Kim Sevindi Kim Üzüldü Sen Nerdesin?

Sevinenler, üzülenler. Her olayın sevinen ve üzülenleri olur. Bir başarı ya da başarısızlığın bir olayın, bir eylemin sevinen ve üzülenleri olur. Bu sevinen ve üzülenlere baktığınız zaman kendi konumunuzu yerinizi tespit etmeniz mümkün olur. Yaşadığınız veya gözlemlediğiniz olaylara “sevinen kim, üzülen kim?” sorusunun cevabı sizin duruşunuzla ilgili tespit yapmanıza imkân verir. Bir diğer ifadeyle dostunuz kim düşmanınız kim onu görürsünüz.
Çünkü dost üzülür düşman sevinir. Neye? Başarınıza. Düşman sevinir dost üzülür. Neye? Başarısızlığınıza. Bu bir durum tepsinin ölçüsüdür. Hani anlatırlar ya. II. Abdulhamit dış politikadaki bazı çetrefilli konularda vezirini Rus elçisine gönderir fikrini alırmış. Rus elçisinin fikrinin tam zıddını yapar ve başarılı olurmuş. Çünkü bilirmiş ki o Rus elçisi Osmanlının menfaatine düşünmez.
Şimdi Türkiye’de Cumhuriyet öncesi ve sonrası birçok seçimler yapılmıştır. Bu seçimlerin her biri kendi dönemi ve şartları itibariyle büyük önem ifade etmektedir. Türkiye’nin dünya için ifade ettiği değer her seçimi önemli hale getirmiştir. Küresel güç odaklarının, menfaat çetelerinin güçlü sömürgen (sömürmeye alışmış) devletlerin kendileri için stratejik ve ekonomik değer ifade eden her yerdeki müdahaleci tutumlarını Türkiye’deki seçimlerde de kullandıkları bilinmektedir. Mesela bu müdahale yöntemlerinin başında dergimizde kapak konusu da yaptığımız ALGI OPERASYONU (Dezenformasyon) gelmektedir.
7 Haziran 2015 seçimleri de küresel güç odakları, menfaat çeteleri, güçlü, sömürgen (sömürmeye alışmış) devletler açısından çok önemliydi. Çünkü yaklaşık 13 yıldır iktidarda olan ama ancak son dört senesinde “muktedir” olan bir partinin hükümeti vardı. Bu iktidar ve o iktidarın önceki başbakanı şimdi ise halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan ilk defa net tavırlar içerine girmişti. Bu tavırlar küresel güç odakları, menfaat çeteleri, güçlü sömürgen (sömürmeye alışmış) devletlerin kurduğu düzeni altüst ediyordu. Arı kovanına çomak sokmak bu kimin haddineydi. Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarı,
1- BM’i dünyadaki, özellikle de Müslümanlara yapılan zulümlere sessiz, tepkisiz ve etkisiz kalması sebebiyle net olarak eleştirmesi,
2- BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto hakkına sahip beş ülkenin yetkilerini ve yanlışlarını sorgulaması, (Her platformda hatta BM genel Kurulu’nda “dünya mı büyük beş mi büyük?” demesi)
3- Küresel güç odaklarının (ABD ve Avrupa) Ortadoğu’daki politikalarını sorgulaması,
4- İsrail’in Müslümanlara özellikle de Filistinlilere yaptığı zulme, baskıya, ambargoya, İslam Dünyasının ortasında İsrail fitnesini ortaya çıkarması İsrail’e karşı kesin tavır koyması,
5- En önemlisi İsrail’in gerçek yüzünü ortaya çıkarması, (Van minut çıkışı, Mavi Marmara olayı, çocukları bombalaması, Anadolu ajansının işkence görüntülerini dünyaya aktarması, uluslararası toplantılarda İsrail’le yan yana gelmemesi… gibi)
6- Ortadoğu’yu Türkiye’nin bir devamı olarak görmesi (“İstanbul neyse Şam, Bağdat bizim için öyledir” demesi)
7- Ekonomik yönden, sanayide, özellikle de silah sanayisinde güçlenmesi, (kendi İHA’ sını, tankını, helikopterini, uydusunu, silahını üretmesi… gibi)
8- Dünyadaki özellikle İslam Dünyasındaki anlaşmazlıklara müdahil olması, çözmesi çözmeye çalışması (Patani, Arakan Afrika… gibi)
