MAVERADAN MACERAYA / Bana Erimiş Bakır Getirin

MAVERADAN MACERAYA / Bana Erimiş Bakır Getirin

Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran taş, tuğla vb. malzemelerden yapılan veya örülen dikey düzleme duvar denir. Duvar / cidar; sonuç alınamayan yer, sur, zar, set, hat, tol, tıraz, bölüm, perde, örtü ve engel demektir. Ana, temel, ara, kara, kuru, perde, hücre, ses, beton, ihata, istinat, oturma ve ağlama duvarları vardır. Duvarın halısı, kâğıdı, resmi, yazısı, hüsnü hattı, perdesi, ilanı, gazetesi, saati, takvimi günlük hayatın nerdeyse vazgeçilmez unsurlarıdır.

Süleyman Çelebi merhum, Vesiletün Necat isimli eserinin veladet bahrinde:

“Yarılıp divar çıktı nagehan / Geldi üç Huri bana oldu ayan.

Çevre yanıma gelip oturdular / Mustafa’yı birbirine muştular.”

mısralarında Efendimizin doğumu esnasına Amine Hatun’un o anda gördüklerini görmüş gibi veciz bir şekilde anlatmıştır.

Dünyanın en uzun duvarı olan Çin Seddi 6700 km’dir. Aslında Çin Seddini inşa eden Che Hanedanı göçebe uluslara şu mesajı vermiştir: “Bu duvar bir sınırdır. İçi bize dışı size aittir. Bu duvarı aşmadığınız ve topraklarımıza saldırmadığınız sürece sizin ne yaptığınıza karışmayız.”

Öyleyse yaşasın Çin Seddi. Yaşasın İpek Yolu.

Duvar taş üzerine, cümle söz üzerine kurulur. Bir yapının sağlamlığı, kale duvarı gibi benzetme ile ifade edilirken mahkeme duvarı gibi teşbihi ise insan ilişkilerindeki soğukluğa işarettir. Ana-baba ile evlat arasına perde çeken fasıkların, devlet ile millet arasına duvar ören hainlerin, kıtalar ve ülkeler arasına tel örgü ve vize engelleri koyan zalimlerin ensesine Kehf Suresinin 29. ayet-i celilesi tokat gibi inmiştir: “Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.”

Her duvarın çektiği bir ağırlık ve yük vardır. Mevlana bunu en güzel şöyle ifade eder: “Duvara çivi çakılırken duvar dile gelir ve çiviye yalvarır. Yapma be kardeşim bağrımı deliyorsun! Çivi çekiçten, çekiç sapından, sap kendini tutan elden, kol iradi bir güçten şikâyet eder.” Mevlana nihayet olup bitenleri bir ilahi sebebe ve külli iradeye bağlar.

Kehf Suresinden devam edelim. Bir zamanlar maveradan maceraya uzanan bir yolda Hızır ile Musa aleyhisselam birlikte yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları misafir etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Hızır, hemen o duvarı doğrulttu. Musa: “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın.” dedi. Hızır: “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir.” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım: Ücretsiz tamir ettiğimiz o duvar, şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.”

“Ey Muhammed! Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar.

De ki: Size ondan bir anı okuyacağım. Biz onu yeryüzünde ilim, hikmet ve kudret sahibi kıldık. Kendisine her konuda amacına ulaşabileceği bir yol verdik. O da önce batıya gitmek istedi ve bir yol tuttu. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar gibi buldu. Orada kâfir bir kavim gördü.

Ey Zülkarneyn! Ya onları cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın dedik. Zülkarneyn: Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır, dedi. ‘Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükâfat olarak daha güzeli var. Üstelik ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz. Sonra doğuya doğru bir yol tuttu. Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.

İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. Sonra yine bir yol tuttu. İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc adlı kavimler yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” Zülkarneyn: Rabbimin bana verdiği imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım dedi. Bana yeterince demir madeni getirin, dedi.

İki yamacın arasındaki boşluğu dağlarla bir hizaya getirince ‘Körükleyin!’ dedi. Demiri eritip kor gibi yapınca da ‘Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım.’ dedi. Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler. Zülkarneyn: Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi, kıyametin kopma vakti gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir, dedi.”

“Ey Muhammed! Sana davacıların haberi geldi mi?

Hani onlar duvarı aşarak mabede / Davud’un yanına girmişlerdi de Davud onlardan korkmuştu. Onlar ‘Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet.’ dediler. İçlerinden biri şöyle dedi: Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken ‘Onu da bana ver.’ dedi ve tartışmada beni bastırdı. Davud dedi ki: And olsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır. Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi. Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır. Ona dedik ki: ‘Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.” (Sad, 21-22)

Medine Vesikasına ihanet ederek Mekkeli müşriklerle gizli ve alenen işbirliği yapan ve bu yüzden Peygamber Efendimiz tarafından Hayber ve Şam’a sürgün edilen Yahudi kabilelerinden münafık Nadiroğullarına işaret edilen Haşr Suresinin 14. ayetinde “Onlar müstahkem kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu hâlde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk olmalarındandır.” denilerek çağdaş keferenin de BM, AB, NATO, gümrük birliği, vize engeli, küresel terör gibi barikat ve engeller arkasında durarak Müslümanlarla kalleşçe mücadele edecekleri çağlar öncesinden haber verilmektedir.

Namaz kılınan odanın duvarına resim asmak caiz midir? Duvara işlenen manzara, hüsnü hat, tezhip ve tezyinatın dini hükmü nedir? Ana ve babayı yaşlandıklarında dört duvar arasında hapsetmek Allah’tan reva mıdır, sorularının cevabını ehline bırakalım. Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları namıyla meşhur şiirinin bir bölümünde kendini şöyle tarif ediyor:

“Garibim namıma Kerem diyorlar / Aslı’mı el almış haram diyorlar.

Hastayım derdime verem diyorlar / Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben.”

Reis de aynısını söylüyor: “Biz bu cennet vatanın ve necip milletin Cemşid ile Hurşid’iyiz. Allah’a kulluk potasında erimiş adam gibi adam getirin. Kaf Dağı’nı deler geçeriz evelallah! Ferhat gibi Şirin’e, Kuşlar gibi Simurg’a ulaşırız. Ondan sonrası her yer Bostan ve Gülistan.”

Tabii ki Allah’ın izni ve inayetiyle…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.