KUR’AN İKLİMİ-Rüya

KUR’AN İKLİMİ-Rüya

And olsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi.” (Fetih, 27)

Kur’an-ı Kerim bize rüyayı bazen Firavun’un gördüklerinde, bazen peygamberin kıssalarında ibretlik gerçekler olarak gösterir. Fetih suresi 27. ayet-i kerime de Efendimiz’in gerçekleşen bir rüyasını bildirmektedir. Bununla beraber Peygamberimiz ashabına sabah namazından sonra rüya gören var mı diye sorar ve onu dinleyip açıklamalar yapardı.

Semüre bin Cündeb radıyallahu anh, Efendimizin “Bu gece rüya gören var mı?” diye sorduğunu yok cevabını alınca; “Ben bu gece bir rüya gördüm” buyurduğunu ve anlatmaya başladığını rivayet etti.

“İki melek bana geldi. İki elimden tutup beni mukaddes ve düz bir alana çıkardılar. Orada bir kimse oturuyordu, diğer bir adam da ayakta duruyordu. Elinde demirden çatal bir kanca vardı. Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına, ta kafasına kadar sokuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. Sonra sol tarafı da aynen bu şekilde tahrip ediyordu. O sol tarafı parçalarken ağzın sağ tarafı iyileşiyordu. Bu defa da oraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu.

Meleklere: “Bu adam kimdir ve bu hal nedir?” dedim.

Melekler: “Hiç sorma, devam et!” dediler. Birlikte gittik. Nihayet sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Başucunda bir adam duruyordu. Elinde kocaman bir kaya vardı. Bununla yatan adamın başını eziyordu. Her vuruşunda taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da arkasından taşı almaya koşuyordu. Dönünceye kadar diğerinin başı iyileşiyor, eski hâline geliyordu. Öbürü yine başına vurup eziyordu.

Meleklere: “Bu adam kimdir?” dedim.

Melekler: “Hiç sorma, devam et!” dediler. İlerledik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe geldik. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş, alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hatta çıkmağa yaklaşıyorlardı. Ateşin alevi sakinleştikçe de dibe iniyorlardı. Burada çıplak erkeklerle çıplak kadınlar vardı.

Meleklere: “Bunlar kimdir?” dedim.

Melekler: “Hiç sorma, yürü!” dediler. Yürüdük, kandan bir nehrin yanına vardık. Bir adam nehrin içinde ayakta dikiliyor, kenarda da önünde bir yığın taş bulunan bir adam bekliyordu. Nehirdeki adam yüzerek sahile doğru gelip çıkmak isteyince sahildeki adam ağzına bir taş atıyor, nehirdekini eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için kenara her gelişinde, kıyıdaki hemen ağzına bir taş fırlatıyor, onu eski yerine çeviriyordu.

Meleklere: “Bu nedir?” dedim.

Melekler: “Hiç sorma, yürü!” dediler. Birlikte yürüdük. Yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Dibinde ihtiyar bir adamla birtakım çocuklar bulunuyordu. Ağaca yakın bir tarafta da birisi önündeki ateşi yakmakla meşguldü. Melekler beni bu ağaca çıkardılar. Orada bir eve koydular ki, bundan güzel bir ev hiç görmemiştim. Burada ihtiyar-genç birtakım erkekler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra melekler beni buradan çıkardılar. Ağaca çıkmaya devam ettik. Bu sefer beni eskisinden daha güzel ve daha kıymetli bir eve koydular. Burada da ihtiyarlar, gençler vardı.

Meleklere: “Beni bu gece gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeylerin ne olduğunu anlatın!”dedim.

Melekler: “Anlatalım” dediler ve devam ettiler:

Hani şu ağzı parçalanan kimse vardı ya, o bir yalancı idi, dünyada devamlı yalan söylerdi. Onun yaydığı yalanlar afakı sarardı. İşte bu yalancı kıyamet gününe kadar bu şekilde azap görecektir.

Başı ezilen adama gelince, Allah ona Kur’an öğretmiş, o da (bu nimetin kadrini bilmeyerek) bütün gece uyumuş (gece ibadetine kalkmadığı gibi sabah namazını da kaçırmış), gündüzleri de Kur’an ile amel etmemiştir. Buna da kıyamet gününe kadar bu şekilde azap edilecektir.

Delik içindeki çıplaklar, zina eden kimselerdir. Nehir içinde gördüğün kimse fâiz yiyenleri temsil eder. Ağacın dibindeki ihtiyar, İbrahim aleyhisselam’dır. Etrafındakiler de insanların küçük yaşta ölen çocuklarıdır. Ateş yakan, cehennem bekçisi Mâlik’tir. Girdiğin birinci ev, bütün mü’minlerin köşküdür. İkinci gördüğün o muhteşem mekân da şehitlerin sarayıdır.

Ben Cibril’im, bu da Mikail’dir. Hele sen başını yukarı kaldır da bir bak! Başımı kaldırıp baktım, bir de ne göreyim; yukarıda beyaz bulut misali çok güzel bir şey! Melekler: İşte burası senin makamındır dediler. Ben: Bırakın şu makamıma gideyim dedim. Onlar: Hayır, daha ömrün bitmedi, onu tamamlayınca makamına gelirsin dediler.” (Buhari)

İbretlik bir rüya ve ikaz. Bu suçlar bu sonucu doğurur. Şimdiden elimize, dilimize kısaca dinimize sahip çıkalım. Bu kötü sondan da Rabbimizin merhametine sığınalım.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.