MAVERADAN MACERAYA- İki Nükte Bir Nokta (1)

MAVERADAN MACERAYA- İki Nükte Bir Nokta (1)

Yeni bir kalem eski bir hokka. İki dirhem bir okka. Değerli Kader Arkadaşlarım,

İlkadım Dergimizin bu sayısında araştırmacı yazar Osman Çelik tarafından kaleme alınan ve TDV Yayınları arasında 2008 yılında Ankara’da neşredilen “Nasreddin Hoca” isimli eserden iktibas ettiğim özet bilgileri, merhum Hacı Mustafa dedemden dinlediğim hikayeleri ve nükteleri okuma zevkinize arz ediyorum.

Zaman sarkacı 13. yüzyıl başlarını gösteriyordu. Anadolu Selçuklu Devleti tahtında I. İzzeddin Keykavus oturmaktadır. Alanya Fatihi Alaeddin Keykubad başkent Konya’da tutuklanır.1237 yılında ise Kayseri’de kendi avladığı alageyik etiyle Haşhaşiler tarafından şehit edilir ve naaşı Alâeddin Tepesi’ne taşınır.

Beylik kavgaları üzerine serpilen kum fırtınası ve ölü toprağı gibi gerçekleşen Moğol istilası, Âl-i Cengiz oyunları ve zulümler toplumu iyice gerer. İşte bu hengamede Ahi Evren, Kayseri ve Kırşehir’de sevgi-yardımlaşma ve ahi evren/dünya kardeşliği hareketi başlatır. Köy odalarının yanında meslek odaları inşa edilir. Sanatına hile yapanların pabuçları dama atılır. Hacı Bektaş Veli, Nevşehir-Hacıbektaş/Sulucakarahöyük’te yetiştirdiği Taptuk ve Yunus Emrelere, Sarı Saltık vb. alperenlere ilahi aşkın mertebelerini öğretir. Mevlâna Celaleddin Rumi de Konya merkezli çilehanesinde nefis terbiyesine ve insanlık açılımına yeni değerler katar.

Nasreddin Hoca ise ağırlaşan havaya tatlı esintiler katarak gönülleri ferahlatır. Gezelim, görelim, gülelim, eğlenelim, öğrenelim ve öğretelim diyerek yeni bir çığır açar. Cinnet ve bunalım geçiren topluma hayatın durağan bir takım korku ve kuruntularından ibaret olmadığını iki nükte bir nokta usulü öğretir. O veciz sözleri kıvrak zekâsı ile verdiği hazır cevapları, meşhur deyimleri ile insanları tebessümden öte kahkahaya boğar.

Yani; toplumu eğlenirken eğitir, güldürürken öğretirdi. Anlatırken asla gülmez. O’na göre her kim ki; kendisi söyler başkası güler insanın şekeridir. Olumsuzluklar karşısında halka ümit aşılayan ve manevi güç veren; aydınlığın, umudun ve geleceğin gönül yolcusu Nasreddin Hoca tam bir moral ve neşe kaynağıdır. O, etrafında toplanan cemaat içinde riyakâr bir tavırla hüngür hüngür ağlayan, perde arkasında ise şeytanları ile kıs kıs gülen bir şarlatan değildir.

Onun bu rol model oyuncu karakteri çocukluk dönemine dayanır. Zira dedesinin imamlığı döneminde bir cuma günü Hortu Camiinde dilenen üç dilenciye, zengin bir adam edasıyla eline aldığı saylak küçük ırmak taşlarını kalaylı sadaka çanağına atarak alın şu akçaları der ve dilencileri birbiriyle kavga ettirir.

Bayramlık çizmelerini almaya çalışanlara kavaktan öte yol gider diyerek ağaca ayakları ile tırmanır. Akşehir’e giderken çocuklardan düdük siparişi verenlere düdüklerini getirir ve parayı veren düdüğü çalar sözüyle herkese ders verir. Irmaktan abdest alırken ayakkabısını götüren sel sularına al abdestini ver pabucumu diye bağırır ve abdestini bozar. Hanımının yahni için sipariş verdiği ciğeri tarifesiyle alıp gelirken dala astığında ciğerini alıp kaçan kargaya afiyetle yiyemeyeceksin çünkü tarifesi bende diye seslenir.

Makam arabası gibi yanından hiç ayırmadığı kokar yakıtlı kuyruklu Mercedes Karakaçan ile olan hatıraları meşhurdur. Gençliğiyle övünürken düldülüm dediği merkebinden düşünce “gülmeyin dostlar zaten inecektim, gülme komşuna gelir başına” sözüyle kendini teselli eder.

Hocaların Piri, 1208 yılı Recep ayında Eskişehir’in Sivrihisar kazasına bağlı Hortu köyünde doğar. Bektaş Ağa köyün muhtarıdır. Babası Abdullah, köyün imamı Ramazan Hoca’nın oğludur. Anası Sıdıka Hanım, ihtiyar heyetinden Hacı Şaban’ın kızıdır. 

