Kur’an’dan / Sebe Suresi

Kur’an’dan / Sebe Suresi

Bize vahyini göndererek kendinden haberdar eden, Resulünü göndererek O’nu yürüyen Kur’an yapan İslam nimetini bahşeden Allah’ın şanı ne yücedir. Bu sayımızda Sebe Suresi konuk olacak evlerimize. Allah, vahyin bereketinden nasiplenmeyi hepimize de ihsan etsin.

Mushaf’taki sıralamada otuz dördüncü, iniş sırasına göre elli sekizinci suredir. Lokman suresinden sonra, Zümer suresinden önce Mekke’de inmiştir. 6. ayetinin Medine’de nazil olduğuna dair bir rivayet de vardır.

Suremize adını veren kelime 15.ayette geçer. Yemen’de yaşamış bir toplumun adı olan Sebe’den bahsedildiği için sure bu adla anılır.

Suremiz, hamdin sadece Allah’a ait olduğu ifadesiyle başlar. Nimeti verene hamd edilir. Günlük yaşantımızda bile bize iyilikte, ihsanda bulunana teşekkür ederiz. Biliriz ki o bize yardım etmiştir, bizi düştüğümüzde kaldırmış, elinden geleni yapmıştır. Yine biliriz ki, Allah’ın kudreti her şeyin üstündedir. O her şeyi bilir.

Suremizde kıyamet vaktinin geleceğini ve insanların tekrar hayata kavuşturulup hesaba çekileceklerini kabul etmeyenlerin tutarsızlıklarına dikkat çekilmekte, böylelerinin Hz. Peygamber’i Allah hakkında asılsız sözler uydurmakla itham etmeleri veya onun aklını yitirdiğini iddiaya kalkışmaları üzerinde durulmakta, iman edip iyi işler yapanlarla Allah’a âsi olanların akıbetleri karşılaştırılmakta, iki iyi örnek olarak Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman hakkında bazı bilgiler verilmekte, ardından kötü bir örnek olarak da Sebe ahalisinin başına gelenlere değinilmekte, şeytana uyanların ve şirk batağına saplananların ahiretteki halleri tasvir edilmektedir.(1)

Hayatı var eden, ölümü var edemez mi; dünya olur da ahiret olmaz mı; her inişin bir çıkışı olmaz mı; ameller olur da karşılığı olmaz mı? Ne yaman çelişkidir ahireti ve hesabı inkâr etmek. Dünya hayatında bile yaptığımız her eylem gelip bizi bulmaz mı? İşler dönüp dolaşıp sahibine gelmez mi? Ahireti inkâr aslında insanın kendisini inkâr demeye gelir. İşte tam da bu psikolojide olanlar peygamberimizi ithamlarla boğmak isterler. Onların yalanları sadece kendilerini bağlar, Allah katında böylelerinin söylemlerinin hiçbir değeri yoktur.

Allah Kuran’da her davranışa, her kişiliğe, çift kutuplu kavramlara yer verir. İyiler de vardır, kötüler de; Mü’minler de vardır münkirler de; Musalar da vardır, firavunlar da… Adeta Rabbimiz hayatta karşılaşacağımız kişileri bize tanıtır vahyinde. Bunlardan olun, bunlardan olmayın diyerek hayat derslerini örnekler üzerinden verir. İnsan ya Allah’ın buyruklarına uyar ya da vesvesecinin fısıltılarına. Seçim insanın elindedir, yeter ki sonucuna katlanacağı bir tercih yapsın. Bu suremiz tercihlerin sonuçları üzerinde durarak, insanlara uyarılarda bulunur.

Besair’ul Kuran’da suremizin muhtevası ise şu şekilde verilir: Surede vahiyle muhatap olan Mekkeli müşriklerin kabullenmekte zorlandıkları, alay konusu yaptıkları, istihzâ ederek Peygambere sordukları tevhid, ahiret, nübüvvet konuları son derece açık ve net ifadelerle gündeme getirilir. Rasulullah Efendimizin getirdiği Allah yasalarına karşı çıkan, reddeden kâfirler hem dünyada hem de ahirette çok kötü akıbetlerle uyarılır. Kendilerine yeryüzünde halifelik verilen, çok büyük mülk ve saltanat verilen Dâvûd ve Süleyman’ın (a.s) Allah’a kullukları, teslimiyetleri gündeme getirilerek Mekkeli güçlüler kulluğa dâvet edilir. Güç ve kudretin tümüyle Allah’a ait olduğu vurgulanarak böyle güç ve kudret sahibi olan, Allah’a kulluğa yanaşmayan, Allah’la çatışma içine giren Sebe halkının helâki anlatılır.

Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman nimetin kaynağını bilen kullardandı. Sahip oldukları onlara emaneten verilmişti. Her şey gibi mal, mülk, şöhret, makam da geçici kullanım için onlara verilmişti. Ya Sebeliler… Sebelilerin nankörlük edip, sapıtmalarının sebebi, şeytanın kalplerine soktuğu şüpheyi onlara tasdik ettirmesiydi. Allah Teâlâ, şeytanın hiç bir yaptırım gücüne sahip olmadığını, sadece vesvese verebildiğini ve bunun, gerçekten iman edenler üzerinde bir tesirinin söz konusu olmadığını bildirmektedir: “And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı. Oysa İblis’in onlar üzerinde bir nüfuzu yoktu; ama biz ahirete ina­nan kimselerle ondan şüphede olanları, işte böylece ortaya koyarız. Rabbin her şeyi gözetip koruyandır.” (Sebe- 20, 21). Hasan-i Basrî diyor ki: ‘’İblis o insanları ne bir sopayla dövdü ne de on­ları zorla isyana sevk etti. İblis onlara sadece birtakım ümitler verdi, onları aldat­tı, onlar da buna aldandılar.’’

  1. suremizde gaybı Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği şu ayetle vurgulanır: “Ölümüne hükmettiğimiz Süleyman, ölünce asasını ke­miren yer kurdundan başkası (cinlere) Süleyman’ın öldüğünü haber vermedi. (Süleyman’ın cesedi) yere düşünce anlaşıldı ki eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı o zillet verici azap içinde bek­leyip durmazlardı.’’

Suremizin 49.ayeti ayeti her dönem inkârcılarına meydan okur: De ki: ‘’Hak gelmiştir; bâtıl ne yeni bir şey var edebilir, ne de eskiyi geri getirebilir.’’ Bu suremiz başka bir mübarek sureyi hatırlatır: ‘’Şimdi onlardan geriye kalanı görüyor musun?’’ (Hakka suresi- 8)

“Sebelilerin yurtlarında Allah’ın kudretine bir işaret vardır: Sağlı sollu iki bahçe vardı. Onlara: “Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O’na şükredin. İşte hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rab” denmişti.”

“Fakat onlar yüz çevirdiler; bunun için Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik, onların bahçelerini, buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. İşte böylece, inkârlarından ötürü onları cezalandırdık. Biz nankörden başkasına ceza mı veririz?” (Sebe-15,16,17)

Rabbim bizleri şükreden kullarından eylesin, asi ve nankör olmaktan bizi muhafaza buyursun. Selam ve dua ile…

1-Diyanet Tefsiri-Kuran Yolu

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.