KUR’AN İKLİMİ- – İslâm’a Davette Kur’ânî Metotlar

Yüce Allah, Nahl Sûresi 125. âyette şöyle buyurmaktadır:
﴿ادْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ﴾
“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna (İslâm’a) hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.”
Yüce Allah, bu âyette katında makbul olan İslâm dinine nasıl davet edileceğinin metodunu açıklamaktadır. Bu âyette üç çeşit davet metodu belirtilmektedir. Bunlar âyetteki sıraya göre:
1. Allah’ın yoluna hikmetle davet etmek,
2. Allah’ın yoluna güzel öğütle davet etmek,
3. Allah’ın yoluna en güzel biçimde mücadele ederek davet etmek.
Her şeyin bir yöntem ve metodu olduğu gibi İslâmî davetin de elbette bir metotla yapılması gerekir. Zira ecdadımız “Usûlsüz vüsûl olmaz.” demişlerdir. Yani bir amaca, gayeye ulaşmak istiyorsanız mutlaka o işi bir usûl dâhilinde yapmanız gerekir. Nitekim Hz. Peygamber, bugüne göre ilim ve tekniğin sıfır olduğu bir zamanda İslâm dinini insanlara öyle bir tebliğ etmiştir ve irşad görevini yapmıştır ki, 23 yıl içerisinde tarihte eşine rastlanmayan büyük ve muhteşem bir devrimi gerçekleştirmiştir. Bunu yaparken de elbette Kur’ân’ın ön gördüğü davet ve tebliğ metodunu kullanmış ve başarıya ulaşmıştır.
Âyetteki “hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna davet et.” ifadesindeki rabbin yolundan kasıt İslâm dinidir. Âyette kimlerin hikmet ve güzel öğütle İslâm’a davet edilmesi gerektiği açıklanmamıştır. Acaba müşrikler mi, ehl-i kitap mı, münafıklar mı yoksa Müslümanlar mı hikmet ve güzel öğütle davet edileceklerdir? Bu davetin muhataplarının kimler olacağı belirtilmemiştir. Âyette yüklemin zikredilmemesi, hitabın umûmî olduğuna işaret etmektedir.[1] Zira Kur’ân-ı Kerîm, tek bir zümreyi değil, bütün insanları hidayete erdirmek için indirilmiş olan son ilâhî kitaptır. Bu durumda bütün insanlar, Kur’ân-ı Kerîm’in davet kapsamına girmektedirler.[2]
Bu âyetten İslâm’a davet edilecek insanların üç grup halinde değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Burada âyetin ön gördüğü davet metotlarını teker teker kısaca açıklamak istiyoruz.
1. Allah Yoluna/İslâm’a Hikmetle Davet Etmek
İslâm’a davet metotlarının birincisi, hikmetle davet etmektir. İslâm dinine hikmetle davet edilecek olan insanlar, gerçeği öğrenmek isteyen, anlayışlı ve olgun insanlardır. Onların kesin delillerle davet edilmesi doğru olur ki, kesin delil ise hikmettir. Hikmet kavramı çok geniş anlamları olan zengin bir kavramdır. Ancak bu âyette geçen hikmet kelimesi başlıca şu manalara gelmektedir:
1.Muhatapların kültür seviyesini gözeterek doyurucu, ikna edici, aynı zamanda bilimsel delillerle davet etmek.
2.Hakikati yansıtan belgelerle davet etmek.
3.Muhataba faydalı olacak, akıllara ışık tutan ve vicdanları harekete geçirebilecek örnekler vermek suretiyle davet etmek.[3]
2. Allah Yoluna/İslâm’a Güzel Öğütle Davet Etmek
İslâm’a davet metotlarının ikincisi, mev’ize-i hasene/güzel öğütle davet etmektir.
Mev’ize kelimesi sözlükte “va’z, nasihat, dinî öğüt” anlamlarına gelmektedir. Mev’ize genelde birisine öğüt vererek, nasihat ederek kalbini yumuşatacak ve Allah’ın vereceği cezadan sakındıracak şeyleri hatırlatmak anlamında kullanılmaktadır.[4] Hasene kelimesi ise güzel anlamına geldiğine göre mev’ize-i hasene; ikna edici, tatmin edici deliller getirmek suretiyle güzel öğüt vermek anlamına gelmektedir. Buradan insanları İslâm’a davet ederken güzel bir üslupla öğüt verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Öğüt verirken sakin olmak ve güzel bir üslupla kalbe sızmak gerekir. Yumuşak ve tatlı bir üslupla duygulara hitap edilmeli, asla zorlayıcı ve sert bir üslup kullanılmamalıdır. Nitekim atalarımız “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demişlerdir. Tatlı dil, yumuşak üslup, gönül okşayıcı konuşma her insanı etkiler. Hatta azgın düşmanı bile yola getirmeye vesile olur.
