MAVERADAN MACERAYA- Getir Küçük Götür Büyük!

MAVERADAN MACERAYA- Getir Küçük Götür Büyük!

Her ümmetin bir rehberi ve her milletin bir devleti vardır. Türkiye ve Azerbaycan misali iki devlet tek millet olarak yaşayan toplumlar da vardır. Osmanlı Devleti hükümdarı Kanuni merhum: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi.” demiştir. O gün bugün necip milletimizin diline ve gönlüne nakşedilmiş güzel bir anlayış ve temenni daha vardır: “Vatan bizim anamız, devlet bizim babamızdır. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Devletimizin ve milletimizin başı sağ olsun.”

İslam Kültür ve Medeniyeti, akıl ve nakil merkezli, kitap ve hikmet odaklıdır. Bu süreç, Âdem aleyhisselam’a verilen on sahifelik suhuf ile başlamış olup adına yoldaki işaretler ve levhalar denilen Tevrat; iyi haber ve müjde anlamındaki İncil ile devam etmiştir. En son Kur’an ve sünnet üzerine bina edilen Büyük Doğu Medeniyeti; Bedir kuyusunu aşarak, Uhud dağını geçerek ve Hendek harbini kazanarak Batıya doğru bir nehir gibi akıp gitmiş, Anadolu topraklarına da hayat vermiştir. Serendüp, Kudüs, Filistin derken Hatem’ül Enbiya döneminde İslam Kültür ve Medeniyetinin doğum yeri ve yeni başkenti Medine-i Münevvere olmuştur. Vatandaşlık Sözleşmesine ihanet eden Nadir, Kureyza ve Kaynuka Yahudilerini Medine’den Hayber ve Şam’a sürgün ederek kurulan İslam Devleti; Nasara’ya karşı yapılan Mute, Tebük ve Yermük Harpleri ile tahkim edilmiştir.

Medine Vesikası, Hz. Muhammed aleyhisselam’ın devlet başkanlığında Medine Site Şehir Devletindeki farklı siyasi ve etnik grupların katılımıyla hazırlanan ve birlikte yaşama kültürünü öngören siyasi-hukuki bir belgedir. Bu Belge; Medine’de Evs, Hazrec kabileleri, Yahudiler ve şehre sonradan hicret eden Müslüman toplum arasında geçerli 47 maddeden oluşan tarihi bir anayasadır. Medine Vesikasının temel gayesi şehrin iç ve dış düşmanlara karşı savunmasını birlikte yapmak, temin edilen devletin bekası mihverinde herkesin kendi dini inanç ve ibadetini, alışverişlerini özgür bir şekilde yapabilmeyi sağlamaktır. Hudeybiye Barış Antlaşmasının sonundaki Muhammed’ün Rasulullah mührüne karşı çıkanlar Medine Vesikasının başındaki besmeleye itiraz edememiştir.

Hz. Peygamber Efendimizin vefatından sonra İslam ümmetinin karşılaştığı ilk ve en önemli mesele siyasi liderliğin tesisi olmuştur. Hz. Ebu Bekir döneminin ilk iki önemli icraatı olan yalancı peygamberlerle savaş ve zekât ödemeyenlerin cezalandırılması, devletin siyasi bir merkez olarak gücünü ortaya koymuştur. Devlet yönetiminde ehliyet ve liyakat asabiyetten önemli olmuştur. Bunun yanında devlet adamlarında sadakat, adalet, hikmet, hitabet, asalet, feraset, hidayet, şecaat, şefkat ve dirayet gibi üstün meziyetler de aranmıştır. Asabiyet, ehliyet ve liyakat sahibidir diye hırsızlara bağ bekletilmemiştir. Devletin malı deniz yemeyen domuz anlayışına sahip ecnebi hınzırlara görev ve yetki verilmemiştir. Getir küçük götür büyük edasıyla deveyi hamutuyla yutanlara hazine ve maliyenin anahtarları teslim edilmemiştir.

Hulefa-i Raşidin dönemi devlet adamlığı ve yönetim anlayışı örnekleri daha sonraki dönemler için kaynak ve ölçü olarak kabul edilmiştir. Adaletin timsali Hz. Ömer radıyallahu anh, bir akşam vakti kendini özelden ziyaret eden bir dostunun yanında kendi mumunu yakarak “devletin mumu şahsi işlerde kullanılırsa ilim ve ışık yerine zulüm ve hicap neşreder” demiştir. Devletin bekası, devleti kuranların ve yönetenlerin şahıslarında ve uygulamalarında yaşamıştır. Daha sonraları “ya devlet başa kuzgun leşe” denilerek devletin varlığına ve birliğine kasteden hainlerin, güvercin görünümlü akbabaların tehlikeli davranışlarına dikkat çekilmiştir.

