MAVERADAN MACERAYA- Düşmeseydim Zaten İnecektim

MAVERADAN MACERAYA- Düşmeseydim Zaten İnecektim

Mizah kahramanımız Nasreddin Hoca merhum, Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Hortu köyünde doğmuştur. Babası Abdullah, Ramazan Hoca’nın oğludur. Yani; o bir hoca torunudur. Annesi Sıdıka, ihtiyar heyetinden Hacı Şaban’ın kızıdır. Nasreddin Hoca, iki kız kardeşi küçük yaşta vefat eden ailenin tek erkek çocuğudur. Merhumun ilk eşi Atike/Atiye Hanım, Melek Ahmed’in kerimesi ve hocanın Fatıma isimli kızının annesidir. Erkek evladı olmayınca eşinin rızasını alarak evlendiği Bezci Hızır’ın kızı Gülizar Hanım’dan Dürri Melek isimli bir kızı daha olmuştur.

Bektaş Ağa köyün muhtarıdır. Hortu köyünün imamı olan babasından sonra emaneti devralmış ve bir dönem imam-hatiplik yapmıştır. Hafızlığını Sivrihisar’da tamamlayan Nasreddin Hoca, Konya-Altunapa Medresesi Hocalarından Bekir Efendi’den ders almış ve nikahını kıyan hocası Seyyid Mahmud Hayrani’den mezun olmuştur. Ramazan, İbrahim, Mehmet, Hasan Ali ve Celaleddin medrese arkadaşlarından bazılarıdır. Mevlâna Celaleddin, medreseye geldiğinde henüz Molla olan Nasreddin ile tanıştıktan sonra “Akşehir halkında gam kasavet bırakmayan Efendi işte budur. Mesnevi’yi yazmadan evvel Şems ile Nasreddin de olsaydı eserimi Farsça değil Türkçe yazardım, insanları fabl türü eserler ile eğitmek ve öğretmek yerine mizah usulü ile talim ve terbiyeyi yeğlerdim” demiştir.

Bir dönem Akşehir’de kadılık görevini üstlenmiş olan Nasreddin Hoca kadılık makamında iken kendi nevi şahsına münhasır farklı tavır-karar-fetva ve hükümlere imza atarak giydiği cübbenin hakkını vermiştir. Örneğin; bir defasında rüşvet yemekle meşhur bir kadıya mahkemede davayı kazanmak adına güya hediye edilen iki çömleğin altına ahır gübresi, üstüne de birer kat arı yağı ve kara kovan balı koyarak ders vermiştir. Davaya bakan kadının mahkeme salonunda “Devletin kadısına pislik yedirmekten utanmıyor musun?” demesi üzerine “Kadı Efendi, sen o necaseti hediye olarak rüşvet aldığın gün yedin” diyerek parlamıştır.

1208-1284 yıllar arasında yaşadığı 76 senelik ömrü içinde toplumu güldürerek eğiten bir usul ile milletimiz üzerinde derin izler bırakmıştır. Zira; Anadolu Selçuklu Devleti dönemi devam etmekte idi. Selçuklu tahtında 1. İzzeddin Keykavus bulunuyordu. Alâeddin Keykubat tutuklanmış, Moğolların Âl-i Cengiz oyunları sahnedeydi. Aksak Timur ile gittikleri hamamda “Bana bir paha biç Hocam, sence değerim nedir?” demesi üzerine “Dostum, kızma ama on akça edersin” der. Timur: “El insaf Hoca, üzerimdeki peştamal zaten on akçadır.” Nasreddin Hoca’nın “Ben de zaten ona değer verdim” demesi yağdanlık ve çaydanlık takımı şeytan tüylü yalaka tipler için harika bir davranış örneğidir.

Yine bir defasında Timur’un meşhur filleri ile zulmünden dolayı makamına girdiğinde hoş sohbet muhabbetten sonra “Söyle bakalım Hoca Efendi, eğer ben Abbasi halifelerinden birisi olsaydım halk bana ne diye hitap ederdi?” diye sorması üzerine Nasreddin Hoca’nın “Allah şahidim olsun ki sana Timur Neuzübillah! diye hitap ederlerdi” şeklinde cevap vermesi zalimin karşısında dikleşmeden dik durmanın enfes bir misalidir.

Ahi Evren’in Kayseri ve Kırşehir’de başlattığı emek-sevgi-yardımlaşma ve kardeşlik hareketi, Hacı Bektaş Veli’nin Suluca Karahöyük’te semah yapan Hak Erenleri, Mevlana’nın Konya merkezli insanlık sevgisi açılımına uygun sema eden Mevlevileri, Yunus Emre, Sarı Saltuk gibi alperenlerin gösterdikleri doğruluk ve ilahi aşkın bereketi Anadolu topraklarına nefes veriyordu.

