MAVERADAN MACERAYA-Yattı Balık Yan Gider

Erenler! Makalemizi kaleme alırken Karadeniz ve Marmara Denizinde oluşan müsilaj temizliğine ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından devam ediliyordu. Ne hikmettir bilinmez ama deniz salyasını akıtmış ve adeta sahile derdini dökmüş, içini kusmuştu. Necip Fazıl’ın Destan isimli şiirinde belirttiği gibi sarhoş kusmuğu denizin yüzeyinde başkentler haritası kadar olmuştu. Karadan sonra deniz de fesada uğramıştı. Engin suların derinliklerinde aranan gaz, petrol ve diğer madenler için açılan derin sondajlar, kaza ve yangın süsü verilerek batırılan tüksek tonajlı çöp dağı gemiler, sanayi tesislerince gizlice boşaltılan kimyasal atıklar, yeni nesil nükleer füze başlık denemeleri, askeri tatbikatlarda atılan bombalar sonucu deryada oluşan kara delikler mavi vatanın yüzünü iyiden karartmıştı. Covid 19’a yakalanan Beyaz adam son balık ölünce paranın yenmeyeceğini anlamıştı.
Yarenler! Osmanlı Devleti’nin 1. Cihan Harbine girmesini endişe ile karşılayan Azeri şair Ahmet Cevat tarafından kaleme alınan “Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türkün bayrağına, Ah ölmeden bir görseydim, düşebilsem toprağına’’ beytinde belirttiği gibi deniz çırpınırken, çalkalanırken adeta başı dönmüş ve sarhoş olmuştu. Nihayet çevre kirliliği denizin yüzüne vurmuştu. Denizler, med vakti sahte suretler üzerine nizam köpürmüştü. Denizlerin kaynaması/mutlak bir iradenin gücü ile kaynatılması sonucu jeolojik ve kozmik bir felaketin işareti verilmiş ya da beklenen o büyük kıyametin bir alameti oluşmuştu. Kıyametin kopuşu esnasında yaşanacak şiddetli sarsıntı neticesinde yerkürede meydana gelecek olan volkanik patlaklar ve derin çatlaklardan çıkan lav kütlelerinin deniz sularını kaynatacağı, taşıracağı, hatta buharlaştıracağı haber verilmişti. Allah’ın unutulduğu ve Şeytanın gör dediği kör noktadan balık burcuna girmişti. Zikrullahtan gafil balıklar oltaya takılmış ve sırtı tavaya yaslanmıştı. Denizanalarının ve kızlarının ayakları ağa takılınca gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Arkadaşlar! Öyle ise biz de vakit geç olmadan Yahudilerin Cumartesi av yasağını delerek haydi balığa çıkalım. Balık adamlar gibi balıklamasına suya dalalım. “Vira bismillah!” deyip ağı serelim, oltayı atalım. Mangalı yakalım ve keyfimize bakalım. Izgara mı, kızartma mı, buğulama mı olsun derken deryanın kuzuları üzerinde menfi bir durum gelişti. Balıkçılık sektörü kara kara bir düşünceye dalmıştı. Bu işin sonu ne olacaktı? Turizm sektörü kırmızı alarm vermişti. “Ya müsilaj Akdeniz’e inerse!” denmeye başlanmıştı. Aylan Bebeğin solan yüzünü görmezden gelip Karetta kaplumbağaları üzerinden insanlık adına katma değer üretmeye çalışanların fikirleri iflas etmişti. Vaktiyle merhum Necip Fazıl, emri vaki ve zoraki işler için ‘’Bülbüllere emir geldi Vak Vak’tan, bahset tarih balığın çıktığı kavaktan’’ diye yazmıştı. Balık kavağa nasıl çıkar demeyin. Zamanın behrinde çölde giden adamı devenin üstünde kuduz dalamıştı. Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan beş dakika önce uzun İngiliz’in geçtiğini herkes fehmetmişti. Bir zaman gelip denizin karaya vurarak balıkların karıncaları yiyeceği, bir zaman sonra da denizin karadan çekilip bütün balıkları karıncaların yiyeceği sözü herkesi korkutmuştu.
Dostlar! Siyer-i Nebi’den hatırlayın ki; Rasûlullah (s.a.v) Mekke ile Medine arasındaki Herşâ tepesine geldiğinde, “Yuları hurma lifinden olan kızıl bir devenin üzerinde, sırtında yünden bir aba ile Yunus’un buradan telbiye ederek geçtiğini görür gibiyim. Hiçbir insanın, ben Yunus b. Mettâ’dan daha hayırlıyım demesi uygun değildir. Ondan daha hayırlı olduğunu iddia eden kimse yalan söylemiştir’’ buyurmuştu. Taif dönüşü bir bağ evine sığınan Peygamber Efendimize üzüm ikram eden Addas isimli Hıristiyan bir köleye kendini ‘’Ben Yunus İbn Metta’nın kardeşiyim’’ diyerek tanıtmış ve Addas hemen Müslüman olmuştu.
