbirleri, salâtu selamları ruhun derinliklerinde seslendiren, naatlar, kasideler, ilâhîlerle yüksek seciyeleri, üstün kişileri, gönlümüzün sultanlarını vasfeden; inancımızı, dînî hassasiyetlerimizi seslendiren Itrîler ve benzerleri İslam sanatının kıyamete kadar zirvedeki temsilcileridir.

Yüksek sanat eserleri, yüksek medeniyetler meydana getirmek; güçlü, sağlam bir iman, yüksek bir seciye, azim, sabır, aşk ve muhabbet, kabiliyet, ince bir ruh yapısı, estetik zevk ister.

İşte bizim ecdadımız, İslam’ın, hakkın insanları bu vasıflara sahip yüksek seciyeli insanlardı. Meydana getirdikleri sanat eserleri de onların yüksek şahsiyetlerinin bir belgesi, bir delilidir.

İlahi! Mazlum, mağdur, mustazaf bir durumda bulunan bu ümmete yâr ve yardımcı ol. Sadece Müslümanları değil bütün insanlığı canilerin vahşet ve zulmünden kurtaracak, dünyayı madden ve manen kirleten necis insanlardan temizleyip yeniden sanat şaheserleri yükseltecek, yüksek medeniyetler, yeni bir dünya kuracak imanlı, şuurlu, ahlaklı yeni nesiller nasip eyle. Böyle bir dünyanın kurulmasında, böyle bir neslin yetişmesinde bizleri hizmetkâr eyle!

Âmin ya Mu’in!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.