KUDÜS’TE NE GÖRMELİYİZ?

Tarihin ve coğrafyanın kavşağında bir şehir… Tarih boyunca hiçbir imparatorluğun görmezden gelemediği, her komutanın rüyasını süsleyen bir şehir. Kurulduğunda ismi “darusselam” yani “selamet yurdu” olsa da, uzun serüveni boyunca barışı ve esenliği nadiren bulmuş bir şehir. 52 defa saldırıya uğrayan, 44 defa el değiştiren, 23 defa kuşatılan ve iki defa da taş taş üstüne kalmayıncaya kadar yıkılan bir şehir. Zaferlere, hezimetlere de şahit olan, Fatihlere de zorbalara da kapılarını açan, bağrında kahkahalarla gözyaşlarını aynı anda taşıyan bir şehir… Yahudiler, Hristiyanlar, ve Müslümanlar için aynı anda kıymetli, aynı şekilde vazgeçilmez ve yeri doldurulamaz bir şehir. Mescid-i Aksa ile Ağlama Duvarı’nın omuz omuza Kıyâme Kilisesi’ni seyrettiği, bütün insanlığın da gözlerini bunlara diktiği bir şehir. Ve yaşadığı onca şanlı hatıradan sonra, bir kez daha işgalle, acıyla ve sabırla sınanan bir şehir. O Uruşalim, o Yebus, o Aelia Capitolina, o ilya, o Kudüs… Kıyamete kadar tarihin ve coğrafyanın kilit taşı olarak kalmasına hükmedilmiş, ondan vazgeçenin bütün iddialarından da vazgeçmiş olacağı Kudüs. Dünyaya hakim olanın elinde tuttuğu, elinde tutanlarında dünyaya hakim olduğu Kudüs…
Eski şehrin sokaklarında dolaşırken gözümüzün gördüğü her bir taş, yüzyıllardır nelere şahit olmadı ki Kudüs’te. Hz. Süleyman’ın ihtişamı, Selahaddin Eyyubi’nin tevazuuyla kardeştir burada. Aksa avlusuna 12 bin şamdan yaktıran Yavuz, adaletle Hz. Ömer’in ayak izlerini takip eder. Kılıçlarından kan damlayarak Kudüs’ten geçip giden Haçlılar, insanoğlunun en kutsalın kutsalını gözünü hiç kırpmadan nasıl tahrip edebileceğini gösterir hepimize. Ve İsrail, vaktiyle zulme uğramış bir milletin, eline güç geçtiğinde adaletten saparak en acımasız hikayeleri yazabileceğinin örneğidir.
Kudüs’ü izlerken, onu kahramanları ve hainleriyle, adaletli hükümdarları ve zalim istilacılarıyla, zaferleri ve hezimetleriyle, acıları ve sevinçleriyle birlikte görebilmelisiniz. Kudüs tam olarak bütün bu iniş ve çıkışların toplamıdır çünkü. Her bir taşı ve duvarı, bağrında nice hatıraları saklar. Taşlarla ve duvarlarla konuşmayı öğrendiğinizde Kudüs’te, insanlığın uğruna kavga verdiği şeylerin özetine de vakıf olursunuz. Kudüs’ün tarihini adım adım izlemek, onun taşlarını konuşturmanın da ilk adımıdır aynı zamanda.
Beyt-i Makdis’i Kabe’den sonra yeryüzünün ikinci büyük mescidi olarak inşa ettiren Hz. Süleyman’ın kudret ve hükümranlığını canlandırmalısınız gözünüzde. Allah’ın muradıyla meleklerin işaret ettiği yerde yükselen mabedin inşaatını izlerken, Süleyman’ın dudaklarından dökülen dua ve şükürleri duyabilmelisiniz…
Kudüs’ü işgal eden Babillilerin acımasız gözlerindeki şimşeklere odaklanmalısınız. Kudüs’ün şahit olduğu ilk büyük yıkımı Beyt-i Makdis’in taş taş üstünde kalmayıncaya kadar yerinden sökülüp devrilmesini, Yahudilerin Babil sürgününü, ondan sonra yeniden Kudüs’e dönüşlerini hayal etmelisiniz. Ve Beyt-i Makdis’in ikinci kez inşasını, bu defa Hz. Süleyman’ın bir peygamber olarak vaz ettiği ilkelerden epey sapmış bir toplumun binayı “mabet” olarak kendilerine tahsis edişlerini düşüneceksiniz.
