Kibir-3

Benlik ve nefsaniyet hususunda Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri ne güzel ikaz buyurur:
“Nefsaniyet bele bağlanmış taş gibidir, onunla ne uçulur ne de yüzülür.” Bizleri ömür boyu benlik ve nefsaniyet hususunda bin bir imtihan ile terbiye eden Cenab-ı Hak bu hakikati şöyle ifade buyurur:
“Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ve fakirlik ile imtihan ederiz. Ey peygamber sabredenleri müjdele.
Kibir gizli bir ahlaktır. Kibir kendini büyük görme manasında nefsin bir iç duygusudur. İnsanoğlu ilim, amel veya herhangi bir sebeple kendini beğendiği vakit kendini dev aynasında görür. Kibir, kulun şekil veya şemailinde gözükür. Surat asıklığı, göz ucuyla bakmak, başını dikerek kimseye bakmamak, bağdaş kurup oturmak veya yaslanmak gibi haller içi bir alamettir. Ayrıca kibir sözde olur. Ses tonunda, hatta yürümesinde, oturup kalkmasında, duruş ve hareketlerinde ve bütün işlerinde belli olur. Ayrıca kendisine kıyam edilmesini ve kendisine kıyam edilmesini ve karşısında ayakta durulmasını sevmek suretiyle kibredenler de vardır. Nitekim Hz. Ali “Cehennemlik kişiye bakmak isteyen, kendisi oturduğu halde başkalarını karşısında ayakta tutan kimseye baksın.” demiştir.
Kibrin şekillerinden biri de ardından yürüyen bir adamı beraberinde alıp yola çıkmaktır. Ebu-d Derda (R.a) “Kul ardında adam yürüttüğü müddetçe Allah’tan uzaklaşır.” demiştir. Rasul-ü Ekrem bazen ashabını öne geçirir ve kendi aralarında yürürdü.
Kibirlenme şekillerinden biri de hasta ve engelli kimseler arasında bulunmaktan hoşlanmamaktır. Rasul-ü Ekrem ashabıyla yemek yerken çiçek hastalığına yakalanmış ve çiçek bozgunları yeni kabuklanmış bir adam gelip sofraya oturdu. Fakat herkes ondan çekindi. Rasul-ü Ekrem ise onu yanına alıp oturdu.
Evinin ihtiyacını kendi eliyle götürmemek de kibirdendir. Zira peygamberimiz aleyhisselam bizzat kendisi tutar ve evine götürürdü. Hz. Ali “insanın bizzat kendi eliyle evine ihtiyacını götürmesi ona bir noksanlık getirmez” demiştir.
Kibir en büyük tehlikelerden olmakla beraber “yüzde yüz bundan kimse kurtulamaz” diye ümitsizliğe düşmemek gerekir. İnsanın bundan uzaklaşması için kalpten kibiri atmak gerekir. Tabi kalp kalb-i selim olmalı. Allah’ın muhabbetiyle dolu bir kalp gerekir. Her şeyi Allah’tan bilen ve her şeyi Allah’a irca edenler kibirden uzaklaşır, tevazuyu elde eder.
Kibri kökünden söküp atmanın ilacı ilim ve ameldir. Tam şifa bunları kullanmaktadır. İlim kişinin nefsini ve Rabbini bilmesidir. Kibri izale için bu iki şeyi bilmek yeter. Kul kendisini bildiği zaman her şeyden adi ve her şeyden mahrum olduğunu anlar. Kul Rabbini bildiği takdirde kibriyalık ve azametin yalnız Rabbimizin şanı olduğunu idrak eder, anlar.
Hulasa güzel ahlak ve tevazunun toplandığı yer Rasul-ü Ekrem’dir. Onun ahlak ve tevazuudur. Her işte onu numune-i imtisal etmek, örnek almak lazımdır. (İ.U., İmam-ı Gazali 3/790)
Allah’ım mü’minlerde olmaması elzem olan kibir hastalığından sana sığınırız. Bizleri muhafaza eyle. Amin.