Kim Demiş Hedef Yolun Sonunda Diye

Kim Demiş Hedef Yolun Sonunda Diye

Dinler ile ideolojileri gerçekçilik açısından değerlendirdiğimizde ideolojiler fazlaca hayalperest kalırlar. Dinler sonuç olarak vaatlerini genellikle cennette sunar. Yani burada üstü kapalı bir gerçeklik vurgusuyla karşılaşıyoruz. Dünya üzerinde tam tatmin dediğimiz aşamanın yaşanamayacağını net bir şekilde ortaya koyarlar. İdeolojiler ise fazlası ile hayalperest bir dünya tasviri ile karşımıza çıkıyorlar. Kendilerine uyduğumuzda cennetlerini de bu dünyada vaat ederler.

İnsanoğlunun binlerce yıllık tecrübesi de dinleri bu konuda hep haklı çıkarmıştır. Hala ideolojiler cennetlerini sunamadıkları gibi ortaya koydukları hedefler hep ütopik kalmış ve yakınından bile geçilememiştir.

Anlatılan hedefe ulaşılamamış olması aslında bu ideolojiler için bir eksiklik değil artı değer oluşturuyor. Düşünsenize hadi bir de hedefe ulaşılmış olsaydı ne olurdu? Büyük ihtimalle hayal kırıklığından başka bir şey olmazdı. Bunun küçük örneklerini hayatlarımızda defalarca yaşıyoruz. Gözümüzde büyüttüğümüz uğruna büyük fedakârlıklar yaparak ulaştığımız hedeflerimizde hep bu hayal kırıklığını yaşıyoruz. Bizi bu duygu durumundan kurtaran ise ulaşılması zor yeni bir hedef koymak oluyor.

Hedefe ulaşmanın yaşattığı tatminsizliğin çok fazla sebebi var. Hedefin reklamcılık yeteneği ile olduğundan farklı bir şekilde pazarlanmış olması en büyük orana sahip ama benim ilgimi çeken kısım bu tarafı değil.

Hedefe ulaşıyorsun ve hedef de tam anlatıldığı gibi çıkıyor ama yine aynı acı sonu yaşıyorsun.  Çünkü yol ve zamanın değiştirdiklerini başta hesaplayamıyoruz. İnsan hedef için uğraşırken türlü aşamalardan geçiyor ve her aşamada duyguları, düşünceleri çok ciddi değişimlere uğruyor. Sonuç olarak hedefe ulaştığı gün olduğu kişi ile hedefi koyduğu gün olduğu kişi bambaşka kişiler oluyor. Bu fark o kadar büyük oluyor ki eski hali için anlamlı olan çoğu şey yeni halinin gözünde değersiz kalıyor.

Bu problemi çözmek için hedefe giden yoldaki edinilecek tecrübeleri de hesaplayabiliriz. Bu nispeten bir çözüm sunsa da bu sefer de hesap edilemeyen yaşanılacaklar kısmı karşımıza çıkıyor. Sonuçta hayat sadece tek bir doğrultuda işlemiyor. Hiç tanımadığımız bir kişi bile anlık bir müdahalesi ile hayatımızı baştan sona değiştirebiliyor. Sonuç olarak en iyi hesapları bile yapsak hedefe ulaştığımızda olacağımız kişiyi önceden kestiremiyoruz.

Diğer taraftan dünya da hızla değişiyor. Vaktiyle çok değerli olan bir şey aradan geçen zamanla basit bir şey haline gelebilir. Bizim hayatımızdan bağımsız şekilde zamanın değiştirdiği birçok şeyi de hesaplayamıyoruz.

Bazen de toplumu yanlış okuruz. Toplum için çok önemli bir şeyi elde edeceğimizi hesaplayarak hedef koyarız ama hedef elimize geçtiğinde toplum için düşündüğümüz anlamı ifade etmediğini fark ederiz. Doğal olarak da hedeflediğimiz şeyi elde etmiş ama hedeflediğimiz hayatı elde edememiş oluruz.

Bazen de hedefe giden yolun hedeften daha değerli olduğunu ıskalarız. Meşhur Mantıku’t Tayr adlı eserde bu konu işlenir. Simurg diye efsanevi bir kuşa ulaşmaya çalışan kuşlar en son hedefe ulaştıklarında önlerine bir ayna konur. Esas olanın bu kutsal yolculuğu yapabilmiş olmak olduğu işlenir. Bu yolculuğun oluşturduğu kişi istenen hedefin tam kendisidir.

Aslında bu eser bize cennet tasviri yapar. Cennete gitmeyi hak etmiş kişi aslında cenneti cennet yapacak kişidir vurgusu işlenir. Gerçekten de düşünün cennetlik kişilerin hepsini toplayıp aynı yaşadığımız dünyaya koysak burası da zaten cennet olmaz mı? Tabi cehennemlik tüm kişiler de çıkartılmış olacak.

Belki de yanıldığımız nokta hedefleri hep yolun sonunda tasvir etmemizdir. Yolu taşıyan köprüler olarak tasvir etsek belki de birçok meseleyi çözmüş olacağız.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.