Anne ve babası hayatta iken, iki kız kardeşi de küçük yaşlarda vefat eder. Bunun üzerine Akşehir’e yerleşir. Hafızlığını Sivrihisar’da bitirir. İlk evliliğini Melek Ahmed’in kızı Atike/Atiye ile yapar. Atike’den Fatma adında bir kızı olur. İlk hanımı Atike Hanım vefat edince ferik makamında olan Gülbahar Hatun düğüne gidecekmiş gibi giyinir. Durumu fark eden Hoca merhum taziye için gelen komşularının eleştirilerine mahal vermeden “onun giyinip süslenmesini ben istedim, belki Azrail onu beğenir beni bırakır” diye düşündüm der.

Erkek evladı olmayınca 33 yaşında ikinci evliliğini Bezci Hızır’ın kızı Gülizar ile gerçekleştirir. Bu nikahını hocası Seyyid Mahmud Hayrani kıymıştır. Nasreddin Hocanın evi iki oda bir mutfaktan ibarettir. Gülizar Hanımdan Dürri Melek isminde bir kızı daha olur. Bekir Efendi medreseden hocasıdır. Hortu’daki en yakın arkadaşları Ramazan, İbrahim, Hasan Ali ve Mehmed’dir. Nasreddin Hoca iyi bir gözlemcidir. “Bana damdan düşen birini bulun” sözünü mürşidini kaybeden bir derviş için söylemiştir.

1228 yılında Sultan Alaeddin tarafından devlet töreni ile Karaman’dan Konya’ya getirilen Sultan Bahaüddin ve oğlu Mevlâna Celaleddin ile Altunapa Medresesinde tanışır. Mevlâna, Molla Nasreddin’in eşeğe ters binme hikayesine çok güler. Mevlâna medrese arkadaşı Nasreddin için “Akşehir halkında gam keder bırakmayan efendi işte bu! İnsanlara hayatı sevdirmek de bir hizmettir. Mesnevi’yi yazmadan önce Şems ile Nasreddin de olsaydı eserlerimi Farsça değil Türkçe yazardım. Sohbetlerimi de hayvanlar üzerinden değil bizzat halkın içine girerek yapardım” demiştir.

O dönemde Konya’da Ortodoks Hristiyan topluluğu vardı ve aynı şehirde birlikte yaşanırdı. Ortodoks rahipleri ona “kilisenin cemaatini çalıyorsun Nasreddin Hoca!” diye bazen sitemde bulunurlardı.

Evlilik döneminde medrese tahsiline devam eden Nasreddin Hoca’nın ailesi, çocukları ve özlem duyduğu köyünün hasretinden olsa gerek bir gece uykusu kaçar. Elinde bir tesbih ile Konya sokaklarında gezerken Ases başı onu yakalar ve sorar:

Gecenin bu saatinde ne iş Hocam?

-Uykumu kaybettim.

Madem öyle nerede kaybettin ise orda arasaydın.

-Evet sorun da bu Baş Efendi. Orada bulamadığım için buradayım.

Dostum dediği Hancı Ahmed’in Karahisar değirmeninde kalan un yüklü 9 merkebi önüne katıp getirirken başına bir kurt musallat olur. Hoca endişelenir. Merkebinden iner, eşekleri sayar, 10 çıkar, biner sayar, 9 çıkar. Kafası döner, şaşar kalır. Galiba emanetleri sahibine veremeyeceğim diye biraz korktum demesi üzerine dinleyenler gülmeye başlar. Bunun üzerine “Ne yani! Herkes eşek çobanlığı yapamaz. O beceriksizlerden bir de benim” der. Kimi kastettiğini anlamayan cemaati derin bir sessizlik kaplar.

Alimlerin bir kısmı kitap neşreder, bir kısmı dergâh inşa eder, bir kısmı ise toplumu ihya eder. İşte Nasreddin Hoca merhum bunlardandır. Toplum, hayatını hizmete vakfedenleri unutmaz. İşte ona yöneltilen imalı ve kinayeli sorular karşılığında alınan hikmet dolu nükteli cevaplarından bir demet! Birkaç tiyatro perdesine konu olacak hatıralar! Ruhu şad olsun.

S 1: Eskiyen ayları ne yaparlar Hocam?

C 1: Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar, gökyüzündeki bunca yıldız nereden geldi sanıyorsunuz?

S 2: Hortu mu daha büyük Sivrihisar mı?

C 2: Tabi ki Hortu büyüktür. Çünkü; ben orada doğdum, anam ve babam da orada yaşar.

S 3: Medreseye giderken eşeğinize ters binmenizin sebebi nedir?

C 3: Gurbete gidiyorum, ne zaman döneceğimi Allah bilir. Fırsat varken doğduğum köyümü doyasıya seyrediyorum. Bir yiğit gurbete gitse gör başına neler gelir Azizim?

S 4: Hocam! İnsanlar doğuyor, büyüyor ve ölüyor. Bu ne zamana kadar devam edecek?

C 4: Cennet ve cehennem doluncaya kadar!

S 5: Tuz koçanını tapu senedi gibi okudunuz. Galiba Farsça bilmiyorsunuz! Bir de Hocasınız!

C 5: Bre Köftehor! Hüner ve maharet kavukta ise al sen oku!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.