Bir memleketin Dar’ül İslam olmasının esasları, sade yalın kılıç zoruyla yapılan kuşatma ve fetihlere, artan Müslüman nüfus yoğunluğuna ve camilerde okunan ezan seslerine göre değil, Kur’an ahkamının uygulanmasına ve yaşanmasına bağlanmıştır.

2023 Haziran seçimlerinde mazbata, mühür, görev ve yetki almaya namzet kardeşlerimizin İslam Hukuku alanında yazılmış Maverdi’nin Ahkamu’s Sultaniye’sini, Felsefe dalında Farabi’nin Medinetü’l Fazıla’sını, Nizamü’l Mülk’ün Siyasetname’sini, tarihi ve sosyolojik yaklaşım hususunda İbn Haldun’un Mukaddime’sini, Ahmed Cevdet Paşa’nın Mecelle’sini okumalarını ve özümsemelerini tavsiye ediyoruz. Güç zehirlenmesine ve metal yorgunluğuna iyi gelecektir.

Seçilmiş veya atanmış kişiler olarak hepimiz, devletimizi ve milletimizi sevmeliyiz. İyi ve kötü günde, ekonomik kriz-afat-terör-harp-darp dönemlerinde devletimizin ve milletimizin yanında ve emrinde olmalıyız. Ulül emr olan devlet ricalinin İslam Dinine aykırı olmayan emir ve talimatlarına uymalıyız. Devlete olan vergi borçlarımızı zamanında ödemeliyiz. Askeri ve sivil savunma görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Milli ve dini bayramlarımızı millet olarak coşku ile kutlamalıyız. Vatanımıza, milletimize, devletimize, bayrağımıza, sancağımıza ve mukaddes emanetlere sahip çıkmalıyız.

Devlet kuşu her zaman her yerde herkesin başına konmaz. Abdürrahim Karakoç daha açık ve net söylemiş: “İster ki diz üstü çökertilsin Türkiye, ekmeğini yer amma vatan sevmez zındık! Sefer der vatan halvet der Encümen. Vefa yokuşundan inerken fren balatası kopan hainlerin araçları kaçış rampasına girmiştir. Her gün dolar ile yatıp kalkanlar bir gün boyunlarında yular ile uyanacaklardır.

Fert ve toplum olarak verilen her türlü mücadeleden sonra elde edilen güç, servet ve iktidar denilen devlet, hakimiyetin dönüşümlü el değişmesidir. Devlet savaşla kurulur, servet emekle oluşur. Değişim için dönüşüm gerekir. Devlet, Allah vergisidir. Servet, Allah’ın kulları arasındaki taksimata bağlıdır. Allah servetin sadece zenginler arasında dolaşan bir meta olmasını, devletin de krallar elinde dolaşan bir değnek olmasını dilemez. Öyle ki; bazen vekilleri asillere hükümran eder. Mutlak adalet sahibi olan Allah, yeryüzünde kendi adına adaleti ve iyiliği hâkim kılmak isteyenleri sever. Bu yüzden O; kullarına adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, insanlar arasında mali bir denge oluşturmak için adına servet ve siyasi güç denilen devleti zamanın akışı içinde elden ele dolaştırmıştır. Diriliş gününde bize de bir yönetme fırsat verilseydi biz daha güzel işler yapabilirdik mazeretlerinin arkasına saklanabilecek kifayetsiz muhterisleri susturmak için bazen öyle takdir etmiştir. O, dilediğini zengin dilediğini fakir kılmıştır. İndiren ve bindiren, güldüren ve ağlatan O’dur. Bu bir girift bilmece gibi kaderin cilvesinde gergef gibi örülmüştür. Mü’mine yakışan, kadere iman edip büyük bir teslimiyetle ona yaslanmaktır. Zira inananlar, iktidar değneğini ellerine geçirdiklerinde iyilik ve adalet ile yönetmeli, o zalimlerin eline geçince de sabır ve metanetle hareket etmelidir. Eyvallah!

Hegel tarafından “Tanrı’nın yeryüzündeki yürüyüşü ve görünüşü” olarak tarif edilen devlet için Mevlana “iki başlı bir iktidar değneğidir. Değneğin bir ucu yeryüzündeki hükümdarların elinde diğer ucu ise Allah’ın kudret elindedir” diyerek yeryüzünde sürekli savaşan hükümdarları sokak ortasında niçin kavga ettiklerini bilmeyen çocuklara benzetmiştir. Ona göre nadan adam kitabı kalem yazdı sanır, cahil kişi elmayı ağaç verdi bilir. Devletli yanını/yenini kaşısa, yoksul para verecek sanır. Rahman olan Rabbimiz piyasaya bazen el-Basıt azze ve celle bazen da el-Kabıd azze ve celle isimleriyle müdahale eder. Celal ve Kemal sahibi Rabbimiz Cemil’dir, Cemali sever. Cemalim Cemalim algın Cemalim. Kaht-ı rical baht-ı nisa’nın yolunu açar. Kendi yolumuzda biz hazırız. Saç sakal zaten hazır. Saatler olsun…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.