MAVERADAN MACERAYA – Dokuz Köyün Aç Köpeği / Hamdi Öz

Değerli Dostlarım,
Günlerdir “insanlar neden köpek besler?” sorusuna cevap arıyorum. Zihnimde oluşan cevapları sizinle paylaşıyorum: Köpekler dahil tüm hayvanların, yeryüzünün halifesi insanoğlunun hizmetine verilmesidir. Çocuklardaki hayvan sevgisinin zamanla onu yaratıcıya sevmeye sevk etmesidir. Tarihten gelen bir geleneğin yahut hatıranın yaşatılmasıdır. Yalnızlığı gidermek ve savunmak için yapılan bir arkadaş tercihidir. Çobanlık ve avcılık yapanların ihtiyaç ve merakıdır. Birlikte yaşama sonucu insan ve köpek cinsi arasında oluşan sadakat ve ünsiyetin bir sonucudur. Savaş dönemlerinde ve kölelik düzeninde insanlarda oluşan bastırılmış aşağılık duygusunun evcil hayvanlar üzerinden tatmin edilmesidir. Hayvan ticareti ile elde edilen gelirlerin cazibesidir. Evlenme fobisi ve çocuk edinme fobisi ile gelişen cinsel dürtülerin sapkın bir tezahürüdür. Patili dostları ile aile ortamında iç içe yaşayan bir kültür sonucu oluşan mama, gıda, ilaç vb. üretim ve tüketim sektörünün ticari amaçlarıdır. Domuz istilasına karşı ekolojik dengeyi sağlama gayesidir. Depremlerde canlı insanları arama-tarama, askeri alanda özel koruma hizmetlerinde ve uyuşturucu ile mücadelede etkin olarak istihdam edilmesidir.
Mesela; asırlar önce Tarsus veya Afşin’de yaşadıkları rivayet edilen Ashab-ı Kehf’ in izci, gözcü ve koruyucu cins köpeği Kıtmir de böyledir: Nitekim Kur’an-ı Kerimde “Ey Muhammed! Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı. Eğer o insanları görseydin dönüp kaçardın ve gördüklerin yüzünden içini korku kaplardı.” (Kehf Suresi 18) şeklinde haber verilen övgüye layık gençlerin saklandıkları yeri belirtir endişesiyle önce aralarına almak istemedikleri Kıtmir isimli köpek, hakikatin çekirdek zarını yararak, beni Allah yolundan mı kovuyorsunuz, bırakın ben de sizinle geleyim diyerek, Hak yoluna her canın kurban olabileceğini kendi lisanı ile haykırmıştır. Ayetin zımnında köpeğin yerinin evin içi değil kapının girişi olduğuna dair işaret vardır. Hristiyan kaynaklarında “Efes’in yedi uyurları” olarak bilinen bu yedi kişilik gençlik grubunun sekizincisi bu sevimli köpekleridir. Batı kültüründe köpek beslemenin arkasında yatan gerçeklik zalim bir hükümdarın zulmünden mağaraya sığınan, orada ruhlarını teslim edip uyutulan ve üç yüz dokuz sene sonra tekrar diriltilen bu gençlerin dramatik hatırası olsa gerektir.
Peygamber Efendimiz diriliş günü bütün hayvanların hesaptan sonra toprak olacakları fakat Kıtmir’in cennette numune olarak barınacağını haber vermiş, bu yüzden Sufiler Hak yolunda Resulullah’ın kıtmiri olmaya özenmişlerdir. Kureyş kabilesinin ticari arması köpekbalığıdır. Köpeğin nefesinin necis/pis olmasından dolayı bulaşıcı hastalıklara sebebiyet vereceği için Peygamber Efendimiz köpek besleme ihtiyacı duymamış ve torunu Hasan’a köpeğini evin dışında sevmesini tembih etmiştir. Ümmetine mazide çölde susuz kalan bir köpeği çarığıyla çektiği suyla sulayan bir kişinin cennete gittiğini haber vermiştir. Berat Gecesinde tövbe ve istiğfar ederek rabbinden affını dileyenlerden, davar sürülerinin çokluğu ile meşhur Beni Kelb kabilesinin koyunlarının kılları kadar kişinin bağışlanacağını müjdelemiştir.
Aşık Veysel’in benim sadık yârim kara topraktır sözüne torunu Aysel(!) benim âşık dostum beyaz köpektir şeklinde karşılık vermiştir. İsteseydi Veysel, kangal üzerine çalıp söylerdi. Köpeğin salyası ve nefesi pistir, eti yenmez, derisi giyilmez, ruhu habistir. Ağababalarının ipine bağlı muallem köpekler ve yalının muhammen bedelli gezici tazıları evin baş sedirlerine oturup keyif çatarken, uydum kalabalığa dalan akılsız köpekler cezaevlerinin tozlu yollarında kocamıştır.
