Kur’an’dan / Yasin Suresi

Mushaftaki sıralamada otuz altıncı, iniş sırasına göre kırk birinci sûredir. Cin sûresinden sonra, Furkan sûresinden önce Mekke’de inmiştir.12.âyetin Medine’de indiğini ileri sürenler de olmuştur. Yâsin sûresi, ilk âyetinde bulunan yâ ve sin harflerinden dolayı bu ismi almıştır. Bununla berâber “Azime”, “Muimme”, “Müdafi’ai kadiye” ve “Kalbu’l-Kur’an” isimleri de kullanılmıştır. Kalbu’l-Kur’an, Kur’an’ın kalbi, Müdafi’a-i kadiye, sahibinden (onu okuyan ve onunla amel eden kişilerden) her türlü fenalığı defeden, Muimme, sahibine dünya ve âhiretin hayatını kazandıran, ondan dünya ve âhiretin korkularını gideren ve Azime ise, sahibi Allah’ın yanında şerefli olarak zikredilen demektir.
Peygamber efendimiz şöyle buyurur: “Her şeyin bir kalbi vardır;Kur’an’ın kalbi de Yâsîn’dir”.Birçok islam alimi Resûlullah’ın bu sûreye özel bir ilgi gösterdiği kanaatini taşımışlar ve müslümanlar da Kur’an tilâvetinde ona ayrı bir yer vermişlerdir. Surelerin hiçbiri arasında ayrım yapmayız ve hepsini de okuyup, anlamak ve yaşamak için gayret sarf ederiz.Fakat Resulullah yasin suresine ayrıca bir dikkat çektiğine göre ayrıca bir ihtimam göstermeliyiz.Allah’tan gelen kitap ve peygamberlere iman edip nasıl ayrım yapmıyorsak;inen her sure ve ayetleri de bize bizi anlatıyor gözüyle bakıp işittik ve itaat ettik ya rab diyoruz.Bunu imanımızın bir gereği olarak görüyoruz.İşte tam bu noktada yasin suresi inancımızın temellerini atar.
Suremizde peygamberimizin peygamber olduğu ona indirilen Kur’an deliliyle desteklenerek açıklanır; başka peygamberlerin tevhit mücadelelerinden bîr kesit verilerek bu uğurda büyük sıkıntılara katlanan resulullah ve ona tâbi olanlar teselli edilir. Öldükten sonra dirilme gerçeği ve bunun sonuçları üzerinde durulur. Râzî’nin belirttiği üzere bu sûrenin, İslâm inançlarının üç temel umdesinin (Allah’ın birliği, peygamberlik ve âhiret) en güçlü delillerle işlenmesine hasredildiği söylenebilir. Kur’an’dan bu ölçüde de olsa nasibini alan kimse artık kalbinin payı olan imanı elde etmiş demektir ki bunun tezahürleri de diline ve davranışlarına yansıyacaktır .(1)
Ebu Nuaym :“Allah’ın Rasûlü Ka’benin yanında namaz kılarken secdede kıraati cehren yapar ve Kureyş müşriklerinden bir kısmı da bundan rahatsız olurdu. Bir gün o bu şekilde namaz kılarken onu yakalayıp eziyet etmek istediler. Ama bir de baktılar ki elleri boyunlarına adeta yapışmış gibi hareket ettiremiyorlar, gözleri adeta kör olmuş hiçbir şey göremiyorlar. Bu haldelerken Hz. Peygamber (sa)’e geldiler ve “Ey Muhammed Allah aşkına, akrabalık hakkına bizim için dua et de bu hal bizden kalksın.” dediler. Hz. Peygamber de onlar için dua etti de bu hal onlardan gitti ve “Onları ister inzâr et, ister inzâr etme, onlar için müsavidir…” e kadar olmak üzere “Yâsîn, Kur’ân-ı Hakîm’e andolsun ki…” âyetleri nazil oldu.
“Doğrusu Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir bukağıları geçirdik.” âyet-i kerimesinin de özellikle Ebu Cehil hakkında nazil olduğu da rivayet edilmiştir. Bu rivayete göre o: “Muhammed’i Ka’be’de namaz kılarken görecek olursam taşla kafasını kıracağım.” demiş ve bu söylediğini yapmaya kalkışınca da taş eline, eli de boynuna yapışıp kalıvermiş ve işte bunun üzerine bu âyet nazil olmuş.
Onlara: “Allah ‘ın size rızık olarak verdiklerinden infak edin. ” denildiğinde o küfreden kâfirler iman etmiş olanlara dediler ki: “Dilediği takdirde Allah ‘in doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz. “Yasin-47
Hz. Ebu Bekir, yoksul müslümanlara yemek yedirir, onları doyururdu. Bir gün yolda ona rastlayan Ebu Cehil: “Ey Ebu Bekir, Allah’ın bu yoksulları doyurabileceğini mi sanıyorsun?” diye sordu. Ebu Bekir: “Evet.” dedi. Ebu Cehil: O halde neden onları yedirip doyurmuyor?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir: “Allah bir kavmi fakirlikle, diğer bir kavmi de zenginlikle imtihan etmiş; fakirlere sabretmeyi, zenginlere de yedirmeyi emretmiştir” dedi. Ebu Cehil: “Vallahi ey Ebu Bekir, sen olsa olsa sapıklık içindesin. Sen sanıyor musun ki Allah bunlara yedirmeye gücü yeterken yedirmemiş de sen onlara yediriyorsun?” dedi ve işte bunun üzerine bu âyet ile “Bundan sonra her kim de verir ve sakınırsa, bir de o en güzeli tasdik ederse biz de onu, en kolaya hazırlarız.” (Leyl 5-7) âyeti kerimeleri nazil oldu.
