MEFKURE- Çağın Karakteri/Zeki Soyak

MEFKURE- Çağın Karakteri/Zeki Soyak

Albert Camus: “İlerde bir tarihçi, çağımız insanlarını şöyle tarif edecektir: Onlar gazete okur ve çiftleşirlerdi.” diye yakınır. Çağımız toplumunun geri kalmışlığından, insanî değerlerden yoksunluğundan, cehaletinden, şehvet ve kadına olan düşkünlüğünden serzenişte bulunur.

Elbette her devirde iyi, değerli, kişilikli, vasıflı insanlar da vardır. Zamanımızda da bu gibi insanlar mevcuttur. Ancak topluma hâkim olan zihniyet ve uygulamalar, o toplumun ve çağın genel karakterini gösterir. Çağımızın genel karakteri de inançsızlık, ahlâkî değerlerden yoksunluk, cehalet, şehevî ve nefsanî arzulara düşkünlük ve çıkarcılıktır. Her şey madde plânında ele alınmakta, dinî, ahlâkî ve manevi değerler hiçe sayılmaktadır. Böylece toplum görülmemiş bir kargaşa yaşamakta; iyi ile kötü, hak ile batıl, haklı ile haksız birbirinden ayırt edilemez hâle gelmektedir. Bu durumdan hep kötüler istifade etmekte ve toplumu sömürmekte, elde ettikleri gücü, çıkarlarını korumak ve devam ettirmek için kullanmaktadırlar.

Knematirül: “Hiçbir millet, dinî nizama girmedikçe millî nizamı sağlayamaz.” demektedir.

Tarihin akışına bir göz atalım: ilâhî nizamı, dinî hakikatleri hiçe sayan, kendi görüş ve düşüncelerini dinî esaslardan üstün gören ve nefsine, behimî arzularına uyan milletler helâk olup gitmişlerdir. Âhirette tadacakları ebedî azap ise daha dehşetli ve korkunç olacaktır.

Nuh kavmi tufanla, Ad kavmi müthiş bir fırtınaya dönüşen rüzgârla, Semûd kavmi alttan gelen korkunç bir sayha ve zelzele ile Lût kavmi de korkunç bir ses ve akabinde memleketlerinin altı üstüne getirilip, üzerlerine pişmiş taşlar yağdırılarak helâk olup gittiler. Daha nice kavimler çeşitli şekilde azab-ı ilâhîye dûçâr oldular. Bu geçmiş milletlerin helâk sebeplerine baktığımız zaman hepsinin müşterek oldukları yönler şunlardır:

1-Kâfirdiler, peygamberleri ve peygamberlerin getirdikleri İslâmî hükümleri inkâr ediyorlardı.

2-Müşriktiler, kendi elleriyle yonttukları heykellere, putlara tapıyorlar ve onları ilâh ediniyorlardı.

3-Zalimdiler, kuvvetli olanlar zayıfları eziyor, zenginler, fakirleri sömürüyor, idareciler halka görülmemiş zulüm ve baskı yapıyordu.

4-Ahlâksızdılar, kötülüğün her çeşidini yapıyorlar, zina ediyorlar, içki içiyorlardı. Kadınları ve erkekleri iffetsiz ve hayâsızdı. Dünya malı elde etmek için her türlü kötülüğü, haksızlığı irtikâp ediyorlardı. Bütün bunlara ilâveten Lût kavmi homoseksüeldi.

5-Kötülükleri, ahlâksızlıkları alenî olarak yapıyorlardı. Kuran’ın ifadesiyle, “Belhüm edal”, hayvanlardan aşağı derecelere düşmüşlerdi.

“Onlar (Nuh’un kavmi) günahları yüzünden suda boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah’tan başka yardımcı bulamadılar.” (Nuh 71/25)

“Rasûlüm! Hayatın hakkı için onlar (Lut kavmi) sarhoşluk içinde bocalıyorlardı. Güneş doğarken o korkunç ses onları yakaladı. Böylece ülkelerinin üstünü altına getirdik, üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. İşte bunda, düşünen ferasetli kişiler için ibretler vardır.” (Hicr 15/72-75)

Feraset, Allah Teâlâ’nın kuluna yaptığı lütufların en büyüklerinden biridir. Geçmiş hadiseler, tarihî vakıalar, okumuş olmak için okunmaz; onları ibret almak, şahsımız ve toplumumuz için faydalı neticeler çıkarmak için okuruz. Bunu ise ancak feraset ve basiret sahibi kişiler başarabilir. Kendini beğenmiş, cahil, inkârcı ahmaklar yüzlerce defa okusa da ondan bir nasip alamaz, faydalanamaz. O ahmakların bir özelliği de Hz. Nuh aleyhisselamın lisanıyla Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade ediliyor:

