KONFORU SEÇTİK

Herkes hayatı kendi çağının şartlarına göre yaşıyor. Bu gerek dini hayatımız olsun, gerekse normal gündelik toplumsal hayatımız, aile hayatımız, fark etmiyor.
Ben 80’lerde çocuktum, 90’larda gençtim. Bu yıllarda yaşadığım ve şahit olduğum aile ve toplumsal hayatımız farklıydı. Kadın erkek daha mesafeliydik. Haremlik selamlık evlerimizde vardı. 2000’lere gelindiğinde, teknoloji ve dijital dünyanın yaygınlaşmasıyla beraber insanlık âlemi olarak bambaşka bir sürece evrildik. Modernlik adı altında dayatılan materyalist dünyanın sunduğu konforu elde etmek için biz yetişkinler gece gündüz çalışırken, gençler ve çocukların eğitim yarışları devam ediyor. Tüm zamanını iş ve okula göre programlayan insanlar olarak arta kalan zamanda da dijital platformlarda dizi izleyerek ya da sosyal medyada vakit geçirir olduk. Hâl böyle olunca bilhassa 50 yaş ve üstü, dijital çağın beraberinde getirdiği hız ve de haz odaklı bu dönüşümü anlamakta zorlanıyor. Sürekli bir eski ile kıyaslama halindeler: “Eskiden şöyle güzeldi, böyle iyiydi” gibi. Oysa her devir bir sonrakinin altyapısını hazırlıyor. Bir anda olmadı bu değişim ve dönüşüm. On yıllara, hatta yüz yıllara dayanan sinsi bir planın uygulanmasıyla oldu. Hakkını teslim etmek lazım, şer odakları çok güzel çalışıyor. İnsanoğlunun tüm zaaflarını kullanarak; eğitimde, kültürde, sanatta, sporda, aklımıza gelecek her alanda ustaca her birimizi hazza ve konfora alıştırdılar. Bunun neticesi olarak tüm toplumlar nasibini aldı. Elbette bu değişim sadece sosyal hayatta, toplumsal hayatta değil, dini hayatımızı da kapsadı. Şöyle şeyler okuyorum: “Artık toplum sekülerleşiyor. Dindarların sayısı azalıyor, gençler deist oluyor” gibi. Bu konularda bir dizi araştırma da yapılıyor. Yazılanlar, söylenenler elhak doğrudur. Seküler olanlar da, ateist veya deist olanlar da vardır, sayıları da artmış olabilir. İnanan ve inkâr eden her devirde olmuş, kıyamete kadar da olacak. Demem o ki, zamanın, mekânın ve dinin sahibi Allah (c.c.) dilediğine hidayet verir, din Yüce Allah’ın garantisi altında. Ne teknoloji ile ne de başka şeylerle din insanların hayatından yok olmaz, sadece nasibi olan, Allah’ın hidayet verdiği kulları bundan nasibini alır ve hangi devirde, hangi zamanda olursa olsun dindar insanlar dini yaşamaya devam ederler. Tabii ister dini hayatımız olsun isterse sosyal hayatımız olsun fark etmeksizin hepsi de emek ve çaba istiyor. Şöyle bir düşünün! Anne babalarda geçim kaygısı hat safhada. Para kazanması lazım. Para, para diyerek günün 8 saatini, 10 saatini dışarıda çalışarak, ondan arta kalan vaktini de sosyal medyada ya da dijital platformlarda dizi izleyerek geçiriyor. Ya da seyahat ederek gezip tozup eğlenmeyi tercih eden bir insan hangi aralıkta kulluğunu yapacak? Gerçekten dini, yaşam tarzına dönüştürmek bir disiplin işi. Gece ikiye üçe kadar oturup film izleyen bir insan sabah namazına uyanamaz. Ancak sabah namazına göre hayatını programlarsa ister bir öğrenci olsun, isterse yetişkin birey fark etmeksizin Allah-u Âlem inananlar hep var olacak. En’am Suresi 162. ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“De ki: ‘Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”
Rabbim cümlemizi rızasını arayan ve rızasına uygun yaşayan hayırlı kullarından eylesin. Âmin…
Kübra ABLAK