MEFKURE- Hayyale’l-Cihad!

MEFKURE- Hayyale’l-Cihad!

“Göklerin ve yerin kilitleri O’nundur. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, işte onlar hüsrana uğrayanlardır. De ki: Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” (Zümer 39/63-64)

Biz Allah’ın kullarıyız. Yalnız O’na kulluk ederiz. Kâfirler, tağutlar, zındık ve mürtedler ilah edindikleri putlara, sistemlere kul olmamız için çatlarcasına yırtınsalar, salyalı ağızlarıyla saldırsalar, tehdit ve zulmün her çeşidine yeltenseler de biz Allah’ın kullarıyız. Sadece O’na kulluk ederiz. O’na itaat eder, O’nun şeriatına tâbi oluruz. Biz İslam ümmetiyiz. Biz sırat-ı müstakim’de saf bağlamış, Rabbe yürürüz. O’ndan geldik, O’na gideriz. Bu yolda tek önderimiz, rehberimiz âlemlerin efendisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.

Tağutlar ve uşakları bizi ümmet şuurundan uzaklaştırıp, kavmiyetçilik pisliğine atmak, bizi şeriatımızdan ayırıp beşerî sistemlerin zebunu yapmak ve hidayet rehberimizden kaçırıp, peydahladıkları sahte dalalet rehberlerinin kucağında mahkûm etmek için o riyakâr, o çirkin, o tiksindirici suratlarını bin bir maharetle maskeleseler de yahut o necaset kokan nefeslerini her an ensemizde hissetsek de biz Müslümanız, dinimiz İslam’dır.

Rabbimiz Allah’tır. Rehberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemdir. Kur’an ve sünnetin mâşerî, aydınlatıcı meşalesi, diriltici hükümleri doğrultusunda yaşantımızı şekillendiririz.

“Sizin için din olarak İslam’a razı oldum.” (Maide 5/3)

Biz de Allah Teâlâ’nın bizim için seçtiği Müslüman adına razıyız ve o addan başka şerefli bir ad tanımayız.

“O, gerek bundan önce(ki kitaplarda) ve gerekse bu Kur’an’da size Müslümanlar adını verdi.” (Hac 22/78)

Evet, Rabbimizin bize verdiği Müslüman adından başka hiçbir yakıştırmaya iltifat etmeyiz. Biz ne laikiz, ne demokrat, ne kavmiyetçi ve ne de sosyalistiz. Bunlar başka dinlerin, başka kültürlerin, din dışı düzenlerin, sömürgeci, kapitalist müstevlîlerin, bize yabancı, bize düşman toplumların aldatmacası ve bizi bizden çalma manevralarından ve bizi yok etme planlarından birer parçadır.

Biz biliriz ki Kur’an’dan ve sünnetten kıl payı ayrılmak, sonu gelmeyen felaketlerin habercisidir. Bugün tüm İslam coğrafyasında oluk oluk akan kanların, körpe yavrulara tecavüzün, gayrimüslimler karşısındaki zillet ve meskenetin ve içimizdeki kandırılmış, satın alınmış zalimlerin Müslümanlar üzerindeki tahakküm ve baskılarının tek sebebi Kur’an ve sünnetten, İslam’dan yüz çevirip düşmanlarımıza benzemeye çalışmamızdır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Benim ehli beytim[1] Nuh’un gemisine benzer. Kim ona binerse kurtulur. Kim ondan yüz çevirirse gark olur gider.” buyurmaktadır.[2]

Güneş balçıkla sıvanmaz. Şeyh Sadi’nin dediği gibi Bir âdi taş, altın kaseyi kırsa, ne o taşın değeri artar ve ne de altının değeri azalır.” Evet, altın kırılsa da yine altındır. Altın kırıldığı için değerinden bir şey kaybetmez. Ama tilkiye, aslan postu giydirseniz tilki yine tilkidir. Köpeğe gem vurmakla yarış atı olmaz. Çatlasanız da patlasanız da İslam’ın nurunu söndüremezsiniz. Onun yükselişini önleyemezsiniz. İslam gemisine binin, kurtulun.

İnsan suretinde olmakla insan olunmaz. Giydiğin elbise ile itibar sahibi olacağını sanıyorsan aldanıyorsun. Sana Mevlana’nın şu sözünü hatırlatırım: “Nice elbiseler gördüm içinde adam yok. Nice adamlar gördüm üstünde elbise yok.”

Makam ve mevkie, mal ve mülke güvenme, onlar da seni adam yapmaz. Maymunu tahta oturtsan kimse ona padişah diye itibar etmez. Domuzun boynuna mücevherat taksan, onu necis olmaktan kurtarmaz.

