KUR’AN İKLİMİ- Selamlaşmak

KUR’AN İKLİMİ- Selamlaşmak

Yüce Allah, Nisâ sûresi 86. âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.

Yüce Allah, bu âyette verilen selama ya daha güzeliyle ya da misliyle karşılık verilmesini emretmektedir. Bu ayette geçen “tahiyye” kelimesi, sözlükte; “selam vermek, tâzimde bulunmak”[1] anlamına gelmesine rağmen aslında “bir kişiye uzun ömür dilemek için dua etmek” anlamında kullanılmaktadır.[2]

İslâm öncesi cahiliye döneminde Araplar, “حَيَّاكَ اللهُhayyâkellah: Allah sana ömür versin.” diyerek selamlaşmakta idiler.[3] İslâm geldiğinde bunu değiştirmiştir. Nitekim İslâm’da selamlaşmak, hicretten sonra meşru kılınmıştır. Umeyr b. Vehb el-Kureşî adındaki müşrik, Hz. Peygamber’i öldürmek için Mekke’den Medine’ye gelmişti. Niyeti anlaşılan bu müşrik, tutuklanıp Hz. Peygamber’in huzuruna getirildiğinde; “أَنْعِمْ صَبَاحاًEnim sabahan: sabahınız hoş olsun.” anlamında o dönemde kullanılan selamla selam verdiği zaman, Hz. Peygamber, “Allah bize lütufta bulunarak seninkinden daha hayırlı olan ve cennet ehli tarafından da kullanılan ‘es-selâm’ sözüyle selâmlaşmayı öğretti.”[4] buyurmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’de selam sözleri kesin olarak belirlenmemiştir. Müslümanlar, “barış, huzur ve esenlik üzerinize olsun.” anlamında “سَلَامٌ عَلَيْكُمْselamün aleyküm” şeklinde selam verdikleri gibi “اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ es-selamü aleyküm” şeklinde de selam vermektedirler. Daha uzun bir ifadeyle “ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُes-selamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatüh” (Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi sizin üzerinize olsun) şeklinde de selam verilebilmektedir.

Fahruddin Râzî’ye göre “سَلَامٌ عَلَيْكُمْselamün aleyküm” şeklinde selam vermek daha efdaldir. Çünkü melekler müminlere “selamün aleyküm” şeklinde selam vermektedirler. Ayrıca cennet ehlinin birbirlerine selamları Kur’ân-ı Kerîm’de elif lamsız olarak anlatılır. وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلَامٌ Onların orada (cennette) tahiyyeleri selamdır.[5]Allah Teâlâ’nın cennetteki kullarına selâmının da aynı şekilde olacağı anlatılmaktadır.سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍOnlara rahim olan Rabden bir selâm vardır.[6] Ulu’l-azm peygamberlerden olan Hz. İbrahim de babasına سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّيSelâm sana, senin için Rabbime istiğfar edeceğim.[7]şeklinde selâm vermiştir.[8]

Verilen selama cevap verirken ne kadar fazla kelime kullanılırsa sevap da o derece fazla olur. İslam âlimleri, selamın en güzelinin şöyle olduğunu söylemişlerdir: Müslüman bir kimse, “Allah’ın selamı üzerinize olsun!” dediğinde, bu selam alınırken, “rahmet” sözü de ilave edilerek, “Allah’ın selamı ve rahmeti sizin de üzerinize olsun.” denilmek suretiyle alınır. Eğer, selam veren kimse, ta başta Allah’ın hem selamını hem de rahmetini ifade etmişse, bu selamı alan kimse buna:“bereket” lafzını da ekler. Eğer selam veren kimse, başta bu üç şeyi de zikrederse, bu selamı alan kimse de, o üç şeyi aynen tekrar eder.[9]

Selman Fârisî’den rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber’e gelerek:

– “Esselâmü aleyke ya Resulallah, Allah’ın selamı üzerinize olsun!” dediği zaman, Hz. Peygamber aleyhisselam:

-“ve aleyke’s-selamü ve rahmetullah, Allah’ın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun.” diye cevap verdi. Bir başka adam geldi.

– “Esselâmü aleyke ya Rasulallah ve rahmetullah” dedi. Hz. Peygamber de:

– “ve aleyke’s-selâm ve rahmetullahi ve berekâtuh” diye karşılık verdi. Daha sonra bir başkası geldi:

– “Esselâmü aleyke ya Rasulallah ve rahmetullahi ve berekâtuh” dedi. Allah’ın Elçisi ona sadece;

– “ve aleyke”, dedi. Bunun üzerine adam:

– “Ey Allah’ın peygamberi, annem babam sana feda olsun. Falan falan sana selam verdiler, onların selamını benimkinden fazla sözlerle aldın” dedi. Allah’ın elçisi:

– “Sen bana fazla söz bırakmadın. Yüce Allah, “Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle selam verin yahut onu aynen iade edin.” buyurdu. Biz de senin selamını aynen iade ettik”, buyurmuştur.[10]

Resul-i Ekrem, küçüklerin büyüklere, binekli olanların, atlı veya arabalı olanların yayalara, yürüyenlerin oturanlara, arkadan gelenlerin önden gidenlere, iki grup karşılaştığında az olanların çok olanlara selam vermesini tavsiye etmiştir.[11]

İnsan, tanıdığı tanımadığı her insana selam vermelidir. Çünkü Hz. Peygamber, bir hadiste; “İslâm’ın en üstün ve hayırlı ameli yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermendir.”[12] buyurmuştur.

