KUR’AN OKUMAKLA İLGİLİ ÜÇ KAVRAM

Kur’an’ın en meşhur tariflerinden birisi şöyledir: Kur’an-ı Kerim, Hz. peygambere vahiy yolu ile indirilmiş, mushaflara yazılmış, tilaveti ile ibadet olunan, tevatürle(sağlam metotlar) nakledilen, muciz bir kelamdır.
Yukarıdaki tarif, Kur’an’ın kaba hatları ile bazı özelliklerinden ve müslümanların Kur’an hakkındaki faaliyetlerini kapsamaktadır. Tefsir kitaplarımızda Kur’an’ın başka tarifleri de mevcuttur. Bu tarifler, Yüce Kitabın muhtevasını, insanlığa sunduğu ilke ve prensipleri, edebi özelliklerini, musiki özelliklerini, mucizevî yönlerini ana hatları ile cümle duvarları içerisinde bize sunar.
Hz. Peygamber’in, Kur’an’la ilgili hadislerinde diğer uygulamaları yanında, Kur’an’ın güzel okunmasını teşvik ettiği de malumdur. Bunun başlıca sebebi, her ne kadar okuma yazma bilmeseler de, o dönmede, kendilerine Kur’an ayetleri okunduğu zaman müslümanların ayetlerin anlamlarını anlamakta fazlaca zorlanmamalarıdır. Yani o dönemde sahabe Kur’an’ı büyük oranda anlamaktadır. Geriye, onu güzel okumak kalmaktadır.
Kur’an’ın okunması, anlaşılması, öğrenilmesi ve hayata uygulanması noktasında tarih içerisinde oluşan geleneklerin en önemlisi, yüzünden ve ezberden okuma geleneğidir. Bu geleneğin diğer uygulamalara göre öne çıkmasının sebepleri arasında geçmişte Tevrat ve İncil’in tahrif edilmesi, Zebur’un kaybolması birinci sırada yer alır. Hz. Peygamber dönemi ve sonraki ilk dönemlerde tahrif edilir endişesi ile Kur’an’ı ezberleme ve yüzünden okumayla ilgili teşviklerin öne çıkartılması yine bu nedene binaendir. Bu arada Kur’an’ı anlamak ve yaşamak bağlamındaki nasların (âyet ve hadisler),Asr-ı Saadetten sonraki kimi zamanlarda daha ziyade ilim adamlarının uzmanlık alanlarını aşamıyor olması ve halka indirilememesi de gene aynı endişelerin sonuçlarından birisi olabilir.
Kur’an’ın lafzının okunması ve manasının okunup anlaşılması ile ilgili üç kavram karşımıza çıkar: ”Tertil”,”tilavet” ve “kıraat”.Bugün İslam dünyasında (ve daha ziyade bizim toplumda), kök salmış olan Kur’an’ı anlama ve hayata uygulama nokta-i nazarındaki bir takım eksik ve yanlış uygulamalar, bu kavramların tam olarak anlaşılmaması ve anlamlarının birbirlerinin yerini tutabilecek nitelikte olmasıdır. Bu üç kavram neredeyse ortak bir kullanımla bir birlerinin yerlerine ikame edilebilmektedir. Nitekim tertil kavramının biraz üst perdeden anlaşılması dışında tilavet ve kıraat denilince “okumak” anlaşılmaktadır.
Bir metni yavaş yavaş, her harfin edasının, nazmının ve manasının hakkını vererek okumaya tertil denildiği bilinmektedir. Daha ilk surelerde Hz. Peygamber’e tertilin tavsiye edilmesi çok önemlidir.
Tertilde mana ve hikmeti düşünerek okuma vardır. Arapların, seyrek ama gayet estetik bir biçimde görünen parlak dişleri anlatmak için tertil kavramının müştaklarını kullanmaları oldukça anlamlıdır. Söz ve lafız söz konusu olduğu zaman tertil, tane tane, yavaş yavaş karşıdakinin anlayabilmesine imkân vererek konuşmak anlamındadır.
