Kutlu Misafir

Bir gün kapımız aniden çalınıp, kâinatın efendisi evimize misafir olsaydı ne yapardık? Sevinir mi, telaşlanır mı, ya da utanır mıydık? Aramızdan hiç bir tereddüt yaşamadan “Buyur ya Resulallah” diyenlerimizde olur muydu? Onunla konuşurken ağzımızdan çıkan her kelimeye özen gösterir, en güzel şekilde konuşmaya çalışırken günlük hayatımızda aynı hassasiyeti neden eşlerimize ve çocuklarımıza göstermeyiz. Bu hassasiyeti göstermek için O’nun evimizde misafir mi olması lazım? Onun ümmeti olmamız yetmez mi? Efendiler efendisi evimizde misafirken onun için en güzel yemeklerimizden çeşit çeşit sunmak isterken bir taraftan da tereddüt mü yaşardık? Hayatı boyunca en çok yediği şey hurma ve arpa ekmeği olan efendimiz yemeklerin çeşitliliğinden rahatsız mı olurdu? Hoşlanmadığı bir şey olduğunda yüzünden anlaşılıyor diye sofrada gizlice yüzüne mi bakardık? Yemekten sonra tabaklarımızda hiçbir şey kalmazdı herhalde. Çünkü efendimiz hayatı boyunca hiçbir yemeği çöpe atmamış. Evindeki eşyaları sedir, su tulumu, kilim, kılıç, yay, yataktan oluşan efendimizi evimizin hangi sade(!) odasında ağırlardık? Giyimde temiz, dikkat çekici olmayan, ihtiyacı karşılamaya yönelik giyinen efendimiz, yazlık, kışlık, mevsimlik çeşit çeşit rengârenk ayakkabı ve kıyafetlerimizi görse ne derdi? İkinci bir kıyafeti olmadığı için, kıyafeti yıkandığında halkın arasına çıkamayan Ömer Bin Abdulazizler, şehadetinde başı örtüldüğünde ayakları, ayakları örtüldüğünde başı açıkta kalan Musablar, çıplak ayakları taştan dikenden parçalanmış ayaklarına bir bez bağlayarak sefere devam eden bundan dolayı “Zatürrika” denen gazveleri bize hatırlattığında ne yapardık?
Geceleri rahat uyumak için ortopedik yatak ve yastıklar kullandık. Öyle rahat ettik ki teheccütlere kalkamaz sabah namazını zor kılar olduk. Efendimizin rahat etmesi için ortopedik bir yatakta onun altına serebilir miydik? Elbette hayır. Cafer İbni Muhammed’in babası şöyle anlatır: Aişe’ye sordum: -Resulullah’ın (s.a.v) yatağı nasıldı? Aişe: İki kat yaparak altına serdiğimiz bir keçeydi. Resulallah (s.a.v) onun üzerinde yatardı. Bir gece dört kat yapıp altına sersek daha rahat olur diye düşündüm ve onu dört kat yapıp altına serdim. Sabah olunca: Bu gece altıma ne serdin? Diye sordu. Biz de: İşte şu yatağını daha yumuşak olur diye dört kat edip altına serdik. Bunun üzerine: Onu eski haline getirin. Çünkü yumuşaklığı gece kalkmama mani oldu dedi. (Tirmizi /Şemail 162; İbn-i Kesir)Yine bir gün hasır üzerinde dinlenirken hasırın izlerinin yanağına çıktığını gören insanlar “Ey Allah’ın Resulü! Bir yatak yaptırıp getirelim mi? deyince peygamber (s.a.v) “Benim dünya ile ne alakam var? Dünya ile ilişkim; yolculuk sırasında kısa süre dinlenmek için rastladığı bir ağacın gölgesinde oturan, sonra orayı terk ederek çıkıp giden bir yolcunun o ağacın gölgesiyle olan ilişkisi kadardır” buyurdu. (Tirimizi İbn-i Mace).Evimizden ayrılırken ne tavsiyelerde bulunurdu acaba? Her birimize vereceği cevaplar ayrı olurdu herhalde. Kimimize “Benden sonra şirk koşmanızdan değil, dünyalıklar hususunda yarış halinde olmanızdan korkuyorum” mu derdi? Ya da kimimize Tevbe suresinin 24.ayetini mi hatırlatırdı. De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, Peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola eriştirmez. Bir de O hep bizimleymiş gibi yaşayanlar var. Onlara da “Kişi sevdiği ile beraberdir” müjdesini mi verirdi? Her birimiz kendi nefsimizde hesabımızı yapalım. Hayat standardını hiçbir zaman değiştirmemiş bir peygamber. Verdikçe sevinmiş, sevindikçe vermiş. O’na layık bir ümmeti olabilme dua ve temennisiyle…