MAVERADAN MACERAYA-Sesimi Duyan Var mı?

Değerli Dostlarım!
Ses, fes ve nefes… İmamlık ve müezzinlik görevinin en önemli üç sermayesidir. Ses deyip geçmeyin! Ses bir hazinedir. Ses bir enerjidir. Her kuşun sesi güzel olsa da keklik ötünce herkesin eli mavzerin tetiğindedir. Güzel ses ve hoş seda herkese nasip değildir. Hz. Davud (a.s)’ın, mizmarı sayesinde okuduğu Zebur’u dinlemek için kurtlar, kuşlar ve vahşi hayvanlar etrafında toplanmıştır.
Arşa yükselen üç ses vardır. Bunlar; ezan sesi, Kur’an sesi ve mazlumun iniltisidir. Makam ve tecvide uygun okunan Ezan ve Kur’an sayesinde nice gayrimüslim “İşte aradığım ses budur” diyerek müslüman olmuş ve hidayete ermiştir. Ses en güzel bir tebliğ ve mesajdır. Güftesi ve bestesi olmadığı halde tatlı, hoş ve tok sesleri sayesinde nice solist ve as solistler geçimlerini bu yoldan temin etmiştir. Savt ve sada, ses ve avaz anlamındadır. Ses kulağın işitebildiği titreşim ve sedadır. Ses akciğerlerden gelen havanın oluşturduğu dalgadır. Ses mecazda vicdani ve akli duygu ve düşüncedir. Ömür, insan üzerine okunan iki ses arasında yaşanan süredir. Birisi doğduğunda kulağına okunan ezan sesi ve diğeri de vefat ettiği zaman okunan sala sesidir.
Ses bilimi dil biliminin bir dalıdır. Her dilin alfabesinin kendine mahsus bir fonetik ve semantik yapısı vardır. İklim ve bitki örtüsüne bağlı gelişen havsala ve hançere dilin oluşmasında en büyük etkendir. Sesi çıkmayan kişiye lal olmuş denir. Ahraz ise konuşma melekesi olmayan engellidir. Yani; ses almak ve ses vermek büyük bir nimettir. Ses kalbe uzanan T3 ve T4 damarlarıyla birlikte hareket eden diyaframdan süzülerek geçer. Gırtlağı ve sesi iktisatlı ve dikkatli kullanmak gerekir. Sesin volümü, tizi ve bası vardır. Ses; hitabet, belagat, fesahat, tıp, kıraat, tecvid ve musıki ile yakından ilgilidir. Bir elin nesi var, iki elin sesi vardır. Allah kuluna kendisini ifade edebilmesi için iki göz, bir dil ve iki dudak vermiştir. Dilin tatlılığı gönlün tadımına ve kalbin yatımına bağlıdır. Dil gönülün aynasıdır.
Doğunun neft gibi havasını teneffüs etse de nota üzerine anırsa da seslerin en çirkini eşeğin sesidir. Bu benzetmeden hareketle Lokman suresinde edepsiz insanların sesine kinayeli bir gönderme yapılmıştır. Hucurat Suresinde Allah Resulünün hane-i saadetlerindeki kaylulesine engel olan Temimoğulları’nın adi bir kan davasının hükmünü sormak için Medine’ye geldiklerinde avazları çıktığı kadar “Ya Muhammed buraya gel!” diye fütursuzca bağırıp çağırmaları kınanmış, hatta amellerinin iptal edilebileceği ihtarında bulunulmuştur. Bu sebeple İslam ahlakı ile bezenmiş toplum tarafından alimlerin meclisinde ve büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmak edebe aykırı bir davranış kabul edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in titrek, darbeli, ani iniş çıkış yapılarak veya sürekli tahzin ve teğanni ile okunması tilavetin güzelliğine aykırıdır. Kur’an-ı Mübin’in nota üzerinden çeşitli çalgı aletleri ile okunması da doğru değildir ve işin bereketini kaçırır.
Varlık aleminde seslerin kaybolmadığı tespit edilmiştir. Bilim dünyası antik şehirlerde yaşanılan olayları, büyük uygarlıkların karar mevki saraylarda alınan kararları ve konuşulanları eski eserler üzerinden aldıkları bir granit parçası üzerinde keşfetme yolunda ilerlemektedir. Ufacık bir USB cihazına kaydedilen ses, bilgi ve görüntüleri düşünebiliyor musunuz? Çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum ki; insanlar taş plakların ve Delta marka radyonun içindeki adamın sesine, Grundig marka TV içindeki madamın siyah-beyaz görüntüsüne hayran olurdu. Sonra VHS Video kasetler çıktı.