Davetçi, muhatabın işlediği hatayı yüzüne vurmadan, hata yapanın ismini toplum huzurunda teşhir etmeden dolaylı yollarla uyarırsa daha etkili sonuç almaya vesile olur. Nitekim Hz. Enes ve Hz. Aişe’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.), “insanlara ne oluyor da şöyle şöyle söylerler veya yaparlar” demek suretiyle kişilerin hatalarını yüzlerine vurmadan ve isimlerini açıklayıp toplumda teşhir etmeden kapalı bir üslupla hatayı dile getirir ve dolaylı bir şekilde insanları uyarırdı.[5]
Öğüt verirken yumuşak ve tatlı bir dille hareket etmek çoğu zaman katı kalplerin bile yumuşamasına ve öğütten istifade etmesine vesile olur. Öğüt verirken karşıdaki kişilerin iyiliğini, mutluluğunu istediğini hissettirmek yapılan davette başarılı olmaya vesile olacaktır.
Yüce Allah, “eğer ‘öğüt ve hatırlatma’ bir yarar sağlayacaksa, öğüt verip hatırlat.”[6] buyurmak suretiyle öğüt dinlemeye meyilli olan ve yapılan öğütten istifade edecek durumda olan kişilere öğüt vermeyi tavsiye etmektedir. Nitekim Yüce Allah öğüdün fayda sağlayacağı kimselerin bazı özelliklerini ayetlerde şöyle açıklamaktadır:
“… İşte bununla, Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilir…”[7]
“Allah’tan ‘içi titreyerek korkan’ öğüt alır-düşünür.”[8]
“…Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler.”[9]
“İçten (Allah’a) yönelenden başkası öğüt alıp-düşünmez.”[10]
“Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’ân ile öğüt ver.”[11]
“Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, müminlere yarar sağlar.”[12]
Allah yoluna/İslâm’a güzel öğütle davet edilecek olanlar, verilen öğüdü kabul eden, iyi kalpli, sağlam karakterli, güzel huylu, zarif ve duyarlı vicdan sahibi insanlardır. Bu özellikte olan insanları İslâm’a, ilgi çekici ve tatmin edici güzel öğütlerle davet etmek gerekir. Çünkü bağırıp çağırarak sert bir üslupla kaba ve hakaret içerikli sözlerle konuşmanın insanları uzaklaştırmaktan başka bir yararı olmaz. Ancak tatlı dil, güler yüzle, yumuşak bir üslupla hikmetli sözler, insanları etkiler ve yoldan çıkanların yola girmesine vesile olur.
3. Allah’ın Yoluna/İslâm’a En Güzel Bir Biçimde Mücadele Ederek Davet Etmek
İslâm’a davet metotlarının üçüncüsü ise en güzel bir biçimde mücadele ederek davet etmektir.
Mücadele, dilimize Arapçadan geçmiş olan bir kelime olup sözlükte; “emek vermek, uğraşmak, çok çalışmak ve aşırı ölçüde tartışmak” gibi anlamlara gelir.[13] Karşılaştığı tüm zorluklara karşı pes etmeyen, sonuna kadar direnen kişilere ise mücadeleci kişi denilir.
Mücadele kavramı genelde hedefe ulaşmak veya bir meseleyi çözmek için var gücüyle çalışmak, uğraşmak anlamında kullanılmaktadır.[14] Âyette tavsiye edilen mücadele, karşılıklı fikir teatisi yaparak münazarada bulunmaktır. Bunun da edep ölçüleri içerisinde, nazik ve yumuşak bir biçimde yapılması gerekir.[15] Böylece mücadele, en güzel bir şekilde yapılırken günün şartları, sosyal yapı, muhatapların kültür seviyeleri de dikkate alınmalıdır. Yani mücadelenin sistemli, seviyeli ve sağlam delillere dayanarak yapılması gereklidir.[16]
Genellikle en güzel bir şekilde mücadele etme metodu, dînî bir eğitim almamış, yabancı kültürlerin etkisinde kalıp dine, dindarlara saygı duymayan, yıkıcı, bozucu faaliyetlerde bulunan şüpheci, inkârcı veya inatçı kişilere karşı kullanılır.