Efendiler! Ongun Yazıtında balık, şehir anlamındadır. Urfa’daki Balıklı Göl, Kütahya’daki Balıklı Tekkesi ile Muğla Bodrum’daki Halikarnas Balıkçısının teknesi meşhurdur. Arapçada Nun, Semek ve Hut, balık demektir. Kur’an’ın onuncu suresine isim olarak verilen Yunus (as), Zünnun ve Sahibül Hut olarak da bilinir. Bu surede, kendilerine azap geleceği bildirilince iman etmeleri sayesinde azaptan kurtulan yegâne topluluğun Yunus kavmi olduğu beyan edilir. Yunus (as), kavmi kendisine inanmayınca öfkeyle onlardan uzaklaşmış, yüklü bir gemiye binmiş, çekilen kura neticesinde kaybedenlerden olmuş, denize atılmış ve kendisini bir balık yutmuştu. Eğer Yunus (as), Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı insanların tekrar dirileceği güne kadar o balığın karnında kalabilirdi; fakat o, “Ya Rab! Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü kâmil sıfatlar ile tesbih ederim. Şüphesiz ben zalimlerden oldum” demiş, ardından duası kabul edilerek, Allah’ın rahmetiyle güçsüz bir halde balığın karnından çıkarılmış, kendisine gölge yapması için yanında kabak cinsinden geniş yapraklı bir bitki gölgesi ile korunmuştu. Yunus (as), Hz. Süleyman’dan sonra Ninova Halkına peygamber olarak gönderilmişti.
Canlar! Yûnus (as), kavmine otuz üç yıl peygamberlik yapmış, fakat kendisine sadece iki kişi iman etmişti. Balık sahibi, kudretullah’ın kendisine ulaşamayacağını sanarak öfkeyle çıkıp gitmişti. O kavminden ümit kesince onlara beddua etse de kendisine bu hususta acele davrandığı bildirilmiş; kırk gün daha tebliğde bulunması emredilmiş, iman etmedikleri takdirde kendilerine azap ineceği haber verilmişti. Bunun üzerine Yûnus (as) tekrar tebliğe başlamış, otuz yedinci günde kavmine üç gün sonra azabın geleceğini, bunun alâmeti olarak da renklerinin değişeceğini söylemiş, kırkıncı gün kavminden ayrılmış; ancak kavmi üzerlerine azap bulutları çökünce tövbe edip iman etmiş, Allah da onları bağışlamıştı. Kavminin helâk edilmesini beklerken bağışlandığını gören Yûnus, yalancı durumuna düşünce öfkelenerek oradan ayrılmış ve bir gemiye binmişti. Bindiği gemi, batma tehlikesiyle karşı karşıya gelince gemiden atılmış ve bir balık tarafından yutulmuştu. Karanlıklar içinde Allah’a dua eden Hazreti Yunus’un ‘’La ilahe illa ente Sübhaneke inni küntü minez zalimin’’ şeklindeki itiraf ve tevbe içeren duası kabul edilmişti. Balığın karnında üç, yedi, yirmi veya kırk gün kalan Yunus’u (as), Allah’ın emriyle balık tüysüz yavru kuş gibi Dicle kenarına çıkarmış, Cebrail (as) gelerek vücudunu meshetmiş, dişi bir ceylan onu emzirmişti.
Kardeşler! Yunus, yakın ve candan dost demektir. Batı’da Kiliselerde okutulan İncillerden birisi de Johannes İncilidir. İlhamını ayet ve hadislerden alan Müslüman atalarımız, insanların iyilik yaparken sadece Allah’ın rızasını gözetmeleri hususunda; “Yap iyiliği at denize, balık bilmez ise Halık bilir’’ demiştir. Dalgıçların tespitine göre kanal, nehir ve denizin diplerinde enva-i çeşit balık türleri vardır. Bunlardan en çok bilinenleri; Yunus, hamsi, balina, ala, kılıç, kaya, yayın, yılan, mürekkep, köpek, mercan, levrek, çupra ve ton balıklarıdır. Çanakkale’nin remzi Dardanel Ton, balıkçılık sektöründe markamızdır.
Ey Millet! Korkunun ecele faydası yoktur. Yattı balık yan gider. Umum belva da olsa eyvallah. Kaderin cilvesine itirazımız yoktur. El ile gelen düğün bayram. Ama sonunda şikâyet yok, ağlamak yok. Kendimiz ettik, kendimiz bulacağız. Zira kendi düşen ağlamaz. Allah kuluna durup dururken bela vermez. Kul azar Hak yazar. Hepsi bu kadar. Ninova halkı kadar olamadık ves selam! İllaki tayfalar azgın suların derinliklerine bizi de mi atsın? Davayı terk etmeyelim. Gemiyi delmeyelim. Yoksa bizi billahi köpek balıkları anında ham eder. 15 Temmuz’u unutmayalım. Allah ahir ve akıbetimizi hayreylesin. Yunuslara selam olsun.