KUR’AN İKLİMİ- Tevbe ve İstiğfar Günahlardan Arınmanın Tek Yoludur

Son yıllarda deprem, yangın, sel baskını, kasırga gibi tabi âfetlerin, virüs ve çok çeşitli hastalıkların arttığını görmekteyiz. Bunların sebebi nedir diye hiç durup düşündük mü acaba?
Konuya yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm açısından bakıp meseleyi değerlendirecek olursak, Yüce Allah, Şûrâ sûresi 30. âyette şöyle buyurmaktadır:وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.”
Yine Rum sûresi 41. âyette ise;ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُمْ بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” buyurmak suretiyle yeryüzündeki insanların başına gelen belâ ve musibetlerin insanların su-i istimalleri sebebiyle olduğu ifade edilmekte ve insanların bunlardan ibret alıp kendilerini düzeltmeleri tavsiye edilmektedir. Yine bu âyetlerin devamında ve birçok âyette insanlara, yeryüzünde gezip dolaşmaları ve kendilerinden önceki milletlerin inkârları ve işledikleri günahlar sebebiyle başlarına ne tür felaketlerin geldiğini görmeleri ve onlardan ibret almaları ve kendilerini düzeltmeleri tavsiye edilmektedir.[1]
Rivayet edildiğine göre bir kişi, tâbiûn âlimlerinden, Allah dostu Hz. Hasan-ı Basrî’ye gelir ve kuraklıktan şikâyet eder. Hasan-ı Basrî hazretleri ona; “Allah’tan mağfiret dilemesini” tavsiye eder. Bir başka insan da gelir, fakirlikten şikâyet eder. Hasan-ı Basrî hazretleri ona da “Allah’tan mağfiret dile” diye tavsiyede bulunur. Bir başka kişi gelir o da Hasan-ı Basrî hazretlerinden bir erkek evladı olması için Allah’a dua etmesini rica eder. Hasan-ı Basrî hazretleri ona da “Allah’tan mağfiret dilemesini” tavsiye eder. Bir başkası da bahçesindeki kuraklıktan şikâyet ettiği zaman ona da “Allah’tan mağfiret dilemesini” tavsiye eder. Hasan-ı Basrî hazretlerine niçin herkese Allah’tan mağfiret dilemesini tavsiye ettiği sorulduğu zaman şöyle cevap verir: Ben kendiliğimden bir şey söylemiyorum. Çünkü Hz. Nuh (a.s) kavmine, başlarına gelen belâ ve musibetlerden kurtulmaları için “Allah’a istiğfar etmelerini” tavsiye ediyor ve şöyle diyordu:
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا (10) يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا (11) وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ أَنْهَارًا (12)
“Rabbinizden mağfiret dileyin. Çünkü O, çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki,) Böylece O, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bağlar, bahçeler ihsan etsin, sizin için nehirler akıtsın.” diye buyurmaktadır.[2]
Demek ki, insanoğlunun Allah’a bol bol istiğfarda bulunması gerekir. Nitekim günah işlemekten masum olan Hz. Peygamber, bir hadis-i şeriflerinde; “Ben, günde yüz defa Allah’a tövbe ve istiğfarda bulunuyorum.”[3] buyurmuştur. O halde istiğfarın nasıl ve ne şekilde yapılması gerekir? İstiğfar, günahlardan vazgeçmek suretiyle ihlas ve samimiyetle yapılmalıdır.[4]
İnsan, bilerek veya bilmeyerek bir günah işleyince, hadiste belirtildiği gibi bir abdest alıp iki rekât namaz kılmalı ve Hz. Peygamber’den nakledilmiş istiğfar dualarıyla Allah’a yönelmeli, tövbe ve istiğfar etmelidir. Nitekim Şeddad b.Evs’ten (r.a) rivayet edilen bir hadis-i şerifte “seyyidü’l-istiğfar” olarak zikredilen istiğfar duası şöyledir:
اَللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا عَبْدُكَ وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَااسْتَطَعْتُ أَعُوذُ بِكَ
مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَبُوءُ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي ذُنُوبِي فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ
“Allahümme ente rabbî. Lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü. Eûzübike min şerri mâsana’tü, ebûü leke bini’metike aleyye ve ebûübizenbî, fağfirlî zünûbî. Feinnehu lâ yeğfiru’z-zunûbe illâ ente.”
Seyyidü’l-İstiğfarın manası şöyledir: “Allah’ım, Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Senin kulunum. Ve gücüm yettiğince Sana verdiğim ahd ve va’d üzerinde sabitim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Üzerimdeki nimetlerini itiraf eder; günahlarımı da ikrar ve itiraf ederim. Ey Rabbim, beni bağışla. Zira günahları bağışlayan ancak Sensin.”[5]
Veya şu istiğfar duası da yapılabilir:
أَسْتَغْفِرُ اللهَ، أَسْتَغْفِرُ اللهَ، أَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيمَ الْكَرِيمَ الرَّحِيمَ الَّذِي لاَ إِلَهَ
إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ تَوْبَةَ عَبْدٍ ظَالِمٍ لِنَفْسِهِ لاَ يَمْلِكُ لِنَفْسِهِ مَوْتاً
وَلاَ حَيَاةً وَلاَ نُشُوراً وَأَسْأَلُهُ التَّوْبَةَ وَالْمَغْفِرَةَ لَنَا إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
“Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah el-azim el-kerim er-rahim ellezî lâ ilâhe illâ hu, el-Hayyu’l-Kayyûmu ve etûbuileyh. Tevbete abdin zâlimin linefsihi lâ yemliku linefsihi mevten velâhayaten velânuşura, ve es’eluhu’t-tevbeteve’l-mağfiratel enâ innehu huve’t-tevvâbu’r-rahim.”
