MAVERADAN MACERAYA- Gelene Ağam Gidene Paşam! II

MAVERADAN MACERAYA- Gelene Ağam Gidene Paşam! II

Eyvallah!

Bu sesler ve serzenişler bir zamanlar Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme devirlerinde sarayın mutfağından gelirdi. Sade aşçı ve yamakları değil, devlet işlerini yürüten idare odalarındaki kethüdalar, cebeciler, subaşılar ve kapucu başları da koro halinde bu sese eşlik ederdi. Çelebiler, yeniçeriler ve silahtar ağaları her padişahın tahta otururken cülus ve bahşişine alışmışlardı. İstedikleri yerine gelmez ise kazan kaldırırlar, padişahı Yıldız sarayına yahut Yedikule zindanlarına götürecek isyanlar başlatırlardı. Kafaya aldıkları ulema fetva eminleri veya naylon din adamları(!) ile hal fetvaları çıkartırlar, devletin başına ecel terleri döktürürlerdi. Kabakçı ve Patrona Halil isyanları bunlardan birkaç tanesi idi.

Bu darbeciler devletin selameti ve milletin refahını değil kendi menfaatlerini ve süfli gayelerini elde etmek için her yolu mübah görürlerdi. Çünkü onlara göre; millet Lale devrine layık değildi, Nane devri neylerine yetmiyordu. Ha Kar Lofça ha Pasarofça.

Onlar için değişen bir şey yoktu. Yaşasın Ayastefanos diyorlardı. Ortada ne zafer var ne de sefer. Anlaşma üzerine anlaşma. Ne şiş yansın ne kebap sönsün. Ne savaş bitsin ne barış gelsin. Şehzadenin biri gider diğeri gelirdi. Cem Sultan’ı Bayezid’e düşman eden bunlardı. Bürokrasi ellerindeydi. Devletin bohçasının kimin elinde bulunması, hazinenin anahtarının nerede saklı ve davulun kimin sırtında yüklü olması da o kadar mühim değildi.

Günümüzde de cennet vatanımız güzel ülkemizde her yıl yayınlanan YAŞ kararları, valiler kararnamesi ve diğer makamların üst yöneticilerinin atama-tayin-nakil kararlarından sonra kartını alan bu bürokratik yapılanma değişimin ve gelişimin önünde adeta bir takoz gibi durmaktadır.

EYT dayatmasından sonra yıllardır ömrünü devletine vakfetmiş emeklileri devletine küstüren işte bunlardır. F tipi yapılanma ve T tipi oligarşi. Mahkeme sadece kadıya değil mübaşire de mülk olmamalıdır. Avukatlar da savcılar gibi rotasyona tabi olmalıdır. Özel kalem, yazı işleri ve diğer müdürlükler ile tüm sekreterya kalburdan geçmelidir.

Bakanlıklar, Valilikler, Kaymakamlıklar, Belediyeler, Merkez ve Taşra Kamu Kurumları, Merkez Bankası ve Kamu Bankaları, TOKİ, Odalar, Borsalar, Ticaret Merkezleri, Üniversiteler, Vakıflar, Sendikalar, Kulüpler, Dernekler, Kooperatifler, Kamu İşletmeleri bünyesinde ülkenin refahına engel kim ve ne varsa merhum Vali Recep Yazıcıoğlu’nun sağlığında yazıp çizdiği, söyleyip durduğu her şey sil baştan yenilenmelidir.

Yeni Türkiye Yüzyılı hedefinin önündeki bütün engelli yarışma çitleri kaldırılmalıdır. Devlet ve millet adına namusu üzere yemin edip vazifesini dürüst bir şekilde yerine getiren ehliyet ve liyakat sahibi, alnından öpülmesi gereken amir, memur ve kamu işçisi kardeşlerimizi tenzih ederiz. Lakin; devleti millet ile karşı karşıya getiren mekanize tugayının sivil paşa görünümlü maşaları bir yerde mayalanıp çöreklenmeden sürekli yer değiştirmelidir. Gerekirse bir defaya mahsus resen emekliye sevk edilmelidir.