9- İslam Dünyasındaki gücünü artırması ve güvenilir güçlü bir ülke haline gelmesi,
10- Küresel güçlerin hâkimiyet alanlarına girmesi (Afrika, Asya, Ortadoğu, Türk dünyası hatta Orta ve Güney Amerika’ya yönelmesi)
Belki sıralanacak başka maddeler olabilir. Ama dost da düşman da şunu bilmiştir ki Türkiye o eski esas duruşta duran projelere boyun eğen Türkiye değil. Dikleşmeyen ama dik duran, dünya olayları hakkında benim de bir sözüm var diyen bir Türkiye. Yine ezik yılgın boynu bükük insanımızın kendine güveni geldi, müthiş bir özgüven oluştu. Bu da Batılı küresel güç odaklarının ve onların Ortadoğu’daki jandarmalarının hiç hoşuna gitmedi. Önce Irak sonra Suriye’deki çatışmaların içine sokmak istediler. Sonra Deaş (Işid) olgusunun içine “destekliyor” şeklinde karıştırmak istediler. Hangi amaca hizmet ettiğini dünya medyasının verdiği önem ve kışkırtıcı haberleriyle öğrendiğimiz Gezi Olaylarıyla (ayaklanma, Türk Baharı denemesi) diz çöktürmek istediler. Olmadı, Türk insanı bu oyunlara gelmedi. “Onlar dışarıdan biz içerden uğraştık” ama halkımız tuş olmadı.. O zaman yumuşak karınların üstüne gidilmeliydi. Kürt meselesi, çözüm, milliyetçilik Alevilik gibi.
7 Haziran 2015 seçimleri de küresel güç odakları, menfaat çeteleri, güçlü sömürgen (sömürmeye alışmış) devletler yukarda belirtilen amaca yönelik yeni projelerin peşindeydi. Bunun sonucu ilk önce Selahattin Demirbaşla denemeye giriştikleri HDP projesini ortaya koydular. Yüzde 8.5 la başlayan HDP dış basının, Doğan grubunun, cemaaat medyasının, solun ve liberallerin her çeşidinin, İsraili’in hatta İran’ın aşırı parlatıcı, şişirici destekleri, (Recep Tayyip Erdoğan aleyhine kampanyalar Ermeni soykırım iddialarını konuyla hiç ilgisi olmayan ülkelerin bile kabul etmeleri, küresel ekonominin olumsuz etkilerinin sebebi hükümet olarak gösterilmesi… gibi) Türkiye ve bölgeyi yeniden dizayn etmek için Ak Parti iktidarının gitmesi gerekiyordu. CHP ve MHP bu işi yapamıyor ümit vermiyordu. O zaman yeni bir parti gerekliydi. Buna yüzde 6 ila 8 lik kemikleşmiş ve organize bir tabana sahip HDP çok uygundu. Proje devreye sokuldu.
Hiç bir muhalefet partisinin hatta MHP nin bile HDP yi hedef almaması, aleyhine tek söz etmemesi niyetleri ortaya koymuştu. Partiler iyi niyetle de olsa bu bu projeye destek oldular. Hedef, yukarda belirtilen sebeplerden dolayı Recep Tayyip Erdoğan’ı dolayısıyla Ak Parti iktidarını yıkmak, olmazsa zayıflatmaktı. Sürece de devam ettiler. Projeleri kısmen de olsa gerçekleşti. Ak Parti iktidar çoğunluğunu kaybetti. MHP oyunu fark etti mi bilmem ama onu da kullandılar.
Sevinenler, İsrail başta olmak üzere yöresel, küresel güç odakları, Sisi-Esat gibi piyonlar, menfaat çeteleri, güçlü sömürgen (sömürmeye alışmış) devletler, iyi niyetli ama egosunun esiri küçük iç muhalefet… Üzülen, İslam coğrafyasının halkı, dünya mazlumları, Afrika, Suriye, Mısır, Arakan, Filistin, Balkan Müslümanları; içeride yasaksız Türkiye’nin dini özgürlüğün tadını çıkaran Müslümanları, mazlumlar, engelliler, yaşlılar, ilk defa adam yerine konan Anadolu insanı ve etnik parçalar… Gördünüz mü Kim kazandı kim kaybetti?
Şimdi herkes ve Ak parti de başını iki elinin arasına alıp düşünmeli. Ben bu küresel, bölgesel yöresel projenin neresindeydim? Beni-bizi kim kullandı hangi amaçlara hizmet ettirildik? Rehavete niçin düşüyoruz?