Bir adam Bayezid-i Bestamî’nin ayak izlerine basarak onu takip eder. Bayezid-i Bestamî, “Derimi yüzsem de sana giydirsem, benim yaptıklarımı yapmadıkça buna uymuş olmazsın” der.

Evet, adam olmak İslam’la mümkündür. İslam’la şereflenip Müslüman olan, Kur’an’a uyan, sünnet yolunu tutan gerçek insandır. Diğerleri ise insan suretinde hayvandır. Hatta hayvandan da aşağı bir mahlûktur.

“Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar. İbret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?”

Mesele bakmak değil, görmektir. Mesele dinlemek değil anlamaktır. Mesele hadiselere şahit olmak değil ondan ibret almaktır. Tarihimiz nice kahramanlıklar ve fedakârlıklarla dolu olduğu gibi, maalesef bir kısım hain ve satılmışların ihanetlerine de şahit olmuştur. Bu hainler İslam’ı bir türlü hazmedememiş, menfaat ve çıkarlarını her zaman ön planda tutmuş, şahsî ihtirasları uğruna bu millet ve bu vatanı bâdireden badireye sürüklemişlerdir. Yakın tarihimiz bunun çok canlı örnekleri ile doludur.

Koskoca bir devleti, Devlet-i Âl-i Osman’ı yıkanların silik, uşak, ajan ve sefil hayatlarına baktığımızda, bunların gençliğimize büyük insan, büyük devlet adamı olarak sunulduğunu nasıl hazmedebilirsiniz? Bizlere Osmanlı’yı, en şen’îce, en utanmazcasına ve en hayâsızca tanıtanların, bu vatana ve millete en büyük ihaneti yapan kimi İngiliz ve kimi Fransız uşağı ve ajanı olan Jön Türk ve ittihatçıları büyük insan, devlet, millet ve vatan kahramanı olarak gösteren, satılmış yazar, çizer ve yetkililerin o kızarmaz yüzlerine nasıl tükürmezsiniz?

Osmanlı’nın yıkılmasında en etkin çalışma yapanların bütün parasal yönünü üstlenen ve bu paraları İngilizlerden alan Mustafa Fazıl Paşa bir İngiliz ajanı idi. Sultan Abdülaziz’in katilleri, Mithat Paşa bir Macar hahamının oğlu, dönme bir yahudi idi. Serasker Hüseyin Avni, Ali Suavi, Agâh Efendi, Ziya Paşa ve benzerleri ayyaş, mason locaları ve İngilizlerle el birliği edip koskoca bir devletin yıkılmasını sağlayan hainlerdir.

Bunlar Sultan Abdülaziz’i katlederek Osmanlı’yı, 93 Harbi denilen Rus Harbine soktular. Neredeyse İstanbul Rus işgaline uğrayacaktı. Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmişlerdi. İttihat ve Terakki Fırkası ise Abdülhamid gibi dahi bir padişahı tahttan indirerek Osmanlı’yı Birinci Cihan Savaşına soktular ve millet-i İslamiye’yi, kâfirlerin çizmeleri altında çiğnettiler. Müslümanlar başsız ve halifesiz paramparça edildi ve hâlâ kendini toparlayamadı.

Gençlik olarak, Müslümanlar olarak, yakın tarihimizi çok iyi bilmeliyiz. Bilmeliyiz ki, Müslümanlar üzerinde oynanan haince oyunlardan haberdar olalım. Yerli, yabancı ihanet şebekelerini iyi tanıyalım ve zamanımızda olan hadiseleri çok iyi bir şekilde değerlendirelim.

Ey Müslümanlar, görüyorsunuz, ne büyük bir sorumluluk altındayız. Öyleyse Hayyâle’l-Cihad. Bütün imkânlarımızı seferber edelim, İslam için fedakârane, ihlâsla çalışalım.

 


[1] Buradaki “ehli beyti” şu anda anlaşılan mânâda anlamamak gerekir. Rasulullah’ın sünnetine hakkıyla tâbi olanlar da bunun içinde dâhildir.

[2] Rivayetlerin tamamında “Benim ehli beytim…” diye geçmektedir. Taberânî, el-Mucemü’l-Kebir, 3/75-76, H. No:2570-2572, 10/180, H. No:12218; el-Mucemü’l-Evsat, 8/102, H. No:3612, 12/272, H. No:5694, 13/110, H. No:6032; Hâkim, Müstedrek, 7/451, H. No:3251

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.