Kardeşliğimizi Korumak İçin Yapmamız Gerekenler

Kardeşliğimizi Korumak İçin Yapmamız Gerekenler

Bütün müslümanların, İslamî hassasiyeti olan tv, radyo ve basın organlarının, özellikle ilim adamlarının ve öncü kişilerin ihtilafların fitneye, tefrikaya dönüşmemesi, müslümanlar arasında kin ve düşmanlıklar oluşmaması için şu hususlarda çok dikkatli olmaları gerekir.
1-   Aşırılıktan sakınmak, ORTA YOL izlemek.
Müslüman her türlü aşırılıktan uzak duran itidal üzere bulunan, orta bir yol izleyen kişidir. Onun hayatında ifratın da, tefritin de yeri yoktur. Çünkü biz mutedil bir ümmet kılındık. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“İşte böylece sizin insanlığa şahit olmanız, Rasulün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık.” (Bakara 143)
2- İttifak edilen hususlarda yardımlaşmak.
İslamî konularda, müslümanların ihtilaf ettikleri konular hem çok az ve hem de esasta değil tâli meselelerdedir. O bakımdan müslümanların birbirleri ile çekişip didişmesini gerektiren ciddi sebepler yok. Bilakis birlik, beraberlik içerisinde yardımlaşmaları gerekir ve bu hususta kesin hükümler vardır.
3- İhtilaf edilen konularda hoşgörülü olmak.
İnsanlar çok çeşitli kabiliyetlerde, özelliklerde yaratılmıştır. Aynı ana ve babadan doğan, aynı eğitimi alan, aynı ortamlarda yetişen kişiler arasında bile çeşitli düşünce farklılıkları, meselelere bakış açıları bulunmaktadır. Zekâ, akıl, muhakeme, bilgi, kültür v.b. farklılıkları da göz önünde bulundurunca, fertler, cemaatler ve toplumlar arasında ihtilafların olmaması düşünülemez. Bu çok tabii farklılıkları, tahrip edici olmamak, toplumu ifsat etmemek, dinin özüne zarar vermemek şartıyla hoş karşılamalı, karşılıklı anlayış ve saygı içinde yanlışların düzeltilmesine, ortak zeminler arayıp bulunmasına çaba gösterilmelidir.
4- Ölçüsüz tartışmalardan sakınmak:
Elbette bazı konular tartışılacak, en doğruya, en güzele ulaşmak için fikir teatisinde bulunulacaktır. Ancak bunu yaparken, deliller ortaya koymak, doğrunun ortaya çıkmasını sağlamak yerine, körü körüne iddia etmek, ille de kendi görüşünün kabul edilmesini zorlamak, muhatabını tahkir etmek, kaba ve haşin davranmak asla caiz değildir.
5- Mezhep, meşrep ve parti taassubundan sakınmak.
Taassubun her çeşidi kınanmıştır. Çünkü taassup sağlıklı düşünmeyi, doğruya ulaşmayı, hoşgörüyü tahrip eder. Karşı düşünce ve fikirlere saygıyı, onların da doğru olabileceği yaklaşımını ortadan kaldırır. Dolayısıyla İslam düşüncesinin, İslam medeniyetinin bizlere kazandırdığı ‘Bin biliyorsan bile, bir bilene danış.’ ölçüsünü yok eder. Kişilerin bencilleşmesine, kendi düşünce ve fikirlerinin dışında hiçbir fikre itibar etmemesine, ucub ve kibre vesile olur. Zamanımızda taassup, hoşgörü sınırlarını tahrip etmekle kalmamış, İslam’ın dışında kalan birçok düşünce ve fikir akımlarında meydana gelen taassup, müslüman fert ve toplumların imanına zarar verecek boyutlara ulaşmıştır. Laiklik, demokrasi, parti taassubu, mezhep ve meşrep taassubunu çok gerilerde bırakmıştır. Kişiler parti, laiklik, demokrasiye olan taassubundan dolayı dini değerlerinden taviz verir hâle gelmiş ve hatta nerdeyse laiklik, demokrasi ve parti din gibi telakki edilir olmuştur. Bu bir toplum için çok dehşetengiz bir manzaradır.
Bir diğer hususta hoşgörü taassubudur. Bazı insanlar hoşgörüden ayrılmayacağım diye öylesine taassup gösteriyor ki Allahu Teâlâ’nın hoş görmediklerini hoş görmeye çalışmakta, bir kısım ayetleri ve hadisleri eğip bükerek, çeşitli manalara tevil ederek kendilerini haklı göstermeye çalışmaktadırlar. Mesela, hiçbir müslüman Hıristiyanlık ve Yahudiliğe, İslam dışı hiçbir dine hoşgörü ile bakamaz. Bir hıristiyan veya yahudiye insan olarak, insanî ilişkilerde yaklaşılabilir ama İslam dışı inancını doğru kabul ediyormuş izlenimi veren söz ve davranışlardan kaçınmak gerekir.
