MAVERADAN MACERAYA-Kalem Aklın Cevheridir

Nun, Kur’an Dilini oluşturan hece harflerinin yirmi beşincisidir. Nun, balık ve su buharı gibi gaz kütlesi anlamına gelen bir cevherdir. Şekil ve mana itibariyle mürekkep hokkası anlamına gelen Nun, Tecvid İlminde ğunne sıfatına haiz iki harften birisidir. Ğunne, güvercin uğultusu ve kumru sesini andıran bir nağmedir ki; mahalli ağız ve burun boşluğudur. Burun koklama duyusu, ağız içindeki dil ise tatma duyusu organıdır.
Kur’an tilavetinde ağzın giriş kapısı olan dudağın talimi ve burunun önemi büyüktür. Çünkü; ağız ve burun dimağa ulaşan yollardır. Dudağının vavı bozulmuş ve burnu koku almayan bir hafızın kıraati kulağa hoş gelmez. Çene yapısının beyin kapasitesinden önce olduğu için kalem kelamdan önemlidir. Zira; kalem dilin kardeşidir. Dil gönlün aynasıdır. Dilin aslı kalptir. Kalp ise Allah’ın nazargahıdır. Bu yüzden Allah kişinin kalıbına değil kalbine bakar.
Rabbimizin yarattığı ilk nesnelerden biri kalemdir. Kalem, yontularak bir miktar kesilmek suretiyle yazı yazmaya elverişli hale getirilen bir alettir. El-kalemü denilince akla gelen Allah’ın kudret kalemidir. Bu kalem Allah’ın akıl ve ilim hazinesidir. Asıl tükenmez kalem budur. Kalem suresinde varlık aleminin başlangıcından kıyamete kadar meydana gelecek bütün olayları ilahi bir programla levh-i mahfuza nakşeden Cenab-ı Hak tarafından kalem üzerine ve erbab-ı kalemin yazmakta olduğu şeylere değer verilerek yemin edilmiştir.
Kâğıt kalemin tarlasıdır. Kalem olmadan talim ve terbiye olmaz. Yazmak okumaktan ve konuşmaktan zordur; bir tablet, bir kitabe, bir hece taşı ve çivi yazısı da olsa aynıdır.
İnsana bilmediğini kalemle öğreten Allah azze ve celle’dir. İlahi ilmin sonsuzluğunu anlatmak için yedi deniz bir araya gelse bütün ağaçlar da kalem olsa Rabbimizin kelamlarını yazmaya yetmez.
Kiramen kâtibin ve insanların kullandığı kalemler mecazdan hakikate uzanan satırlar üzerine yazmaya devam etmektedir. Amel defterleri ikinci nefhadan sonra sahiplerine verilmek üzere tanzim edilmektedir. Kendi şahsi klasör ve kişisel dosyasını şerefli yazıcılar eşliğinde tanzim edebilenlere ne mutlu!
Kur’an-ı Kerim’de 68. sıraya tertip edilen, Mekke’de indirilen ve 52 ayetten oluşan Kalem suresinin hükümranlık anlamına gelen Mülk suresinden sonra ve kıyamet anlamına gelen Hakka suresinden önce yer alması dikkat çekicidir. Sanki hükümranlık ve egemenliğini kalem ile koruyamayan iktidar sahiplerinin akıbetinin kıyamet gibi hak ile yeksan olacağı ima edilmiştir. Halkı Müslüman olan ülkelerde temeli korku üzerine bina edilen sistemler karşısında İslam Medeniyetini kurmak için taş getirenler kadar taşı gediğine koyanlar olmadığı sürece yeni bir şafak doğmayacaktır. Osmanlı Devleti’nin basın ve kalem odasına, arşiv ve kaymakamlık kethüdalığına özel önem verilmiştir. İlmiye sınıfı her zaman mülkiye ve seyfiye sınıfına tercih edilmiştir. Kalemin gücünün kılıçtan keskin olduğu gösterilmiş, hokka ve divit Süleyman’ın elinde fermana dönüşmüştür.