Almanya’da sahipsiz sokak köpekleri yoktur. Her köpeğin bir kimliği, pasaportu ve aşı karnesi vardır. Öyle her köpeğe “Der Hund “diyemezsiniz. Gerçi bizimkiler kızdıkları zaman Türkiye’den getirdikleri yerli gelin ve damatlarına “Bizim sayemizde adam oldun aç köpek!” diyerek hakaret ediverirler. Bu yüzden birçok evlilikler dağılır gider.
Anamur/Malaklar Köyünde evlerinde oturduğumuz Hafize Ana, yel çer olan/yemek seçen ve beslenme problemi olan çocuklar için “Ne olacak dokuz köyün aç köpeği!” derdi. Şimdilerde dokuzlu çeteler halinde yedi kıtada dolaşan, dokuz köyde etrafı kolaçan eden aç gözlü köpekler türedi. Nerde petrol ve doğalgaz kokusu almışlar ise oraya çöküyorlar. Nerde saklı nadir madenler, Gazze gibi güzel yazlıklar varsa orayı vuruyorlar. Köpeğe dalanmadan çalıyı dolanmaya zorlanıyoruz Anacığım! Bunlar da ataları Bel’am bin Baura gibi oldular. Dinini dinar ile değişenlerin üzerine varsan da havlıyorlar, kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp salyasını akıtıyorlar. Bunları kuduz aşısı bile kesmiyor. Ne uyuyorlar ne de uyutuyorlar. Kurt bile yaşlanınca karabaşın oyuncağı oldu. Tilkinin ve çakalların patileri dama atıldı. Sadeddin Köpeğin adı çıkmış Anacığım! Gezicilerin çulsuz tazıları ihanetin Saraçhanedeki kaçıncı perdesini oynuyorlar bilinmez bir muamma oldular. Dellame bile hükümdardan istediği av köpeğinden vazgeçti. Çoban Mehmet Ağa, Sultan Mahmud’a tecrübesini aktardı: “Ben bir davar sürüsünü bir köpeğe üç seneden fazla güttürmem. Aksi takdirde o bölgenin çakalları ve kurtları ile akraba oldukları anlaşılır.” Öyleyse yaşasın Rotasyon! Ezan okunurken minarenin dibinde kafayı demleyen sözde sahipsiz sokak köpeklerinin uluması bulutlara zarar vermemiştir lakin cami haziresindeki hece taşlarını kırıp polislere saldırmışlar ve çevreye zarar vermişlerdir.
Tarihte köpeği en güzel eğiten Türk Milletidir. JAKEM bunun en canlı örneğidir. Buna rağmen köpeklerin dilinden birebir anlayan bir Sultan Süleyman daha dünyaya gelmemiştir. Bu necip millet asırlardır köpekleri kendi ellerinin artığı ile beslemiştir. Bu yüzden köpekler vefa duygusu ile ekmek yediği kapıya hizmet etmiş ve sahibini ısırmamıştır. Kendine uzatılan ekmek çanağına işememiştir. Aksine taşların bağlı köpeklerin salgın olduğu yurtlarına yaban domuzları girememiştir. Köpeğin hatırı olmasa bile sahibinin hatırı sayılmıştır. Ne de olsa yaratılanlar yaratandan ötürü sevilmiştir.
Ne var ki köyden kente oluşan göçler sonucu sokağın ortasına bırakılan sahipsiz aç kalan köpeklerin insanlara acımasız saldırıları sonucu merhamet sahibi toplumun arası açılmıştır. Gün geçmiyor ki sokak köpeklerinin saldırısına uğramayan bir kişi mağdur olmasın. Muzırrın katli vaciptir ve uyutulmalıdır. Muzırrın önüne seddi zeraiyi koymak da Müslümanın görevidir. Necip Fazıl merhum işte bunun için “Ben gideyim yol gitsin, Tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin” demiştir. Ondan önce Akif dedemiz merhum da “Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam, hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam” diyerek tavrını koymuştur.
Vaktiyle köyün birinde kaylule uykusu saatinde sürü ile araziden gelen bir davar köpeği tırazın üstünde yanık yanık bağıran çil horozun sesi ile uyanır: “Hırsız! Hırsız var! Gitti Gitti! Aldı da Gitti! Vah Vah Vah!” Zaten yorgun argın olan yaşlı çomar, ev sahibini ikna etmek için birkaç defa “İnanmayın Laf Laf Laf!” diye karşılık verir. Ne var ki hırsız güpegündüz evi soymuştur.
Geçmiş olsun. Isırmaz korkmayın, ağzında tasması ve aşısı var demeyin. Dikkat edin! Onun aslı köpek oğlu köpektir! Asalet terbiyeden öncedir. Kulağı dik ve kesik ile sessiz olanı daha tehlikelidir. Fe iza ferağte fensab! Ve ila Rabbike ferğab!