Bir kısım kişiler de taassub göstermeyeceğiz diye inancı gereği, müslümanlığı icabı veya içinde bulunduğu İslamî hizmet icabı yapması gerekenleri tavizsiz bir şekilde yapmayı, savunması gereken gerçekleri tavizsiz bir şekilde savunmayı taassup zannetme gafletiyle gevşek, kimliksiz bir davranış sergilemektedir ki bu da ayrı bir hastalıktır.
Bu da belki taassupsuzluk taassubu diyeceğimiz bir durumdur. Taassup doğru ve yanlışına bakılmaksızın körü körüne kendi fikrini savunmak, kendi düşüncelerini her tür düşünceden üstün görüp başka düşünceleri kaba bir şekilde reddetmektedir.
Yoksa hak ve hakikati savunmak değildir. Hak ve hakikati, doğru fikrini savunmak İslamî bir erdemdir. Kur’an’a ve sünnete bağlılık, dini değerleri, ahlakî umdeleri savunmak İslam’da, “hamiyyet ve salabet-i diniye” olarak isimlendirilmiş ve övülmüştür.
6- Geçmişte yaşanılan ihtilafları gündeme getirmemek.
Geçmişte gerek ulema arasında ve gerekse çeşitli toplumlar arasında bir kısım ihtilaflar meydana gelmiştir. Bu ihtilaflardan bir kısmı zamanımıza kadar gelmişse de büyük bir kısmı unutulmuş ve kitaplar arasında kalmıştır. Bu konuları yeniden mesele etmek, ilmi araştırmalar adı altında yeniden gündeme taşımak ilim adına da, toplum adına da yararı olmayan, bilakis birçok zarar tevlid eden çabalardır.
Müslümanlar arasındaki ihtilaflar müslümanların zenginliğidir. Bu ihtilaflar hiçbir zaman ayrılık haline gelmemelidir.
7- Müslüman ilim adamları olarak dikkatli olmak:
İslam düşmanları çeşitli İslamî konuları ve hatta kesin nasla sabit meseleleri, t.v. ekranlarında, gazete köşelerinde, çeşitli oturumlarda sürekli olarak tartışma konusu yapıyor.
Bir kısım zayıf, bilgisiz, bir kısmı şöhret düşkünü, dünyacı, bir kısmı kasıtlı kişileri de bu ortamlarda çok seviyesiz ve ölçüsüz bir şekilde tartıştırarak toplumun kafasını karıştırmaya çalışıyorlar. Bu konuda bütün müslümanlar ve özellikle ilim adamları çok dikkatli olmalı, bu çirkin oyuna gelmemelidir.
Müslüman ilim adamlarının yapması gereken ise mümkün olduğunca toplu olarak, gruplar hâlinde müşterek beyan ve açıklamalarda bulunarak toplumun yanlış bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesini önlemeye ve toplumu aydınlatmaya çalışmaktır.
Kendi aralarında ise dinin özüne zarar vermeyen, müslümanlar arasında derin ayrılıklara sebep olmayan tâli meselelerdeki farklı görüşleri büyüterek tartışma konusu yapmamalıdırlar. İlim adamları batının İslam’a saldırılarına yine batılı kavramlara veya düşünce sistemine sarılarak değil de İslam’ın kaynaklarına, müslümanların geleneğine yaslanarak cevap üretmeliler. Milletimizin değişik yerlere götürülmesine, zihinlerinin karıştırılıp, kalplerinin bozulmasına mani olmaya çalışmalılar.
Bir diğer husus da belli mahfillerin veya devletlerin kendilerine göre bir İslam üretme projesinde figüran olmamaya özen göstermektir.
Yerli-yabancı İslam düşmanları kendi sömürülerine mani olan bir İslam telakkisi istememekteler ve müslüman milletlerin inancını, telakkilerini bozmak, değiştirmek için plan üzerine plan yapmaktadırlar. Müslüman âlimlere düşen vazife bu plan ve oyunları halka anlatmak, bunlara karşı çözüm geliştirmektir.
8- İslamî medya olarak dikkatli olmak:
Çeşitli televizyon programlarında, çeşitli toplantılarda aykırı düşüncelerde kişiler bir araya getirilip çok hassas konularda tartışmalar yaptırılıyor. Alim-cahil, kadın-erkek, genç-ihtiyar toplumun her kesiminden insanların izledikleri böyle programlar aşırı derecede tahripkâr olmaktadır. Bu programları izleyen kişiler de yapılan tartışmaları her önüne gelene anlatarak farkında olarak veya olmayarak bir nevi propaganda yapmakta, yanlış fikirlerin daha çok kişilere ulaşmasında yardımcı olmaktadır.