Bilgisayar ile CD’ler, harici diskler devreye girdi. Tablet, akıllı cep telefonları derken ezan ve Kur’an sesine kapalı devre duran insanoğlunun sesi semadan gelmeye başladı. Bu hayra alamet olamazdı. Zira; insan bilime taptı lakin maneviyatı geri tepti. Kiramen Kâtibini, Münker ve Nekir’i inkâr etmeye yeltendi ve yalnızlaştı. Manyetik dalgalara kapılan insan başkalaştı.
Allahu ekber Allahu ekber !.. Sesimi duyan var mı? Ezanı duyanlar ezanı dinlemediler. Kur’an’ı tilavet edenler onu anlamayıp mehcur ettiler. Ya Veyl!..
Değerli Dostlarım, Kubbe; camilerimizdeki mavi gök kubbenin mimari minyatürüdür. Kubbeler, cami içindeki ses cümbüşü ile sesin eşit dağılımını sağlar. Bu yüzden Mimar Sinan merhum Selatin Camilerde ses cihazlarının olmadığı bir dönemde ses akustiğinin denemesini kubbenin tam altında kaynattığı nargile üzerinden yapmıştı. Kubbeler sesin güzelliğini, cübbeler nefesin özelliğini yansıtır. Züppeler ise minareden çav bella çalarak korsan yayın yapma peşindedir. İşte o an cübbemize kan sıçramıştı ve deli gibi sormaya başlamıştım. Fesimi kaybettim gören veya bulan var mıdır? Nefesim kesildi birden, hisseden var mıdır?
Değerli Dostlarım! Hepimiz aynı gök kubbenin altında yaşıyoruz. Her şeye rağmen makalemi kaleme alırken Türkiye’de yayın yapan bazı TV ve radyo kanallarında ortak ve canlı olarak yayınlanan Türkiye Tek Yürek nakdi yardım ve SMS üzerinden bağış kampanyası devam ediyordu. Toplam 7 saat süren yayın esnasında 115 milyar TL toplanmış ve 9 milyon SMS atılmıştı. Hayırsever halkımız AFAD ve Kızılay’ın “Sesimi duyan var mı?” feryadına duyarsız kalmamıştı. Hala da devam ediyor Elhamdülillah.
Kahramanmaraş/Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler üzerinden geçen on iki gün sonra Mirac Gecesi idrak ve ihya edildi. Mevlithanlar Bursa Ulu Camini ilk İmam-Hatibi Süleyman Çelebi merhumun bir gecede kaleme aldığı rivayet edilen Vesilet-ün Necat isimli eserin Mirac bahrinden Cenab-ı Hakk’ın Peygamber Efendimiz ile buluşmasını anlatan “… Bi-huruf-u lafzı savt ol padişah, Mustafa’ya söyledi bi-iştibah… Gel Habibim sana âşık olmuşam, cümle halkı sana bende kılmışam…. Sen ki miraç eyleyip ettin niyaz, ümmetin miracını kıldım namaz. Her kaçan kim bu namazı kılalar, cümle gök ehli sevabın bulalar” bölümünü meşk ettiler. Müslüman Milletimiz camilere akın ettiler. Terapiyi namazda buldular. Fay hatları kırılsa da havf ve reca moduna dönüş yaptılar. Rabbim millet olarak ahir ve akıbetimizi hayreylesin.
Makalemizi okuduktan sonra umarım her gün Kabe’den canlı olarak yayınlanan tavafta süzülen Rahmanın misafirlerini izlerken İsmail Coşar merhumun nihavend makamında okuduğu ezanını, İsmail Biçer merhumun Bakara Suresi (1-5) ayetlerinin tilavetini dinlersiniz. Akabinde Mehmed Akif Ersoy merhumun Cenk Şarkısındaki “Dinle şehit sesleridir rüzgârı” mısralarını, Grup Yeni Çağ’ın “Ya Hay!” ilahisini, Cem Karaca’nın “Allah Yar!” klibini ve Musa Eroğlu’nun dilinden “Ömür bir nefes derinden” türküsünü dinlersiniz. Nasıl bir harmoni ve ses cümbüşü? Aşkı olmayanın meşki olur mu? Söyleyenlere değil söylenenlere bakalım inşaallah.
Göz kırpan yıldızlar anlatırlar her gece fısıldarlar durmaksızın sadece iki hece: Ya Hay! Hay Allah sizden razı olsun.