LA HAVLE-Merhametsizliğin Vahim Akıbeti Hakkında Bir Hikaye

Rabbimiz buyuruyorlar ki:
“Mü’minlere karşı kanat ger, tevâzu göster, şefkatle muamele et.” (Hicr: 15/ 88)
“Allah en iyi koruyandır. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf: 12/64)
“And olsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe: 9/128)
Allah Rasûlü (aleyhisselam) buyuruyorlar ki;
“-İyilik cennete kavuşturur. Siz yerdekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvud, Tirmîzi)
“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” (Tirmîzi)
Allah, insanın merhametli olmasını istiyor. Merhamet timsali peygamberler gönderiyor, onlar da merhametin, sevginin, şefkatin, cömertliğin zirvesinde örnek bir hayat yaşıyorlar.
İmam Muhammed’in şu ikazı ne kadar da önemli;
“Senden aşağı olana acı ki, senden üstün olan da sana acısın.”
İşte kapısına gelen Allah’ın muhtaç bir kulunu, tahkir ederek kapıdan kovan merhametsiz bir zenginin yaşadığı vahim akıbetin hazin hikâyesini Sâ’di Şirâzi’den can kulağıyla dinleyelim de tefekkür edelim, ders alalım.
Eser: Sâ’di Şirâzi
Manzum Tercüme: Hakkı Eroğlu
Fukarâ kalbini kırmayın sakın,
Size bir hikâye söyleyim bakın:
Bir sâil kaba bir zengine gitti
Dilendi, hâlini ifâde etti.
Eli boş dönmekle kalmadı fakir,
Hem koğuldu hem de edildi tahkir.
İncinerek gönlü dedi ki: “Vah vah!
Ne garip hâldir bu? Fesüpânallah!
Zengine ekşi yüz hiç yakışmıyor,
Vahim encâmını düşün ey mağrur!”
Bu sefer haykırdı bir kölesine
Dedi; “Şu herifi def’eylesene!”
Ettiği cihetle küfrân-ı ni’met
İşleri tersine döndü nihâyet.
Feci’ âkibetin Kâtibi-takdir
Siyah mürekkeple eyledi tahrir.
Felek ikbâlinin köşkünü yıktı
Bütün mâli mülkü elinden çıktı.
Kader ona korkunç bir kapı açtı
Başına mezellet toprağı saçtı.
Hülâsa; ahvâli bütün değişti
Aradan epeyce bir zaman geçti.
Köle de bir hayli döndü, dolaştı
Nihâyet bir kapı buldu, yanaştı.
Serveti sâmânı çok bir efendi
Âlîcenaplıkta yoktu mânendi…
Bir akşam vaktiydi, fakir bir erkek
Kapıdan istedi bir dilim ekmek.
Efendi, köleye dedi: “Haydi git!
Şu fakir adamın gönlünü hoş et!”
Fakîre sadaka verirken köle,
Hayretle dedi: “Ay! Bu ne hâl böyle?”
Gözünden yaş akar sîma mükedder
Dönünce efendi dedi: “ne haber?
Kim ağlattı seni, ne oldu sana?
Bir felâket mi var? Tez anlatsana!”
Dedi: “İhtiyara yüreğim yandı
Bu yüzden içime zehir boyandı.
Benim efendimdi bu adam evvel
Debdebe, tantana, her şey mükemmel.
O servet, o ikbâl hep heder olmuş
Şimdi dileniyor derbeder olmuş.
Dedi: “acımanın değildir yeri,
Bu çektiği onun kendi hüneri.
Bu, o değil mi ki surat asardı,
Fakirlere tekdir, azar basardı?
Hatırlar mısın bir akşam üzeri
Beni de kovmuştu. O günden beri
Felek beni koydu onun yerine
O el açtı tahkir ettiklerine.”
Bu fâni dünyanın böyledir hâli,
Ne idbârı dâim ne de ikbâli.
Çok zillet erbâbı erdi devlete,
Çok izzet eshâbı düştü zillete…