Tertilin, lafız ve mana bütünlüğünü yansıtacak şekilde, yerine göre şiddetli, yerine göre yumuşak bir üslupla, tecvid kaidelerine uyarak; manayı karşıdakilere hissettirecek şekilde okumak olduğunu, ilgili ayetin tefsirinde, Merhum Elmalılı Hamdi Yazır’dan öğreniyoruz. Nitekim Efendimiz ayetleri okurken manalarına göre sesini yükseltir ya da kısardı. Müşriklerle ilgili tehdit ayetlerini yüksek ve sert bir ses tonu ile okurdu. Cehennem ayetlerini tertil ederken korku ve haşyet titremeleri sesine hâkim olurdu. Cennetle ilgili ayetlerde ise, sevinç ve müjde ses tonundan anlaşılabilirdi. Soru ile biten ayetlere hafif sesle cevap verdiği olurdu. O’nun şu hadisi tertili çok güzel ifade etmektedir :”Şiir söyler gibi Kur’an okumayın, çürük hurma atar gibi dağıtmayın. O’nun incelikleri üzerinde durun, kalbinizi onunla harekete geçirin” (İbn Kayyım, Zâdü’l Meâd,1,89)
İkinci kavramımız tilavet, her sözü okumak anlamına gelse de, genel olarak Kur’an’ı Kerim’i okumak için kullanılan bir kavramdır. Kelimenin kökünde “sesli okumak” manası ağır basmasına rağmen, “ anlayarak okumak” manası da vardır. Kur’an’ın yüzünden ve ezberden okunması tilavet kavramı ile daha çok açıklanır olmuştur. Bu konuda ihdas edilen tecvit kuralları teori ve pratik olarak bize ulaşmıştır. Halkımız arasında da “Kur’an tilaveti” denilince Kur’an’ın lafızlarının tecvit kurallarına uyularak okunması anlaşılır. Bu yönü ile tilavet tertil ve kıraatten daha özel bir anlama bürünmüştür. Bu sebeple “her tilavet kıraattir, fakat her kıraat tilavet değildir “ denilmesi mevzuyu anlatması bakımından güzel bir örnektir.
Rabbimiz, Resulüne ilk emir olarak okumayı tebliğ etmiştir. Bu emir kıraat kelimesinin emir sıgası ile gelmiştir. Yani hepimizin bildiği “ikra” emri, kıraat kökünden emir sığasıdır. Kur’an okumakla ilgili kıraat kelimesinin ağırlıklı anlamı “okumaktır”. Hz Peygamber’e verilen “oku” emrinin mekânını ve muhatabını düşündüğümüzde, bu emrin okunacak her hangi bir yazı metni olmadan verildiği anlaşılır. Herhangi bir metin yoksa ne okunacaktır? İşte bu gerçek, okumanın, yazılı ibareleri telaffuz etmekten ziyade, başka eylemleri de ihtiva ettiğini ortaya koyar. Dolayısı ile okumak, Türkçe’mizde bile birçok veçheyi içinde barındırdığı gibi, yazılmış bir metni okumak, etrafını okuma, yani kâinatı anlamaya çalışmak, incelemek, çağrıda bulunup, davet etmek anlamlarında kullanılmaktadır. Bu son anlam Türkçe’mizde de “düğüne okuma” şeklinde halen kullanılmaktadır.
Yazımızda ele aldığımız üç kavram da Kuran’ın lâfzen, yani yüzünden ve ezber okunmasının kaçınılmazlığına işaret etmektedir. Tertil ve Kıraat kelimelerinin anlamlarında ise, ayetlerin anlaşılarak okunması gereği daha baskındır. Bu sebeple Kuran okumalarının herhangi birisi, diğerine üstün tutulamaz. Lakin birinin eksikliği diğerinin de yeterli olmamasını sağlar. Kolayı seven insanımız genel olarak, emek isteyen okumalar(anlayarak okuma) yerine, nispeten zahmetsiz ve daha kolay olan Kur’an okumalarını(yüzünden ve ezberden okuma) tercih etmektedir. Bu bile, yeterli olmamasına rağmen, yaşadığımız günlerin iman ve inançsızlık açısından bilânçosunu çıkardığımızda çok önemli bir kazanımdır.
Aslında kavramlar açıktır. Bu kavramların anlam ve muhtevalarını, tarih boyunca nasıl anlaşıldıklarını öğrenmek için ilim adamı olmaya gerek yoktur. Önemli olan, müminlerin Kur’an’la münasebetlerindeki zaaflarını bilip, açıklarını kapatacak tedbirler alabilmeye yeterli izan ve şuurlarının olup olmadığıdır.
Hikmet Damlaları
İbrahim b.Ethem şöyle anlatıyor:
Mekke’de bir taş gördüm; üzerinde:
-“Beni çevir, benden ibret al!” diye bir cümle okudum. Taşı çevirdim ve arkasında: “Bildiğinle amel etmediğin halde bilmediğini benden nasıl istiyorsun!” diye yazılı idi.