İslâm âlimleri selam vermenin sünnet, almanın ise farz olduğunu ve selam verenin alana göre daha faziletli olduğunu söylemişlerdir.[13]Selam, insanların birbiriyle tanışmalarına, dostluk kurmalarına ve birbirlerini sevmelerine vesile olur. Nitekim Hz. Peygamber bir hadisinde; “Nefsim kudreti elinde olan Allah’a yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir işi göstereyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”[14] buyurmuştur.

Selam verildiği zaman alamayacak durumda olanlara selam verilmez. Mesela, namaz kılan, Kur’ân-ı Kerîm okuyan, hutbe dinleyen, ilimle meşgul olan, yemek yiyen, defi hâcet yapan kişilere selam verilmez.[15]

Gayr-i Müslimlere ve içki içme gibi günah işleyenlere de İslâm selamı verilmesi câiz değildir. Ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlar selam verdikleri zaman ise “ve aleyküm” denilmek suretiyle karşılık verilir veya onların selamı aynen tekrarlanarak selamlaşılır.[16]

Günümüzde her toplumun kendine özgü selamlaşma şekli mevcuttur. Mesela, İngilizce “Hello, good-morning”, Fransızca “bonjur/bonsuar”, Almanca “Hallo, Gutenmorgen” gibi ifadeler selamlaşmada kullanılmaktadır. Son zamanlarda ülkemizde de “merhaba, selam, günaydın, n’aber, ne var ne yok?” gibi dînî olmayan selamlaşma şekilleri yaygın hale gelmiştir. Bunların kullanılmasında bir beis yoktur. Ancak en efdal olan Müslümanlar arasında İslâmî selamlaşma şeklinin kullanılmasıdır.

Netice olarak diyebiliriz ki, İslâm selamlaşmaya çok önem vermiştir. Allah ve Resulü toplumda selamlaşmayı yaygınlaştırmayı emretmektedir. Selamlaşma insanlar arasında karşılıklı sevgi ve dostluğu artırdığı gibi Müslümanların kalplerinin birbirine ısınmasına, birçok hayır ve berekete sebep olmaktadır. Ayrıca insanı Allah’a yaklaştırmaktadır. O halde toplumda insanlar arası sevgi, saygı ve samimiyet duygularını geliştirmek için selamlaşmayı yaygınlaştırmak gerekir.


*    NEVÜ İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri bölüm başkanı. msoysaldi@gmail.com

[1]    İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, “Hayya” md.; Çanka, Mahmut, Kur’an-ı Kerim Lügatı, Timaş Yay., İstanbul, 2007, 160.

[2]    İsfahânî, Rağıb, Müfredâtu elfazı’l-Kur’ân, 270; Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah el-Ensârî, el-Câmiuliahkâmi’l-Kur’ân, Dâruihyai’t-türâsi’l-arabî, Beyrut, 1405/1985, 5/297; Zühaylî, Vehbe, et-Tefsiru’l-Münîr, Dâru’l-fikr, Beyrut, 1411/1991, 5/181.

[3]    Râzî, Fahruddin, Mefâtihu’l-gayb, Dâru’l-fikr, Beyrut, 1401/1981, 10/215.

[4]    İbn Hişâm, es-Sîretü’n-nebeviyye, 2/661-662; Efendioğlu, Mehmet, “Selâm”, D.İ. Ansiklopedisi, 36/342.

[5]    Bk.,Yunus 10/10; İbrahim 14/23; Ahzab 31/44.

[6]    Yâsîn 36/58.

[7]    Meryem 19/47.

[8]    Râzî, Mefâtihu’l-gayb, 10/218-219; Ateş, Süleyman, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, 1989, 2/333.

[9]    Râzî, Mefâtihu’l-gayb, 10/218; Kurtubî, el-Câmiuliahkâmi’l-Kur’ân, 5/299.

[10]  İbn Kesir, İmaduddin Ebu’l-Fida İsmail ed-Dimeşkî, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, Kahire, 1421/2000, 4/183-184; Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, 2/335.              

[11]  Buhârî, “İsti’zân”, 4. 5, 6, 7; Müslim, “Selam”, 1; Ebû Dâvûd, “Selâm”, 4; Tirmizî, “İsti’zân”, 14.

[12]  Buhârî, “İman”, 6, “İsti’zân”, 9; Müslim,“İman”, 63; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 131.

[13]  Mevsılî, Abdullah b. Mahmûd el-Mevsılî, el-İḫtiyâr li-taʿlîli’l-Muḫtâr.(nşr. Mahmûd Ebû Dakīka), İstanbul 1984, 4/164; Kurtubî, el-Câmiuliahkâmi’l-Kur’ân, 5/298.

[14]  Müslim, “İman”, 22; Ebû Dâvûd, “Selâm”, 1; Tirmizî, “İsti’zân”, 43.

[15]  Kurtubî, el-Câmiuliahkâmi’l-Kur’ân, 5/304; Zühaylî, et-Tefsiru’l-Münîr, 5/186.

[16]  Kurtubî, el-Câmiuliahkâmi’l-Kur’ân, 5/303.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.