İlle de Arapça dua ve istiğfar yapmak şart değildir. Şöyle bir Türkçe tövbe ve istiğfar da yapılabilir:
“Ya Rabbi, ya Rabbi, ya Rabbi, küçüklüğümden bu çağa gelinceye dek, benim elimden, dilimden, diğer uzuvlarımdan küfür, şirk, hata, isyan, gıybet, koğuculuk, iftira, hâsılı büyük ve küçük her ne türlü günah çıkmış ise ben onların hepsinden can-ü gönülden tövbe ettim, tövbe ettim, tövbe ettim, bir daha işlememeye azmeyledim. Yaptıklarımı bağışla, bir daha günaha dönmemek için bana güç ve irade ihsan eyle. Senin rahmetin bu âciz kulunun günahından çok büyüktür. Yüzümü rahmet aynana tutuyorum, orada bu yüzü siyah eyleme. Bazı yüzlerin ağarıp bazı yüzlerin kararacağı kıyamet gününde yüzümü kara eyleme, beni nefsime bırakma, benim isyanıma bakma, beni cehennemde yakma ya Rabbi. Peygamberlerin ilki Hz. Âdem (a.s), sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.s)’dir. Bunlara ve bunlar arasında gelmiş geçmiş bütün peygamberlere inandım, hepsi haktır. Senin tarafından getirip haber verdikleri şeylerin cümlesi doğrudur. Dilimle ikrar, kalbimle tasdik eyledim.”[6]
Kul böylece tövbe ve istiğfar ettikten sonra şu şekilde imanını tazeler:
آمَنْتُ بِاللهِ وَبِمَا جَاءَ مِنْ عِنْدِ اللهِ عَلَى مُرَادِ اللهِ مُجْمَلاً وَمُفَصَّلاً آمَنْتُ بِرُسُلِ اللهِ وَبِمَا جَاءَ مِنْ عِنْدِ رُسُلِ اللهِ عَلَى مُرَادِ رُسُلِ اللهِ مُجْمَلاً وَمُفَصَّلاً آمَنْتُ بِاللهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ اللهِ تَعَالىَ وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ أَشْهَدُ أَنَّ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ.
أَللَّهُمَّ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُجَدِّدَ إِيمَانِي وَنِكَاحِي تَجْدِيداً بِقَوْلِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ
“Âmentü billahi ve bimâcâe min indillah alâ muradillahi mücmelen ve mufassala. Âmentü biRusulillah ve bimâcâemin indi Rusulillah alâ muradi rusulillah mücmelen ve mufassala. Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusulihi ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihi ve şerrihi minellahi teâlâ ve’l-ba’su ba’del mevti hakkun eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasuluh. Allahümme innî ürîdü en üceddide îmânî ve nikâhî tecdiden bikavlî lâ ilâhe illallah, Muhammedun Rasulullah.”
Âlemlere rahmet ve bizlere en güzel örnek olarak gönderilen, masum olan geçmiş ve gelecek bütün hataları affedilmiş olan Hz. Peygamber günde 100 defa tövbe ve istiğfar ediyorsa, o halde ümmeti nasıl ve ne kadar tövbe ve istiğfar etmeli, onu değerli okuyucularımızın takdirine bırakıyorum.
Yüce Allah, hata ve günahlarımızı affeylesin. Başımıza gelen belâ ve musibetleri def eylesin. Bizleri kendisine layık kul eylesin. Âmin.
* Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri bölüm başkanı.msoysaldi@hotmail.com
[1] Bkz., Rum, 30/42; Âl-i İmran, 3/137; Enam, 6/11; Yusuf, 12/109; Nahl, 16/36; Hac, 22/46; Neml, 27/69; Fatır, 35/44; Gafir, 40/21, 82; Muhammed, 47/10.
[2] Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmiuliahkâmi’l-Kur’an, Dâruihyai’t-türasi’l-Arabî, Beyrut, 1985, 18: 302.
[3] Müslim, Zikir,41, 42.
[4] Kurtubî, el-Câmiuliahkâmi’l-Kur’an, 18: 303.
[5] Buhârî, Deavat, 1; Tirmizî, Deavat, 15; Nesâî, İstiaze, 57; Ahmed b.Henbel, el-Müsned, IV, 122.
[6] Soysaldı, Mehmet, Dînî Hitabet, 3. Baskı, Beka Yay., İstanbul, 2014, 330-331.