LA HAVLE- Akıl Hakkında

Rabbimiz buyuruyor ki:
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde, selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.” (Âl-i İmran: 190)
Şu ibretler dünyasında zerreden kürreye kadar yaratılmış ne varsa cümlesi ham aklı, ham idrâki irşâd edecek ilâhi hakikatlerdir.
Ham meyveyi yiyemeyen insan, ham akılla nereye gidebilir? Aklın çoğu zaman sınır ihlâli yapıp hikmeti beğenmemesi, onu idrâk edememesindendir.
Bundan dolayı Allah -celle celalüh- kulundan selim bir akıl, selim bir kâlb istemektedir.
“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateşin azabından koru” derler. (Âl-i İmrân: 191)
“Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” (İbrahim: 52)
“İnsanı insan yapan aklıdır; aklı olmayanın dini de yoktur.” Beyhâki
“Akıl nerededir, başta mı yoksa kalpte midir?” diye soran birine Hz. Osman (r.a.) de ki:
“Akıl kalpte bir nurdur ki hak ve bâtıl onunla bilinir.”
“Mutlak hakikati aramada akıl, yalnız başına çamura saplanmış merkep gibidir. Debelendikçe batar.” Hz. Mevlâna
Yani diyor ki aşk eri Hazreti Mevlâna; mutlak hakikati ara. Ara ama bu arayışında yalnız aklına güvenme ha! Aklının da aklının yetmediği yerler vardır. Aklınla bir yere kadar gidersin. Ötesi yok. Akıl, işte orada çamura çöken eşeğe benzer. Debelendikçe batar, debelendikçe batar! Oradan öteye, sana o aklı veren Allah’a sığınıp imânla, aşkla gideceksin.
“Akıl, imanla yıkandıkça işe yarar, değer kazanır. Akıl maddeyi, kâlp ise mânâyı fethetmek içindir.” M. İkbal
İmanla yıkanmayan akıl; kirli, paslı ve hayra kilit, şerre anahtar olan akıldır. Kirli akıl, şeytanın şer âletidir.
İblis, iyilik kapılarını onunla kapatır, kötülük kapılarını onunla açar.
“Ben aklımdan isterim delâlet,
Aklım bana gösterir dalâlet.” diyen Fuzuli, dalâlet gösteren akıldan mustarip. Çünkü Fuzuli, ne istediğini bilen bir insan.
Kendisine rehber olmasını, yol göstermesini, kılavuzluk etmesini istediği aklın, O’na gösterdiği şeylerin; O’nu doğru yoldan ayıracak, sapıtacak, bâtıla yöneltecek olduğunun farkındadır. Kirli bir akıl, insana temiz bir yol göstermez.
“İnsana akıl, dertlerinden kurtulması için verilmiştir.” diyor Tolstoy.
Evet, akıl insana dertlerinden kurtulması için verilmiştir. Ama hangi dertlerinden?
Akıl, insanın kurtulması gereken dertleriyle, çekmesi gereken dertlerinin hangi dertler olduğunu biliyor mu acaba?
Bir mü’minle bir münkirin derdi bir olabilir mi hiç?
Bülbülle karganın gıdası, mekânı, gâyesi aynı mı ki dertleri aynı olsun?
Dertsiz hiçbir insan olmaz dünyada. Her insanın kendine göre bir derdi vardır. İnsan saâdetini paylaşır da derdini tek başına çeker. Derdinin dermanını da o derdi veren Allah’tan ister.
İnsan için şu imtihan dünyasında asıl dert; hidâyet nûrundan mahrum, baş belası olan bir akıldır.
“Her şeyi akıl ile çözmeye, çözümlemeye kalkışmak alevi maşa ile tutmaya benzer.” Anglegide
Bir bilge kişi der ki:
“Aklın kudreti nereye kadar uzanır? Akıl öğrenebildiği kadarını bilir. Belki bazı şeyleri hiçbir zaman öğrenemeyecektir.”