Suremizde anlatılan üç elçi ve öldürülen sadık mü’minin kıssası, peygamberimizin, hak yolunda mücadelesini sürdürürken birkaç sadık müminin şehid edilmesiyle başarıya erişeceğine işaret etmekte; aynı zamanda küfür ve azgınlıkları, zulüm ve tuğyanları sebebiyle içlerindeki uğursuzluğun Mekkelileri kuşattığına, Hakka baş eğmezlerse, bu uğursuzluğun kendilerini perişan edeceğine dolaylı şekilde değinmektedir. Nitekim Bedir Savaşıyla Allah’ın bu va’di yerine geldi; uğursuzluğu içlerinde taşıyan azgınların çoğu savaş meydanında leş kargalarına yem oldular.(2)
Yasin suresinin bir önceki Fatır suresi ile ilişkisi şu üç yönden ortaya çıkmaktadır:
1- Allah Tealâ, Fatır suresinde “Size uyarıcı geldi.” buradaki uyarıcı kelimesinden murad Hz. Muhammed (s.a.) olup müşrikler ondan yüz çevirmiş ve yalanlamışlardı. Bu ayetin ardından bu sureye onun peygamberliğinin doğruluğuna yemin ederek onun doğru yol üzerinde olduğunu ve bir kavme babalarının uyarıldığı mesajla uyarıda bulunmak için gönderildiğini beyan ederek başlamıştır.
2- Bu iki sure arasında kâinattaki bazı ilâhî kudret delillerini ortaya koyma hususunda benzerlik bulunmaktadır.
Cenab-ı Hak, Fatır suresinde: “Güneş ve ay O’nun emri altındadır. Her biri belli bir zamana kadar vazifesine devam eder.” (Fatır, 35/13) buyurmuştur.
Yasin suresinde ise “Güneş de kendi yörüngesinde dönüp durmaktadır. Bu, her şeye galip olan ve her şeyi bilen Allah ‘in bir takdiridir. Aya da menziller takdir ettik. Sonunda o eski hurma salkımının eğri sapına döner.” (Yasin, 36/37-38).
3- Cenab-ı Hak Fatır suresinde, “Gemilerin denizi yara yara gittiğini görürsün.” (Fatır, 35/12) buyururken, Yasin suresinde de “Onların neslini yüklü gemilerde taşımamız kendileri için bir kudret delilidir.” (Yasin, 36/41) diye buyurmuştur.(3)
Suremizden çarpıcı bir sahne :
59— «Ey suçlu günahkârlar! Bugün bir tarafa ayrılın.
60— Ey Âdem oğulları! Şeytana tapmayın, o gerçekten sizin açık düşmanınızdır.
61— Bana tapın. İşte en doğru yol budur» diye size buyurmadım mı?
62— And olsun ki şeytan sizden nice nice nesilleri saptırmıştır. Akledecek durumda değil miydiniz?
- İşte bu, tehdîd edilegeldiğiniz Cehennem’dir.
64— İnkâr edegeldiğinize karşılık bugün girin oraya!
Kardeşlerim bu sahneyi gözümüzün önüne getirelim.Sonra da düşünelim.Sonra da tövbe edelim.Sonra da fırsat verilmişken rabbimize yönelelim.Korku ve umutla…
Oysa kim şu müjdenin muhatabı olmak istemez ki….
“Yâsin, Kur’an’ın kalbidir. Allah’ı ve âhiret gününü arzu ederek Yâsin okuyan kimsenin geçmiş günâhı affedilir. Onu ölülerinize okuyunuz” (Ebû Davud Cenâiz 20).Yine peygamberimiz “Ölmek üzere olan hastalarınızın yanında bu sûreyi okuyun” buyurur.Yaşarken de ölürken de yasin suresini okumayı biz isteyelim.İnşaallah rabbimiz de bize bu isteğimizi ihsan eder.
Yâsin sûresi, Yüce Allah’ın varlığına, üstün gücüne ve âhiret yurduna işarette bulunan şu âyetlerle son bulmaktadır:
“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmağa kadir değil midir? Elbette kadirdir! O, çok bilen yaratıcıdır. Onun işi, bir şeyi (olmasını) istedi mi, ona sadece “ol” demektir, hemen oluverir. O, öyle yücedir ki, her şeyin hükümdarlığı O’nun elindedir. Ve siz O’na döndürüleceksiniz” (81-83).
Kaynaklar:
1-Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/423.
2-Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 10/5041.
3- Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/575-576.