MAVERADAN MACERAYA-Boyu Kavak Aklı Savak Adamlar!

MAVERADAN MACERAYA-Boyu Kavak Aklı Savak Adamlar!

Düşünme, anlama ve kavrama gücü olarak bilinen akıl; us, öğüt, kanı ve bellek manalarına da gelir. Arapça bir kelime olan akıl, insanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz ve tefrik kabiliyetidir.

Akıl kelimesi, Kur’an’da 49 ayette fiil şeklinde geçmekte; kalb, fuad ve elbab kelimeleriyle bütünleştirilerek sezgi, bir şeyin mahiyetini kavrama gücü ve ruhun özü bir meleke olarak tanımlanmaktadır. Ankebut Suresi’nin 43. ayetinde ancak bilenlerin akıllarını işletebilecekleri, Mülk Suresi’nin 10. ayetinde de akıllarını kullananların cehennem azabından kurtulacakları belirtilmiştir. Peygamber Efendimiz akıllı adamı/keyyisi, nefsini kontrol altına alıp ölümden sonrası için hazırlanan kimsedir şeklinde tarif etmiştir.

Batıda; Sokrat, Eflatun ve Aristo gibi aklın felsefi yönünü izaha çalışan filozoflar gibi Farabi, İbn Sina, Kındi, İbn Rüşd ve Gazali gibi İslam âlimleri de aklın mahiyeti hususunda farklı yaklaşımlarda bulunmuştur. İmam Maverdi aklı; ahlak ve faziletin kaynağı, din ve mükellefiyetin esası, dünya işlerinin temel dayanağı olarak tarif etmiştir. Mustafa Sabri Efendi’ye göre; ruhla beden arasındaki ilişkinin bağlantı noktasının ve akıl yürütme merkezinin yeri beyindir.

Kozmik âlemle ilgili bilgileri idrak eden cevher nazari akıl, insanı davranış yapmaya iten güç ise ameli akıldır. Eşyadaki nizamı anlama gücüne sahip olan akla, aynı zamanda ilahi hakikatleri sezme, anlama ve onların üzerinde düşünüp yorum yapma görev ve yetkisi de verilmiştir. Ehli sünnet anlayışında, Allah’a iman etmek naklen değil aklen vaciptir. Aklı olmayanın dini mesuliyeti yoktur. Ancak; beş duyu organlarının iletişim ve kapsam alanı nasıl sınırlı ise aklın da idrak gücü ve sahası sınırlıdır. Meşhur Ziya Paşa “idraki meali bu küçük akla gerekmez, zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez” diyerek bu inancı özetlemiştir. Ayrıca akıl; vehim, hayal, gazap ve şehvet gibi duyguların, yanlış eğitim-öğretim ve kültürün tesiri altında kalabileceği için güzelin çirkin, iyinin kötü ve doğrunun yanlış olduğuna hükmedebilir.

Mutlak akıl Yaratıcıya, işlek akıl insanoğluna, çıplak akıl ise hayvanata mahsustur. Affedersiniz merkebe çüş dedikçe çavuş üzümüne hücum eder, lakin sonunda bağ sahibinden bir ton sopa/dayak yer. Keza; ipini kırmış bir dana ahırda ne kadar arpa kırması varsa hepsini yer, töhmeler ve sabahleyin ahırın kapısında direnerek can verir. Hayvanatta statik akıl var, fakat fikir yoktur.

Peygamberlerde bulunan fetanet, devirlerinin en akıllı insanı olduklarını ifade eden bir sıfattır. İmanın tarifinde geçen kalp ile tasdik ifadesinden kasıt, bilginin akıl süzgecinden geçirilmesidir. Kalbin biyolojik tarafı yürek, manevi penceresi ise gönüldür. Beyin komut verir, kalp de onu tasdik eder. Yani; beyin ve kalp arasında böyle güzel bir iletişim ağı bulunmaktadır. Beyin ölümü gerçekleşmiş olan kişinin bedeni ibadetlerin edası hususunda dini mükellefiyetinin sona ermesinin ve üzerinden eda ehliyetinin düşmesinin sebebi aklın devre dışı kalmasıdır. Cinnet, akıl tutulması ve akıl bozukluğudur. Cünun akıl hastalığı, mecnun ise akıl hastasıdır. Her Leyla’nın bir Mecnun’u vardır. Anlatılanlara göre; Leyla, Mecnun’a bir ulak gönderir ve der ki; “Bana gerçekten âşık isen kolunun birini kır ve gönder.” Mecnun da Leyla’ya cevap olarak; “Bu cismin hepsi senindir, hangi kolumu göndereyim bilemedim. İstersen serden geçeyim onu göndereyim.” der. İşte hakiki aşk ve işte gerçek âşık ve maşuk!