Mesih’in diriltici nefesinin Kudüs üzerine esişini duyabilmelisiniz ardından. İsrailoğulları’na Ahmet adlı son peygamberi müjdelemek üzere gönderilen Hz. İsa’nın karşılaştığı direnişi zorlanışını ve kendisine açılan isyan bayraklarını görebilmelisiniz. Sırtına haç yüklenen bir benzeri hem çarmıha gerilmek hem de böylece yeni bir dinin temellerini atmak üzere Aslanlı Kapı’dan Golgota Tepesi’ne doğru yürürken, Ortadoğu tarihindeki bu dönüm noktasının hiçbir saniyesini gözden kaçırmamalısınız. Yahudilerden ve Yahudilikten nefret eden pagan Roma’nın insafsız valisi Titus’un, Kudüs’ü öfkeli gözlerle izleyişini hatırlayabilmelisiniz. Ardından gelen yıkım emrini işitebilmeli, Beyt-i Makdis’in ve Kudüs’ün bu defa toprağın altındaki temellerine kadar yıkılıp yok edilmesini tefekkür edebilmelisiniz. Yanında üç kişi ve bir hizmetlisi ile başkent Medine-i Münevvere’ den şehri teslim almaya gelen Adaletli Halife Hz. Ömer gelmeli gözlerinizin önüne. Şehrin Hristiyanlarına sağladığı tam özgürlüğü, kendisinden sonraki Müslümanlar hassas davranmaz diye Kıyâme Kilisesi içinde namaz kılmaktan kaçınmasını, Beyt-i Makdis’in yerini sormasını ve sonrasında inşaatında kendisinin de çalıştığı ilk mescidin inşasını tahayyül edebilmelisiniz.
Kubbetu’s-Sahra ve Kıble Mescidi’ni yapan Emevi ihtişamını…
Abbasilerin Kudüs’e fazla özen göstermeden kenardan bakışını…
Haçlı sürülerinin İslam topraklarını çiğneye çiğneye coğrafyanın kalbine ilerleyip Kudüs’ü işgalini…
Şarkın En Sevgili Sultanı Selahaddin’in Kudüs’ü almaya odaklanan yürek ve akıl davasını, boğucu bir yaz günü Hıttîn’de kazanılan o çağlar üstü zaferi…
Şehrin yeniden İslam’la ve Müslümanlarla kucaklaşmasını… Kudüs’ü sebillerle, medreselerle, sütun ve kemerlerle donatan Memlûk medeniyetini…
Şehre yalnızca küçük dokunuşlarda bulunarak, adeta önceki Müslüman İmparatorlukların emanetine halel getirmekten çekinen Osmanlı zarafetini…
Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Kudüs’ün şık duvarlarla çevrilmesini, 400 yıllık sükûnet devrinden sonra, İngilizlerin Kudüs’e girişini, sancılı manda döneminin ardından Filistin topraklarında İsrail’in kuruluşunu…
Kısacası, günümüze doğru devem eden yürüyüşün her aşamasını bir çırpıda aklınıza getirebilmelisiniz. İsmi “temiz ve kutsanmış” anlamına gelen Kudüs, bugün yeniden adaleti ve iyilik seferberliğini bekliyor dört gözle. Hz. Ömer’in adaletini, Selahaddin’in kararlılığını, Yavuz’un şefkatini, Abdülhamid’in dikkatini özlüyor. Kudüs insanlığın boynunda bir borç olarak, kendisine yeniden sahip çıkacak kahramanların yolunu gözlüyor. Kalplerin akıllarla, duaların okumalarla, aksiyonun samimiyetle, kararlılığın sabırla birleştiği günler için dua ediyor ve gözyaşı döküyor Kudüs. Tarihte zaferle ve adaletle buluştuğu zamanların, ancak böyle zamanlar olduğunu çok iyi biliyor çünkü. Ve bize de siz de bunu bilirseniz kavuşma vaktimiz yaklaşıyor diye fısıldıyor.
Kaynak: Kudüs Bir şehrin Hikayesi