Şartları ağırlaşan hayata ve havaya tatlı esintiler katarak gönülleri ferahlatan Nasreddin Hoca, eğlenirken eğitiyor ve güldürürken öğretiyordu. Hayatın durağan bir takım korku ve kuruntulardan ibaret olmadığını dile getiriyor, hayatın yaşamaya değer olduğunu vurguluyordu. Veciz sözleriyle, kıvrak zekâsı ve meşhur deyimleriyle insanlara yaşama zevki sunuyordu. Bilginin, aydınlığın, ümidin ve geleceğin gönül yolcusu Nasreddin Hoca bilge kişiliği ile her türlü olumsuzluklara rağmen halka sabır ve metanet aşılıyordu. O, tam bir neşe ve moral kaynağı idi. O, devletin hâcesi, kavminin rehberi tam bir kanaat önderiydi.

*Çağlar sonra ondan ilham alan ve ses veren Barış Manço’nun arkadaşı ve Şaban’ın kadifesi o en güzel badem gözlü eşek, Nasreddin Hoca’nın kokar yakıtlı düldülü, bozkırın kuyruklu Mercedes’iydi. Ona ters binmesinin hikmeti, Konya Altunapa Medresesine giderken doyamadığı ailesini ve köyünü terk ederken yamaçları son kez seyretmekti. Zaten bunu kendisi şöyle ifade eder: “Gurbete gidiyorum. Ne zaman döneceğimi Allah bilir. Fırsat varken doğduğum köyümü doyasıya seyrediyorum.”

*Karakaçanın okuyup köy meydanında anırmasını kitabın özetini çıkarıyor şeklinde yorumlamıştı. “Biz bir şey anlamadık Hocam!” diyenlere” Komşular her hayvanın bir lisanı vardır. Tabi ki onu anlamanız için eşek olmanız gerekir. Herkes Süleyman olamaz ki “demesi,

*Akşehir’e giderken boğazına geçirdiği bir iple “Hocam! Ben anama-atama asi geldim merkep oldum, fakat tövbe ettim, Rabbim beni affetti, umarım sen de azat edersin herhalde” diyerek hocayı yumuşak karnından vuran, kibarca eşeğini çalan hırsızı yakaladığında; Pazar yerindeki merkebinin kulağına eğilip “Önceden anama-atama asi geldiğim için eşek oldum demiştin şimdi yine nasıl bir suç işledin de eşek oldun “diyerek kızması,

*Kendisini gereksiz sorular ile meşgul eden Ortodoks rahiplere dünyanın merkezini, merkebinin ön ayağının bastığı yerdir diye işaret etmesi; gökteki yıldızların sayısı merkebimin sırtındaki kıllar kadardır diyerek inanmıyorsanız sayınız şeklinde meydan okuması,

*Tabiatı gereği sineklenen merkebinden düşünce etrafındakilere karşı mahcubiyetini gizlemek için düşmeseydim zaten inecektim diyerek savunma gücünü sergilemesi; “Dostum Hancı Ahmed’in Karahisar’daki değirmende kalan on merkebini önüme katıp getirirken aniden bir kurt musallat oldu, endişelendim. İndim saydım on çıkıyor, bindim saydım dokuz oluyor. Şaştım kaldım. Galiba emanetleri sahibine ulaştırmayacağım diye biraz korktum” deyip de dinleyenler gülmeye başlayınca “Ne yani dostlar, herkes eşek çobanlığı yapamaz ki, işte o beceriksizlerden birisi de benim” diyerek aczini itiraf etmesi,

*Bir ilkbahar günü evin damına çıkıp oradan yayılmayı deneyen merkebi düşer ve ölür. Duruma üzülen komşularının “Hocam merkebiniz yaşlı mıydı?” diye sormaları üzerine “Tamahkarlık yaptım, masraf az olsun dedim, önce arpayı kestim, samanı azalttım. Tam açlığa alıştırdım derken o da takvada zirveye çıktı, lakin orda tutunamadı” şeklinde cevap vermesi onun gayet açık ve dışa dönük, incitmeden eğiten mizahi yaklaşımların en güzel örnekleridir.

Nasreddin Hoca’nın rol model kimliği ve kişiliği, her türlü kültür ve sanat oyunlarında, festival ve şölenlerde, resmi ve birçok tiyatro sahnelerinde, özel çekim film setlerinde karakter oyuncu olarak temsil edilmekte, gençlerimizin ve çocuklarımızın model hayranı olmaya devam etmektedir.

Hele şu Akşehir’e maya çalması var ya! Ya tutarsa demesi! Seçim sürecinde en akıllısının değirmene yoğurt özemeye giden deli zade ahmaklardan, tutmadık yoğurtların damızlığı adamlardan daha usluca değil midir? Allah’tan mazlumların duası ile Akmaya tuttu da pak mayaya gerek kalmadı.

Rabbim postnişinimize rahmet eylesin.

Kerameti zahir bir velinin sırrı türbesindeki asma kilitte saklıdır.

Selam ve dua ile

Sevgiler sunuyorum.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.