Ebu Hanife’ye göre ise; aklın mahalli kalptir. Akıl, ilahi hitabı anılmaya yarayan bir alet ve cevherdir. İbnül Arabî aklı; kalemin en yücesi, beyazın incisi ve varlık âleminin ilk mahlûku olarak tanımlamıştır. Gazali; nazar/düşünme akıl ile tasfiye/arındırma ise keşif ile olur demiştir. Sufiler, akıl ve aşkın su ile ateş gibi birbirine zıt olduğuna kanidir. Onlara göre aklı selim hidayet, nefsin kuruntusu heva ise dalalettir. Akıl saadet, heva şekavettir. Aklın ulaşabileceği en son nokta hayret ve dehşettir. Mirac gecesinde Hz. Peygamber Efendimizi sidretül münteha’ya kadar götüren Cebrail aklı, Huzurullah’a götüren refref ise ilahi aşkı temsil eder. Bu sebeple aşk akıldan, âşık da akıllıdan üstündür.

Mevlâna Celaleddin, Mesnevi’sinde aklın gayb âlemi hakkında verdiği bilgileri körün renkler, sağırın sesler hakkında verdiği bilgilere benzetir. Aklın söz ve davranışlarımıza rehber olabileceğini, fakat deruni hayatta çamura batmış merkep gibi aciz kalacağını söyler ve “Mustafa’nın huzurunda aklınızı kurban edin” öğüdünü verir. Kimin deli, kimin veli oluşunun bilinmeyeceği bundandır. Çünkü akıllılık ve delilik görecelidir.

Öyle ya; kime göre ve neye dayanarak, niçin deli olunur? Aslında deli olmadan veli olunmaz. Fisebilillah uğruna kelle koltukça savaşan bütün Türkiye sevdalısı kahraman delileri seviyoruz. İzindeyiz! Vatan ve millet, din ve devlet, kutsal emanetler ve mukaddesat uğruna feda-i can eden şehitlere/delilere aşığız. Yolundayız! Ülkesini ve milletini uygarlık seviyesine çıkarmak için gecesini gündüzüne katıp çılgın projelere imza atan Mecnun devlet adamlarına hastayız. Yanındayız! Bilim, spor, sanat, edebiyat vb. dallarda aldıkları birincilik madalyaları sayesinde bayrağımızı ve sancağımızı burçlara diken delileri ayakta alkışlıyoruz. Alınlarından öpüyoruz! Biliriz âşıksın virde, cünunun var gayet serde, sinemizde bunca derde bir dert de sen katma bülbül. Yanıyoruz!

“Akıllı düşününceye kadar deli oğlunun everir, kızını gelin eder. Delinin kalemi olmaz. Delidir ne yapsa yeridir.” sözü kimsenin vatan ve milletine, din ve devletine karşı deli rolüne bürünüp insan hak ve hukukunu ihlal etmesi akıl alır gibi değildir. Herkesin aklına mukayyet olması gerekir. Bunun için akıl ve doğru düşünme yollarını tıkayan engeller aşılmalıdır. Aklın yolu birdir, kimse aklını peynir ekmekle yemeye kalkışmamalıdır. Akıl yaşta değil baştadır hemşehrim! Akıl, Allah’ın kullarına en büyük bir hediyesi ve nimetidir. Akıl; para ile satılmaz, kiraya vermeye gelmez. Elbette akıl akıldan üstündür. Her bilenin üstünde bir bilen vardır; lakin en iyisini bilen Allah’tır. Aklımıza gelen felaket ve musibetler başımıza gelmeden millet olarak aklımızı başımıza almalıyız. Adına ortak akıl denilen istişare ile yolumuza devam etmeliyiz.

Aklı kelden değil külden almalıyız. Aklı bir karış havada, boyu kavak aklı savak adamlara dikkat etmeliyiz. Aklım vardır diye söyler tabipler, Lokman Hekim gibi bilgin olsa ne fayda? O halde sevgili dostlar söyleyin bakalım; akıl mı öncedir nakil mi? Akıl hocanıza sorun bakalım; ilim mi önemli, aşk mı? Akıl defterinizde ne yazıyor; Allah sevgisi mi öncelikli, Allah korkusu mu? Hay aklınla bin yaşa Aslanım! De hele; seçmek mi daha mühim, seçilmek mi?

Akılsız tabanı yol kocaltır. Yaşasın Mazhar Osman’lar. Var olsun Darül Aceze!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.