La Galibe İllâ Allah

Bu yazı için belki geç kalındı, belki de hâlâ erken. Orası tartışılır. Ama okuyucu bilmelidir ki fikriyatımızdaki taşkınlık, daha da hiçbir kaba sığmaz!
Ortadoğu’da gülen değil de ağlayan taraf Müslümanlar olmasaydı bu yazıyı yazmazdım. Filistin’de postallı eşkıyalar; ırz, namus bırakmadan bütün değerleri çiğnemeselerdi bu yazıyı yazmazdım. Özgürlük müessisi(!) ABD, umut vererek gidip halkın varını yoğunu almış olarak dönmüş olmasaydı bu yazıyı yazmazdım. İnsan hayatı, petrolden daha önemsiz ve değersiz olmasaydı bu yazıyı yazmazdım. İnsanlığımız kıyıya vurmasaydı, göçük altında kalmasaydı bu yazıyı yazmazdım. Ve yine, insanlıkla beraber ‘Ümmet’ de (Ekseriyetini baz aldık, istisnaların başımızın üstünde yeri var.) üç maymunu oynamasaydı, bu yazıyı yazmazdım…
Bu sayılanların hepsi, bize yakın geçmişimizi ve bugünümüzü gösteriyor. Yazının yazılış amacı yukarıda dediklerimdi, bilhassa ‘suskunluğumuz’…
Ortadoğu zulmü, 1917’deki deklarasyonla başladı. Mukaddes şehrin yeniden heva ve heveslerini ilah edinmiş olan millete esir olması demekti bu deklarasyon. Bu deklarasyon; toprakların, babaları olan Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid Han’ı kaybedip yetim kaldıktan sonra ikinci hüzün kaynağıydı…
Filistin meselesinden sonra çokça oyun oynandı, gerek Filistin’de gerek Ortadoğu’da. Orayı fazla irdelemeden günümüze doğru yaklaşırsak Irak’ı göreceğiz.
Özgürlük(!) savaşçısı ABD, kandırdı halkı, Irak’ı. Özgürlük vaadi, demokrasi, liberalizm. Putlar koydu halkın önüne. İslam’dan da uzaklaştılar, baştaki yöneticiden de. Teferruata girmeden gösterdiğimiz şekilde, Irak da böyle kurban gitti.
Sonra Libya. Onlarca yıldır süren yönetime diktatör denildi, halk ayaklandı. Küfür rahatsız oldu, üst akıl el attı, ülke battı. Buraya kadar olan ülkelerin tamamı, devrik kolonyalizm kavramının günümüzdeki gizli sömürüleri oldu.
Sıra Suriye’ye geldi. Müstebidlerin zulmü taşırdı bardağı. Halkla rejim arasında savaş çıktı. Esed’in kurşunları, halkı dışında kimseyi vurmadı. DAEŞ’i çıktı, YPG/PYD’si çıktı, Rusya da katıldı. Sömürü ortakları çoğaldı. Kısa tabirle küfür tek millet halinde Suriye’ye yüklendi.
Bu örneklerin ışığında büyük bir savaşın var olduğu kanısına varıyoruz. Ortadoğu’da, İslam’ın kalbinde savaş var. İslam ve küfür, hak ve batıl savaşı. Hz. Adem ile şeytandan bu yana gelen savaş. İslam’a savaş, İslam’la savaş…
Pek değerli bir hocam söylemişti. “Küfür İslam’dan nefret eder, o oranda da korkar. Çünkü İslam, ahireti hatırlatır küfre, cehennemi hatırlatır.” İslam, savaşın ebedi galibini hatırlatır.
Evet, savaş var, zulüm var. İnsanın var oluşuyla başladı. Kur’an’dan yüz çevirdikçe geriye, mağlup duruma düştü İslam milleti. Günümüzde de sonuç farksız.
Yanı başımızda Halep bombalanıyor. Halep’ten önce de vardı zulüm. Savaş bize yaklaştıkça, zulüm arttıkça giyinir olduk İslam’ı. Oysa 2011’den bu yana Suriye kan ağlıyor. Filistin bir asırdır mazlum durumda. Savaş kâfirin lehine işliyor. Küfrün tek millet olduğunu fark etmek için uzağa bakmaya gerek yok. Bakın Suriye’de nasıl da tek millet olmuşlar.
Bu noktada bir özeleştiri yapmalı: Sert mi olunur bilinmez lâkin İslam Ümmeti’nin bu denli kanamasının sebebi o İslam’a mensup olan bizleriz. Akif’in dediği şekilde: “Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş.” İslam bizden tecrit edilmiş, camiye hapsedilmiş. Ona geri dönmek, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak gerek, zulme karşı galip gelmek için.
Kur’an’dan uzaklık illetiyle geldi bu eza ve cefaların hepsi. Yazı biraz karamsarlığa büründü, doğrudur. Ama bilinmelidir ki her karanlığın ardından bir Nûr gelir. Kur’an’î tabirle “Sabah yakın değil midir?” (Hûd, 81) Ümmetin Kur’an’a ve Sünnete tutunup galip duruma gelmesi yakın değil midir?
“İsterseniz hepiniz bana tuzak kurun, mühlet de vermeyin!” (Hûd, 55) diye meydan okuyor Kur’an-ı Hakîm. Milyarlar nüfus olsa, tankıyla, topuyla, füzesiyle, bombasıyla, ellerinde ne varsa gelse; Amerika, Rusya, DAEŞ, YPG/PYD, İran, Esed küfür uşakları toptan gelse, küfür tek millet olarak yüklense de galip olan taraf İslam olacaktır. İslam milleti imanıyla, Kur’an’a ittibaıyla “Şüphesiz ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim.” dediği zaman zafer gelecektir. Kisra’nın sarayı da yıkılacaktır Konstantin’in surları da.
Zafer yakındır. Bu dünyada daha ne kadar bu devran döner, bilinmez. Belki bu dünyada görülmez Müslümanların zaferi.
Lâkin şurası gerçek ki:
Bir gün gelecek. “Gözlerin kamaştığı, ayın tutulduğu (ışığı giderildiği) gün güneşle ay bir araya getirilecek.”, “İnsan, ‘kaçacak yer nerde’ diye soracak.”, “Ayaklar birbirine dolanacak.”, “Kişi, kardeşinden, anne ve babasından kaçacak.”, “Sayfalar (amel defterleri), açılacak.”, “Gökyüzü (yerinden sökülüp) koparılacak.”, “Cehennem, iyice alevlendirilecek ve cennet iyice yaklaştırılacak.” İşte bu günde herkes toplanacak. “Herkes kendi nefsine ne düştüğünü öğrenecek.” Attıkları bombaları görecekler sonra. Gözyaşlarını akıttıkları kızları görecekler. Kıyıya vuran bebeği, göçük altında kalan çocuğu görecekler. Zulüm altında inlettikleri çocukları görecekler. Dünyadaki galibiyetlerini(!) de görecekler. Sonra mazlumların hepsi bir bir hesabını soracak küfür milletinden. “Kâfirler bölük bölük cehenneme sürülecek.” Görecekler asıl galip kimmiş. Ve bir ses duyacaklar kulaklarında: “La galibe illâ Allah / Allah'tan başka galip yoktur!”