Ankara Fetvası kilise doğmasını hükümsüz kılsa da AB treninin raylarına yatıp şüheda torunlarını irtica töhmetiyle tehdit edenler otel odalarından yaptıkları korsan yayınlarla devlet ve millet arasındaki makası açmaktadırlar. Sarayın yolu mutfaktan geçer, yalnız bu mutfak bürokrasidir. Varsın kalem ağası Elmas Mehmet Paşa olacağına Sopasalan Kâmil Paşa olsun. Havaya attığı değneği yere ininceye kadar iktidarı elinde tutanlar Tuzla arazisi vakıftır diyen Çoban Sülo kadar dirayetli olmalıdır.
AB üyeliğine engel teşkil ediyor diye idam yasasına karşı duranlar arasında bundan böyle ne ikinci bir Mehmed Akif ne Necip Fazıl ne Kara Fatma ve ne de Nene Hatun çıkmayacaktır. Zaten yeni nesil yamalı ve yırtık pantolonlarla düşük banketlerde bebek yerine yanında fino gezdirmektedir. Zaten gençlerin çoğu defilelerde ve reklamlarda üzerine giyecek bir şeyler bulamıyor ki, top mermisini saracak battaniyeyi nasıl taşısın?
Yine daldık gidiyoruz değerli dostlar. Delinin kalemi olmaz. Mecnun üzerinden kalem kaldırılmıştır. Delidir ne yapsa yeridir. Deli deyince akla ilk Bakırköy, Balcalı ve Samatyalılar geliyor. Delilik aslında göreceli bir kavramdır. Kim neye göre ve niçin deldir bilinmez. Bir zamanlar Peygamber Efendimize de mecnun/deli demişler. Ancak bu hakarete Kalem suresinde şöyle cevap verilmiştir:
(Habibim!) Sana mecnun diyen o şeytan çarpmış deliler arzu ettiler ki; sen onlara yağcılık yapsan, onları yağlasan, alçak maksatlarına ilişmeden olur desen, yalanlarına katlansan o vakit sana yaltaklanacaklardı. Onlar da sana yağ çekecek, ne büyük ne akıllı adam diyeceklerdi.
(Resulüm!) Şunların hiçbirine ve genel kurullarına boyun eğme! Çok yemin eden, alçağın teki, daima kusur arayıp çekiştiren, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, sınır tanımayarak haddini aşan, hakkına razı olmayan, günah işlemekten ve vebalden çekinmeyen, kaba ve haşin, bütün bunlardan başka damgalı soysuz.
Mal sahibi ve oğulları var diye, serveti ve kuvveti vardır, belki bir faydası dokunur veya kötülüğünden sakınılır diye sakın onlara itaat etme. Ayetlerimiz okunduğunda bunlar evvelkilerin masallarıdır diyen o soysuzun burnuna bir damga vuracağız. Kibrinden dübürleri görünmeyen o hainlerin defterini düreceğiz. Onların ipliğini pazara çıkaracağız. Ve herkes adına Velid bin Muğire tipli keferenin veled-i zina olduğunu bilecek ve bir daha sana deli diyemeyecektir.
Allah’ım! Kalemimizi kelamımıza aykırı yazdırma. Ön tekerimizin izini arka tekerimiz bozmasın. Aklı başına gelinceye kadar deliden ve bunak üzerinden kalemini kaldırmış olsan da günahlarımızı affeyle. Öyle ya, biz Müslümanları o günahkârlar gibi yapar mıyız diyorsun amma biz balık sahibi Nun gibi olduk. Ne Ninova kaldı elimizde ne Musul, Kerkük. Köpek balıkları çok acımasız.
Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’e yardım eyle. Kader ne diyor, kalem ne yazdı bilmiyoruz. Lakin Aziz Peter, Anatolia, Anabritannica deyip duruyor. Bir orman yangını var. Sedir çamları firkat ve fitne ateşi ile yanıyor.
Allah’ım! Encamımızı hayreyle. (Âmin)