Mücadele ve fikrî münakaşalardan müspet bir netice elde etmek oldukça zordur. Karşı fikirlerin çatışmasından genellikle yorgunluk ve dargınlıklar meydana gelmektedir.[17] Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm karşıt fikirli insanlarla mücadele yapmayı pek tavsiye etmemektedir. Ancak ille de mücadele etmek gerekirse bunun en güzel bir biçimde yapılmasını emretmektedir.[18] Kur’ân-ı Kerîm’in ön gördüğü mücadele, muhatabı kötüleyip rencide edebilecek sözler söyleyerek değil de ona karşı anlayışlı ve nazik bir üslup kullanarak yapılmalıdır.[19]
Şüphesiz ki Allah Teâlâ kimin doğru yolda olduğunu, kimin doğru yoldan saptığını en iyi bir şekilde bilmektedir. Dolayısıyla davetçi, hamasî duygularına ve heyecanına hâkim olmalı, demagoji yapmadan sadece gerçekleri ifade ederek davetini ve tebliğini ihlas ve samimiyetle yapmalıdır. Sonucu Allah’a bırakmalıdır.[20] Çünkü Yüce Allah, peygamberine dahi “Şüphesiz ki sen, sevdiğin herkesi doğru yola yöneltemezsin. Fakat Allah, isteyeni doğru yola iletir. Çünkü O, kimin doğru yola girmek istediğini en iyi bilendir.”[21] buyurmaktadır.
Netice olarak diyebiliriz ki, başarıya ulaşmak için İslâmî davetin bir metot ve yöntemle yapılması gerekmektedir. Bu husustaki en güzel yöntem ise Kur’ânî yöntemdir. Nitekim Hz. Peygamber, İslâmî davet ve tebliğde Kur’ân’ın öngördüğü metodu kullanmış ve böylece başarıya ulaşmıştır. İnsanlık tarihi açısından düşünüldüğü zaman 23 yıl gibi kısa bir sürede tarihte eşine ve benzerine rastlanmadık büyük İslâm inkılabını Kur’ânî metotla gerçekleştirmiştir.
* NEVÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. msoysaldi@gmail.com
[1] Şihabuddin Mahmud el-Âlûsî, Rûhu’l-meânî fi tefsiri’l-Kur’âni’l-azîm ve’s-seb’i’l-mesânî, (Beyrut: ts.), 14/254.
[2] Mehmet Soysaldı, Dînî Hitabet, 3. Baskı, (İstanbul: 2014), 96.
[3] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, (İzmir: Anadolu Yay., ts.), 7/3442; Soysaldı, Dînî Hitabet, 100.
[4] Rağıb el-İsfahânî, Müfredâtü Elfâzi’l-Kur’ân, 876; İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, 9/347.
[5] Bk., Ebû Dâvud, “Edeb”, 6; İbrahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, (Ankara: 1980), 276, 277.
[6] el-A’lâ 87/9.
[7] et-Talak 65/2.
[8] el-A’lâ 87/10.
[9] er-Ra’d 13/19.
[10] el-Mümin 40/13.
[11] el-Kaf 50/45.
[12] ez-Zariyât 51/55.
[13] Bk., İsfahânî, Müfredât, 189-190.
[14] Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yay., 1998), 2/1600.
[15] Fahruddin Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, (Kahire: ts.), 20/139-140.
[16] Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, (İstanbul: 1308), 5/374; Ebu’l-Hayr Abdullah b. Ömer b. Muhammed, el-Beydâvî, Envâru’t-Tenzil ve Esrâru’t-Te’vil, (İstanbul: 1896), 1/686.
[17] Şevki Saka, Kur’ân-ı Kerim’in Davet Metodu, 2. Baskı, (İstanbul: Seha Neşriyat, 1991), 206.
[18] Bk., Ebu’s-Suud, Mehmed b. Muhyiddin el-İmâdî, İrşâdü’l-Akli’s-Selim ila Mezaya’l-Kur’ani’l-Azim, (İstanbul: 1890), 6/426.
[19] Saka, Kur’ân-ı Kerim’in Davet Metodu, 207.
[20] Kutup, Fi Zılali’l-Kur’an, 9/263.
[21] el-Kasas 28/56.