Atandıkları siyasi iradeye seçimlere yakın zamanlarda sırtarıp “siz yolcusunuz biz hancıyız” diyerek telefona bile çıkmayan, amirlerini tınmayan teknokratlar gibi bürokratlar da istisnasız tıraş edilmelidir. Sanırsınız ki; hepsi de kendi sayelerinde Gokart olmuşlardır.

Daha meclisten kanun çıkmadan fırsatçılara işmam edip göz kırpanlar, imar planları tasdik edilir edilmez arsa ve arazi mafyalarına çanak antenlik yapanlar, askeri-ticari ve mali operasyonlar başlamadan ağababalarına, terör örgütlerine ve faiz lobisi tefecilere haber uçuran hainler halledilmelidir.

Yani; müzikte notaya herkes uymalıdır. Şef ne diyorsa kanun da ona göre çalmalı, mızıka alayı toptan aynı nota üzerine basmalıdır. Mehter ona göre vurmalı, köse ona göre durmalıdır. Ressam duvarı aslına uygun boyamalıdır. El hasılı vel kelam yasama, yürütme ve yargı birlikte hareket etmelidir.

Sultan İkinci Mehmed yayınladığı meşhur “Fatih Kanunnamesi”ne atam ve dedem kanunudur demiştir. Bu kanunname ile yaş ağacı kesenin başını kesmiş, ormanı yakanın ciğerini dağlamıştır. Cümle aleme ve dahi gayrimüslime işte kanun böyle olur dedirtmiştir. Sakalımın bir teli dahi haberdar olsa idi onu dahi keserdim diyen Fatih Sultan, İstanbul’un fethinden kimseyi haberdar etmeyerek Bizans’ı karadan denize indirdiği gemiler ile Haliç’te tarihin derinliklerine gömmüştür. Bir devri kapatıp yeni bir devir açmak öyle kolay iş değildir. Türkiye Yüzyılı Projesi de böyle olmalıdır. Her kim Devlet-i Âlîye’nin ayağına dolaşa zinhar topuğundan vurula!

Ağa; itibarlı emirlere, birçok kuruluşun başındaki amirlere, yörelerin idaresini ellerine almış, hanesi fakirlere açık, cömert insanlara verilen bir unvandır. Ağa kapısı hacet kapısıdır, ağanın eli tutulmaz.  Osmanlı devlet teşkilatında akıllı ve ağır başlı yüksek derece sivil memurlara ve albaydan üstün generallere paşa denirdi. Ayrıca; Dersaadet, Silahtar, Yeniçeri, Çarşı, Sakallı, Bıyıklı, Üstü Açıklar, Girdap, Hanım ve Hadım ağaları vardı.

Bilge insanların yanında konuşmak, yazıp çizmek ağa yanında bohça açmaya benzer. Amma bazan bohçacı gezerken mağazadan daha çok satış yapabilir. Bu biraz da mevsimine ve müşterisine göre değişir. Elbette melefe kaput ile Hint kumaş aynı değildir. Basılı ve görsel yayınlar içerisinde neşredilen gazeteler ve dergilerdeki makaleler, deneme-köşe yazıları da böyledir.

Her kalemin rengi, inceliği ve kalınlığı farklıdır. En tesirli kalem kuşkusuz kurşun kalemdir. Adı üstünde insanın beynine kurşun gibi saplanır. Tükenmez kalem dedikleri aslında tükenen bazen de sıcak günlerde en kaliteli beyaz mintan üzerine akıveren bir kalemdir. Tercih edilmesi gereken tükenmez kalem değil okundukça hikmeti tükenmeyen kelamdır.

Kemalike tahte kelamike. Cemalike fevka celalike.

Eyvallah!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.