KİMDİR İBN SÎNÂ?

KİMDİR İBN SÎNÂ?

Hicri 370 yılında Buhara yakınındaki Efşene mıntıkasında dünyaya gözlerini açan İbn Sina’nın asıl adı Ebû Alî el-Hüseyn b. Abdillâh b. Alî b. Sînâ’dır. Cüzcan’da tanıştığı ve yanından neredeyse hiç ayrılmadığı talebesi Ebû Ubeyd el-Cûzcânî’ye hayat hikâyesini yazdırmıştır. Bu sebeple diğer İslâm filozoflarına kıyasla hakkında daha fazla bilgi bulunmaktadır.

İslam coğrafyasında İbn Sina olarak meşhur olan âlim bilge kişi felsefe sahasındaki biricik durumunu ifade eden “eş-şeyhü’r-reîs” lakabı ile meşhur olmuştur bunların haricinde “hüccetü’l-hak, şerefü’l-mülk, ed-düstûr” olarak da bilinmektedir. Batıda Avicenna şeklinde bilinmekte “filozofların prensi” diye tanımlanmaktadır.

Babası aristokrat ve ilme meraklı bir kimsedir. Bu sebeple İbn Sina’ya ilimler öğretmiş, dersler aldırmıştır.  İbn Sina küçük yaşlarda Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş, dil, edebiyat, akaid ve fıkıh öğrenimi görmüştür. Daha sonra geometri aritmetik ve Felsefe babasının isteği ile Hint aritmetiği okumuş ardından Porfiryus İsagoci adlı mantık kitabını okumuş hatta hocasından daha üst bir seviyeye gelmiştir. Aristo’nun Mâ Baʿde’ṭ-ṭabîʿa (Metafizika), Öklid’in Elementler’ini, Batlamyus’un el-Mecisṭî (Almagest) okuduktan sonra felsefe alanında yoğunlaşmış ve iyi bir başarı elde ettikten sonra tıp disiplinine yönelmiştir.

Henüz 18 yaşındayken zamanın hükümdarının hastalanması üzerine tedavi amacıyla saraya davet edilmiş ve saray tabipliği yapmıştır. Böylece zengin saray kütüphanesinden yararlanma imkanına kavuşmuştur. Tıpla ilgili birçok eser okuma ve inceleme fırsatını bulmuş hatta bu kütüphane daha sonra yanıp harap olduğu için ileride bulamayacakları kitapları da çok genç yaşında okumuştur.

Hayatında farklı süreçler geçiren İbn Sina Samani Devleti çökünce Buhara’dan ayrılmak zorunda kalmış ve çeşitli bölgelere seyahat etmiştir. Seyahatlerinden biri Gürgenç’e olmuştur. O dönemde Gürgenç’te İbn Sina gibi alim ve bilge kişiler bulunmaktadır.  Bunlardan birisi Biruni dir. Öyle ki kaynaklarda İbn-i Sina ile Biruni arasında fizik ve astronomiye dair bazı tartışmalar gerçekleştiği bilinmektedir. Bu süreçte Gazneli Mahmut dönemin emirine bir mektup göndererek orada bulunan bilginleri kendi sarayına göndermesini istemiştir. Bir kısım alimler bu isteği kabul ederken bazıları ise bu isteği kabul etmemişlerdir. İbn Sina teklifi reddetmiş bu sebeple Gürgenç’te kalmayı tehlikeli bulmuş ve oradan ayrılmıştır. İlginçtir ki bazı rivayetlere göre Gazneli Mahmut, İbn Sina’yı buldurmak için onun resmini çizdirmiş çeşitli bölgelere göndererek onu aratmıştır ancak herhangi bir sonuç elde edememiştir. İbn Sina bu süreçte Cüzcan’a gitmiştir. Orada hayatını yazan öğrencisi Ebu Ubeyd el Cüzcani ile tanışmıştır. Cüzcan onun için ferah bir ortam olmuş orada hem eserlerini yazmış hem de talebelere ders vermiştir. El-Mebdeʾ ve’l-meʿâd Ayrıca el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıbb’ın başlangıcı ile Muḫtaṣarü’l-Mecisṭî gibi birçok eserini burada kaleme almıştır.

Kazvin’e ve Hamedan’ a giden İbn Sina Şemsüddevle’nin de tabipliğini yapmış ve vezirlik görevi ifa etmiştir. Çıkan isyanların ardından İbn Sina’nın yaşantısı değişmiş hükümdardan onun öldürülmesini istemişlerdir. Hükümdar bu isteği kabul etmese de onu zarar görmemesi için görevinden uzaklaştırmıştır. Bu sebeple İbn Sina belirli bir süre boyunca bir kimsenin evinde gizlenerek hayatını idame ettirmiştir. Gündüzleri işleriyle meşgul olduğu için geceleyin ders vermektedir. Ancak yine bir sıkıntı süreci yaşamış ve kaleye kapatılmıştır. Kalede iken el-Hidâye, Ḥay b. Yaḳẓân adlı kitaplarını yazmıştır. En-Necât ve Alâüddevle’nin adına nisbetle Dânişnâme-i ʿAlâʾî adını verdiği Farsça kitapları da dâhil olmak üzere yeni eserler telif etmiştir.

İbn Sînâ’nın çok zeki, çalışkan, velûd çok eser veren olduğu, zekâ ve bilgisine aşırı derecede güvenmenin yol açtığı hırçınlığı yanında mağlûbiyete tahammül edemeyen bir kişiliğe sahip bulunduğu kaydedilmektedir. Öyle ki Alâüddevle’nin huzurunda dil âlimi Ebû Mansûr el-Cübbâî ile yaptığı bir tartışma onun bu karakterine işaret etmektedir. Cûzcânî’nin anlattığına göre Cübbâî, bu tartışma sırasında İbn Sînâ’ya dil konusunda bilgisi bulunmadığını söylemiş, bunun üzerine İbn Sînâ üç yıl boyunca çalışarak dil alanında üstün bir seviyeye ulaşmış ve konuyla ilgili kitaplar kaleme almıştır. Sonunda Cübbâî ile tekrar görüşerek onu kendisinden özür dileyecek bir durumda bırakmıştır.

Bu anekdot günümüzdeki ilim anlayışı ile o dönemin ilim anlayışının farklılığına işaret etmektedir. Öğretmeninin bir sözü üzerine çaba sarf ederek zayıf olduğu noktayı güçlendirmesi ve o alana yoğunluk vermesi çok kıymetlidir. Şuan ise öğrencilerin bir hoca tarafından uyarılması eksik bir yönünün vurgulanması öğrencinin ilimden ve eğitimden uzaklaşmasına sebebiyet vermektedir. İbn Sina özelinde onun hayatını bizim hayatımızla karşılaştırarak değerlendirmek daha verimli bir neticeye götürebilir. Benzer şekilde tıp ilmine haiz olması sebebiyle hükümdarların onu yanlarına alma istekleri de ilmin her daim önemine işaret etmektedir.

                                                                                  Hatice Sueda Belada

 

KAYNAKLAR

Alper, Ömer Mahir. ‘’İbn Sînâ’’, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1999), 20/ 319-322.

Alper, Ömer Mahir. İslam Felsefesi, İbn Sina ve İbn Sina Okulu, ed.  Cüneyt Kaya, (İstanbul: İSAM Yayınları,5.basım, 2017), 251-276.

Gençosman, M. Nuri. ‘’İbn Sina Kimdir?’’, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, 2/10 (1963), 14-18.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.