Koca Bir Cahillik

Koca Bir Cahillik

Neyin cahiliyiz? Veyahut neyin kibrini taşıyoruz? Cahillik ve kibir ne alaka diyeceğiz. Kibrin tüm perdelerini açtığımızda kocaman bir cahillik çıkıyor. Gönlümüzdeki perdeleri araladığımızda ise karşımızda İsra suresi 37. ayeti buluyoruz: “Allah’ın sana bahşettiği zenginlik, kuvvet, güzellik, zekâ gibi nimetlerle şımarıp da yeryüzünde kibirli kibirli yürüme. Çünkü sen o kadar aciz bir varlıksın ki ne yerleri yırtıp parçalayabilirsin ne de boyca dağlara erişebilirsin.”1

Allah azze ve celle bu dünyada hangi nimeti bahşetmişse onun nasıl kullanılacağını da bize öğretmiştir. Bu düsturun dışına her kim çıkarsa cehaletinin ve kibrinin kurbanı olmuştur. Bazen öyle durumlar olur ki yaptığımız davranışı, düşündüğümüz fikri ve sahip olduğumuz ilim, güzellik, kuvvet gibi cevherleri kullanış şeklimizi doğru kabul ederiz. Ama neye göre doğru?

Toplumun argümanlarına göre mi? Kapitalist ve modern dünya düzenine göre mi? İdraklerimize geçirilen deli gömlekleri olan ideolojilere göre mi? “Herkes yapıyor zaten” temellendirmesine göre mi? Yoksa Kur’an ve sünnete göre mi?

Heva ve heveslerimizin yoldaşı olmamız dinimizin temel kaynaklarıyla tanışmamızı engelledi. Çoğu zaman gazete sayfalarına, toplumun ilgi alanlarına gösterdiğimiz rağbeti Kur’an ve sünnet için gösteremedik. Hadiste anlatıldığı gibi dinimize verdiğimiz zararın iki aç kurdun bir koyun sürüsüne verdiği zarardan daha büyük olduğunu anlayamadık. Cahilliğimizi bilgelik olarak adlandırdık.

Zamanında Firavun, kendisini Rab olarak ilan etmişti. “Göklerin ve yerin rabbiyim” demiyor, “Sizin rabbiniz benim” diyordu. Çünkü Rab, kişinin hayat programını belirleyen varlık demektir. İnsan kimin arzularını gerçekleştiriyorsa, kimin dediği gibi yaşamaya çalışıyorsa Rabbi de o oluyor. Firavun’un toplumunun üzerinde, söz sahibi olmak, yaşam biçimlerine, kılık kıyafetlerine, eğitim sistemlerine karışmak ve dilediği biçimde şekil vermek gibi emelleri vardı. Emellerinin peşinde koşarken asıl kanun koyucu âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından helake dûçâr oldu.

Yaşadığımız şu dünya hayatında nasıl yaşayacağımızı, günlük hayat programımızı, komşularımız ile olan ilişkilerimizi, gece hayatımızı, gündüz hayatımızı, aile hayatımızı, sabah kaçta kalkacağımızı, soframızda nelerin bulunacağını, kılık kıyafetimizin nasıl olacağını belirleyen tek bir merci vardır. O da Allah azze ve celle’dir

Hayatımızda Allah’ın kanunlarını diskalifiye etmeye çalışan çok fazla ideoloji vardır. Dünya da bütün bunları defetmeye çalıştığımız, bunun mücadelesini verdiğimiz mekândır. Sürü psikolojisi dediğimiz olay toplumda iyi iş görüyor. İdeolojiler üzerinden hayat yaşayanlar, ötekileştirme berikileştirme yarışındalar. Doğrucu tayfası da, diğer insanları kibirlerinde boğmaya yüz tutmuş şekilde. Hakikati yaşayanlar ise bütün bunları Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaya davet etmektedir.

Hayat kısa, tek bir son var. Hakikatin eşiğinde yaşayıp Rahman’ın kulları olmalıyız. Modernitenin ve kapitalizmin insanları köle gibi kullandığı şu zamanda ahiretimiz için fayda sağlamayacak her şeyin adı ister toplum olsun, ister moda olsun, ister ideoloji olsun. Bütün bunların yanından vakarla geçenler “Rahman’ın kulları” olacaklardır.

Kur’an ve sünnete bağlı bir hayat yaşamak bizi ebedi bir hayata ulaştıracaktır. Ebedi cennetlere iman edenin hesabı fani değerler üzerinden güdülemez ya da fani değerlere itibar edenlerin bakış açısı, bizi cahil olarak adlandıramaz. Değil midir ki “Benim namazım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am, 162)

Yaşadıkları hayatın ahirette hiçbir değeri olmayacak insanlar, yeri gelecek bizi kınayacaklar ve kibirlenecekler. Bu gibi durumlarda Rahman’ın kulları ‘selam’ derler ve geçerler. Sabırlarından dolayı cennetin en yüksek mertebesiyle mükâfatlandırılacak olanlar onlardır.

Okuyup anlayana Kur’an-ı Kerim her şeyi ayan beyan ortaya koyuyor. İnsanoğlunun başına gelen tarihi olaylardan kıssalar naklediyor ve karşılaşacağı benzer olaylar için yolunu aydınlatıyor. Anlayacak olan insan, hayatının yapı taşlarını Kur’an ve sünnete göre inşa eder. Anlamayan, asıl cahil olan, hayatlarını fani değerler üzerinden kuran insanlar için zamanı geldiğinde cehennemin nasıl konuşacağını Kur’an şu şekilde duyuruyor;

“O gün cehenneme ‘Doldun mu?’ deriz. O da ‘Daha var mı?’ der.” (Kaf, 30)

Böyle cereyan edecek bir tabloyu Rabbimiz dehşetli bir şekilde gözler önüne sürüyor.

Bu elim azaba dûçâr olmamak için sakınmak ve muttakilerin ardı sıra yürümek gerekiyor. “Allah’a karşı gelmekten sakınan insanlara cennet yaklaştırılır. Zaten uzak da değildir.” (Kaf, 31)

V’el hâsıl kelam;

Hayat benim, mal benim, yol benim, yordam benim naralarıyla kibrini aşikâr yaşayanlar, neyin cehaletini yaşadıklarını da neyin kibrini yaşadıklarını da bu dünyada görmeli ve salih amel işleyen, sabrı tavsiye eden insanlara engel olmaktan vazgeçmelidirler. Biri vazgeçse diğeri türeyecektir. Bu durumda siz, tebliğden usanmayan cennet erenleri, bunu hayatın kanunu olarak göreceksiniz. Ve böylece tüm hücrelerinizde Allah’a kul köle olmanın tadını yaşayacaksınız. Bunun gerçek sırrına erenlerden olabilmek duasıyla. Vesselam.

1Mahmut Kısa, Kur’an Meali ve Kısa Tefsiri

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.