KUR’AN İKLİMİ- NİMET ŞIMARIĞI: MÜTREF

“Sizden önceki kuşakların söz ve eser sahibi olanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanları alı koymalı değiller miydi? Ama içlerinden kurtarmış olduklarımızın az bir kısmı dışında hiçbiri bunu yapmadı. Zulme sapanlar ise içine gömüldükleri servet şımarıklığının ardına düşüp suçlular haline geldiler.” (Hûd:116)
et-Teref kelimesi: Nimet, bolluk ve rahat içinde olmak demektir. Nimet ve bolluğun şımarttığı, dünyanın lezzet ve şehvetlerinde yüzen zengin kimselere de mütref denir. Mütrefler nimetin azdırdığı, köylerin, kasabaların, şehirlerin, ülkelerin ağzı bol, ahlaksız, edep ve hayâdan uzak, tek düşüncesi dünyalık toplamak ve uzun yaşamak olan şımarıklarıdır.
Mal ve çocuklarının çokluğuna, güç ve makamlarına, taraflarının kalabalık oluşuna, insanlar arasındaki saygınlıklarına dayanarak Allah ve peygamberinin emirlerini hafife alan hatta yalanlamaya ve reddetmeye koşuşan ateistlere de denilir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Biz hangi ülkeye uyarıcı gönderdikse mutlaka oranın varlıkla şımarmış kimseleri: ‘Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr ediyoruz’ dediler. Ve: ‘Biz malca ve evlatça daha çoğuz, biz azaba uğratılacak değiliz dediler.”( Sebe:34,35)
Mütrefler, sâdece dünyânın lezzet ve şehvetlerine önem verirler ve bu uğurda mal toplarlar. İnsanlarda bulunan çirkinliklere aldırış etmezler. Kazançlarının haksız kazanç, faiz kazancı, kumar ya da zina kazancı olmasına aldırış etmezler. İnsanları haksızlıktan, haksız kazançtan ve her türlü ahlaksızlıktan sakındırmazlar. Onların bütün meşgale ve gayretleri yalnızca zevk ve safadır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Sizden önceki kuşakların söz ve eser sahibi olanları, yeryüzünde bozgunculuktan alı koymalı değiller miydi? Ama içlerinden kurtarmış olduklarımızın az bir kısmı dışında hiçbiri bunu yapmadı. Zulme sapanlar ise içine gömüldükleri servet şımarıklığının ardına düşüp suçlular haline geldiler.” (Hûd:116)
Ayetindeki zulmedenlerden maksat, kötü şeylerden münkerâttan sakındırmayanlardır. Yani, dinîn büyük bir rüknü olan Emr-i Bi’l Ma’rûf ve Nehy-i Ani’l Münker’e önem vermezler. Kendi menfaatine görünen yerlerde dindar bile olabilirler. Hatta bunun için başka dinleri bile istismar edebilir, bizler de sizden çok ayrı düşünmüyoruz diyebilirler. Âhirette kendilerine fayda verecek diğer şeyleri terk ederek arkalarına atarlar. Nimetlerle şımararak şehvetlere dalmaya, liderliği ele geçirmeye, servet toplamaya, rahat yaşamanın yollarını aramaya önem verir ve bu uğurda gayret gösterirler.
Onlar kendilerine verilen nimetleri kendilerindeki bir özellikten verildiği zannına kapılmış, kendini özel sayan ve insanları küçümseyen zavallılardır. Bunlar Kasas suresi:76–81. ayetlerinde anlatıldığı gibi kendilerinin sahip olduğu makam ve mevkinin âhirette hesabı verilecek bir nimet olduğunu unutan şımarıklardır. Allah’ın nimeti ile Allah’ın kullarına karşı kibirlenen Karun gibi kimselerdir. Kuran’ın kötülere örnek göstermede sembolleştirdiği kişilerden biri olan Firavun siyasî zulüm ve baskıda bir sembol iken Karun malî baskı, nankörlük, vurgunculuk ve nimetin şımarttığı vahşi kapitalistliğe semboldür.
Bakara, Araf, Yunus, Hud, Enbiya, Taha, casiye suresi… gibi Kuran’ın birçok yerinde anlatılan Peygamber kıssalarının ana temasını hep Hakka karşı saldırganlık yapan bu gibi azgınlar oluştururlar.
De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır, Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin. (Ali İmran:26)
Allah Teala’nın nice zenginleştirdiği itaatkârlar ve fakirleştirdiği asiler vardır. Bazen da kimi asi ve itaatkârı zengin kılarken, kimisini de fakir kılar. Bütün bunları hikmet ve dilemesi gereği yapar. Fakat insanların çoğu, Allah’ın kullarına rızkı daraltması ve geniş tutmasındaki hikmeti bilmezler. Daha doğru bir ifade ile bilmek istemezler. (Kehf:32–44) Kuran’ın örneklediği kendi çapında bir nimet şımarığı mürtefi göreceksiniz sıradan bir insanın bir çiftçinin nasıl rabbine asi olabileceğini göreceksiniz.
Hakk’ı reddetmek ve peygamberleri yalanlamak mütreflerin âdetleridir. Şehvetlere dalmak, rahat yaşantı, konfor ve toplumsal çirkeflikler karşısında hareketsizlik hayat prensipleridir. Müslüman cemaate mâni olma, ilahi tebliği engelleme ve insanları ondan uzaklaştırma ve ürkütme gibi bir göreve sahip olmaları gerektiğine inanırlar. İslam düşmanlarının ve her türlü… izm’in bedava askerliğini yaparlar. Müslüman halkı onların sahtekârlıklarını ve sapıklıklarını gün yüzüne çıkardıkları için sürekli aşağılarlar. Allah’ı, İslam’ı ve İslami yaşantıya daveti gündemde tutukları için sevmezler. Kendi yaşam alanlarının daraldığı düşüncesindedirler. Hatta o kadar küstahlaşırlar ki Allah’ın arzında “Allah’ı biz kamusal alandan çıkardık” diyecek kadar aşağılaşırlar.
Müslüman halklar, inançları ve yaşantı biçimleri ile bu şımarıklar tarafından sürekli aşağılansalar da onların taşkınlıklarına, yalanlarına, düşmanlık ve tuzaklarına karşı sabırlı olmalı, onları sürekli İslam daveti bombardımanı altında tutmalıdır. Seyyid Kutup’un dediği gibi “Zenginlik ve refah bazılarının kalbini katılaştırır, hassasiyetini yok eder, fıtratını bozar ve perdeler. Öyle ki, artık hidayet yollarını göremez, batılda ısrar eder, Hakk’a karşı kibirlenir, aydınlığa açılamaz olurlar. Geçmiş büyükleri ve onların yaptıklarıyla övünüp kendi yaşantılarına gerekçe olarak öne sürerler.
Peygamberleri yalanlayan ve Allah’a daveti reddeden mütrefler hakkındaki sünnetullâh âhiret azabı ve dünya cezası şeklinde cereyan etmiştir.
“Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik. Onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı.”Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün ki, sorguya çekileceksiniz” dedik. Onlar da: “Vay bizlere! Biz gerçekten zalimler idik” dediler. Biz, onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye kadar hep sözleri bu feryad olmuştur. Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.(Enbiya:11–16)
“Nihayet hepsi cehennemde toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında derler ki: “Rabbimiz! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara cehennem ateşinden kat kat azab ver…”(Araf:38)