İslamî hassasiyeti bulunan televizyonlar, radyolar, basın-yayın kuruluşları, sivil toplum örgütleri de maalesef aynı hatayı yapıyor. Bu gibi programlar yapmakta birbirleri ile yarışıyorlar. Hâlbuki bunun yerine yapılması gereken aynı düşünceleri paylaşan sağlam bilgili, sağlam düşünceli dürüst kişileri bir araya getirerek, toplumun sağlıklı bir şekilde bilgilenmesini, aydınlanmasını, yanlış veya sapık düşünce ve fikir akımlarına karşı tahkim edilmesini sağlayacak programlar, oturumlar yapmaktır.
Bu kurum ve kuruluşlar Allah Teâlâ’nın kendilerine verdiği bu imkânı toplumun hizmetinde, birlik ve beraberliğin tesisinde, İslam’a karşı yapılan açık gizli düşmanlıkların, sinsi planların bertaraf edilmesinde kullanmaları gerekir. Aksi takdirde Allah Teâlâ’ya bunun hesabını veremezler.
9- Müslümanların dertleri ile meşgul olmak:
Asrımız müslümanları çok büyük tehlikelerle karşı karşıya. Müslümanların inançları tahrip edilmek isteniyor. İslamî hakikatları tahrif etmek için çok büyük planlar ve çalışmalar yapılıyor. Gençliğin ahlakı bozuluyor. Dinine ve geçmişine düşman olarak yetiştirilmek isteniyor. Müslümanların dinini öğrenmesi ve dini vecibelerini yerine getirmesi hususunda önlerine akıl almaz engeller konuluyor.
Bir kısım densizler, inancı ve ahlakı tefessüh etmiş kişi veya kişiler İslam’ı ve müslümanları tahkir etmek, horlamak cüretinde ve küstahlığında bulunuyor. Birçok İslam beldesi müstevlilerin veya kendi içlerinden zâlim ve gafillerin zulmü altında inim inim inliyor. Bir kısım İslam beldelerinde soykırımlar yapılıyor.
Böyle hazin bir manzara karşısında basit ve talî ihtilaflarla meşgul olmak, birbirimizle sataşıp didişmek, ihtilafları tefrika ve fitneye dönüştürmek ve böylece İslam düşmanlarına yardımcı olmak ne büyük bir gaflettir. Müslüman gece gündüz müslümanların dertleriyle meşgul olur, projeler üretir, bunları uygulamaya koymaya çalışır.
10- Aşırı ve fanatik kişilere fırsat verilmemeli:
Toplumda bir kısım kişiler vardır ki dedikodu yapmaktan, gıybet etmekten, haklı haksız her şeyi ve herkesi tenkit etmekten, haklı haksız her şeye itiraz etmekten adeta zevk alırlar.
Bir kısım insanlar da vardır ki düşünce ve fikirlerinde aşırı derecede taassup gösterir, benimsediği düşüncelerde de, karşı olduğu fikirlerde de ölçüyü kaçırır, haddi aşar, kırıcı, nefret ettirici olurlar.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yukarıda da zikredilen “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin.” buyruğuyla koymuş olduğu ölçüyü tahrip ederler. İşte böylesi kişileri toplum ilişkilerinde, İslamî hizmet müesseselerinde ve alanlarında öne çıkarmamalı, sözcü konumuna getirmemeli, onlara temsil hakkı verilmemelidir. Hatta İslamî hizmetlerle meşgul olanlar bu tür kişilerin sadece kendilerini temsil ettiklerini ifade etmelidirler.
Ya Rabbi bizleri her türlü tefrika ve fitneden muhafaza buyur. Birlik, dirlik ver. Gönüllerimizi İslam’ın halâveti ile itminana ulaştır. Âlem-i İslam’ı içinde bulunduğu felaketlerden, musibetlerden kurtar. Bütün müslüman milletlerin, müslüman cemaatlerin, tüm müslümanların kalplerini ülfet ettir. Sev, sevdir. Bizleri gafletten koru. Hayatımızın sonuna kadar Kur’an’ın, sünnet-i seniyyenin, İslam’ın ve müslümanların hizmetkârı kıl. Bizleri hizmet insanı, vakıf insan şuuruna ulaştır. Her işimizde, sözümüzde ve hareketimizde Sen’in rızanı gözettir. O kemâlâta erdir. O kemâlâtla yaşat. O kemâlâtla katına çağır. ÂMİN.
(Fazilet Toplumu)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.