“(Nasihatlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh dedi ki: Rabbim! Doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını artırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular.” (Nuh 71/21)

Ayet-i kerimede işaret edilen şahıs, Nuh kavminin hükümdarı olan Dermesil idi. O ölünce yerine oğlu Neslin geçti, o babasından da zalimdi. Kavmi Hz. Nuh aleyhisselama ve onun getirdiği şeriat hükümlerine değil, hükümdarları Dermesil’e, onun sapık düzenine ve putperestlik ilkelerine uydular ve bu ahmaklıklarının ve inkârlarının neticesinde tufanla yok olup gittiler. Helâk oldular. Burada Knematirül’ün şu veciz sözünü bir daha hatırlayalım:

“Hiçbir millet dini nizama girmedikçe, milli nizamı sağlayamaz.”

Peygamberlere, tevhid akidesine savaş açanlar, genellikle yöneticiler ve ülkenin ekonomisini ele geçiren zenginler olmuşlar. Halk tabakaları da bunların kışkırtmaları, sapıtmaları ve yalan yanlış bilgilendirilmeleri neticesinde peygamberlere, ilâhî nizama karşı çıkmışlardır.

Bir de o bozuk düzeni, bâtıl ve sapık inançları, tahrif edilmiş dinleri, putperestliği kendileri için din edinen hahamlar, papazlar, kâhinler ve o düzenin kanun koyucuları azılı düşman olmuşlardır. Bugün yeryüzünü kasıp kavuran, milletleri perişan ülkeleri harap eden anarşi, terör, zulüm ve baskılar, toplumların DİNÎ NİZAMA girmemelerinden, dini esasları göz ardı etmelerinden, dine karşı savaş açmalarından ve kendi görüşlerini, kendi düzenlerini, dini esaslardan üstün görmelerinden kaynaklanmaktadır.

Çeşitli ülkelerde ve Türkiye’de bir kısım güç odakları, idareciler, medya ve holdingler bu düzende elde ettikleri çıkarlarını muhafaza etmek ve daha da çoğaltmak için dine ve dince kutsal olan değerlere karşı amansız bir mücadele vermektedir. Milleti hiçe sayan, düzenin ilkelerini dine ve millete karşı bir dayatma olarak kullanan bir avuç azınlık, toplumu din dışı bir hayata zorlamaktadır. Ancak milletimiz, özellikle gençlik uyanmıştır. Olanları büyük bir sabırla, büyük bir dikkatle ve hiçbir şeyi gözden kaçırmadan izlemektedir. Milletimiz, ayet-i kerimede zikri geçen mal, makam ve oğullarının çokluğu ile ziyana uğrayan, böbürlenip azanlara değil; kendi inancının gereğine, kendi peygamberine ve dininin esaslarına uyacak ve geçmiş kavimler gibi azaba uğrayıp helâk olanlardan olmayacaktır. İnşallah 21. asrın karakteri İslâmî olacak, ahlâkî olacak ve bu yeniçağa İslâm mührü vurulacaktır.

“Gevşemeyin, mahzun olmayın; eğer inanmışsanız üstün gelecek olan sizsiniz.” (Âl-i İmran, 3/139)

Zunnûn-i Mısrî insanların fesadı 6 şey ile olur demiştir:

1-Âhiret amellerinde zaafiyet gösterilmesi.

2-Ecel, ölüm yaklaştığında tul-i emelin artması.

3-Bedenlerin, şehvetlerin vasıtası olması.

4-İnsanların mahlûkun rızasını, Hâlık’ın rızasına tercih etmeleri.

5-İnsanların heveslerine uyup, sünnet-i seniyyeyi arkalarına atmaları.

6-Geçmişteki salih kişilerin küçük kusurlarını günahlarına mesnet edip de onların menkıbelerini unutmaları.

Zunnûn-i Mısrî’nin bu mübarek sözleri dikkatle okunmalı ve toplumu fitne ve fesada götüren bu durumların izalesi için uğraşılmalı, emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker vazifesi eksiksiz yerine getirilmeye çalışılmalıdır. Bilhassa İslâm adına topluma yön veren insanlar gıllu gışla uğraşmamalı, sürekli ihtilaflı konuları gündeme getirerek milletin saf inancını zedeleyecek, kafalarda istifham uyandıracak kısır çekişmelerin içinde boğulup kalmamalıdır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.