KAPAK-Yüce Dosta Kavuşma Anı: Kade-i Ahire

Namaz, tekbir ile başlayıp selam ile son bulan, bir takım fiil ve sözleri içine alan yüce bir ibadettir. Bu yüce ibadetin kendi içerisinde her birinin hususi fiil ve sözlerini ihtiva eden, iftitah tekbiri, kıyam, kıraat, rükû, secde ve son oturuş diye bildiğimiz kade-i ahireden oluşan altı şartı vardır.
Her amelin kendine has özellikleri vardır. Namaz ibadeti bütün bu özellikleri kendisinde toplamıştır. Namaz; Kur’an-ı Kerim tilaveti, tesbihat, tekbir, hamd, salâvat-ı şerife ve istiğfar gibi bütün ibadetleri kendi içerisinde cem etmiştir.
Namazdan maksat Allah Teâlâ ile daha sağlıklı, daha yakın, daha tesirli bir bağlantı kurabilmektir. Bir bakıma, içinde getirdiğimiz zikirler, salâvatlar ve fiillerle Allah Teâlâ ve Rasulullah Efendimizle günlük irtibatımızı koparmadan bağlantıyı sürdürebilmektir.
İftitah Tekbiri ile ellerimizi kaldırdığımız anda masivayı (yani Allah’tan başka her şeyi) elimizin tersiyle arkaya atar, sonra O’nun huzurunda olduğumuzun bilinciyle kıyam eder, daha sonra O’nun yüce kelamıyla konuşur, O’na saygı ve tazimimizi ifade etmek için huzurunda eğilir, secde ile bu saygı ve tazimi ziyadeleştirir ve miracı tahayyül ederek O’na en yakın anı yaşarız.
Nihayetinde son bulan yolculukta Kade-i Ahire ile yüce yaratana kavuşma anını gerçekleştirmiş oluruz. Miraç gecesinde, tüm perdelerin ve elçilerin kalktığı o anda Rabbimiz ve Nebi-i Muhterem Efendimiz arasında geçen tahiyyat kelamını canlandırarak o büyük olayı kıyamete kadar ölümsüzleştirmiş oluruz. Sonuç olarak Efendimizin hadis-i şeriflerinde buyurduğu “Namaz mü’minin miracıdır” sırrına şahitlik etmiş oluruz.
Tahiyyat – Miraç – Mü’min
Bir hadis-i şeriflerinde Efendimiz (aleyhisselam): “Namaz mü’minin miracıdır” buyuruyorlar. Miraç hadisesi, Cenab-ı Hakk’ın en sevgili resulüne olan özel bir hediyesi ve bu âlemde sadece Rasulullah efendimize has kılınmış yüce ikramlarla ve hikmetlerle dolu muazzam bir gecedir. Bu keyfiyet sadece Rasulullah efendimize has kılındığı için; mü’minin namazındaki miraç bir teşbihtir, yoksa efendimize bahşedilen ikramların namazda biz kullara da bahşedileceği bir zahiri anlam çıkarılmamalıdır.
Miraç kelime anlamı olarak merdiven, yükselecek yer, en yüksek makam anlamlarına gelmektedir. Hakkıyla, huşu ve tazimle kılınan bir namaz mü’min için manevi bir terfidir. Kulu Hakk nazarında yüksek makamlara ulaştıracak bir vasıtadır. Alak suresinin son ayetinde buyrulan “Secde et ve yaklaş” ilahi emri ile kişiyi Allah’a vuslat mertebesine ulaştıracak şey ancak namazla mümkündür.
“Et-tahiyyatu lillahi ves-salavatu vet-tayyibat. Es-Selamu aleyke eyyuhen-Nebiyyu ve rahmetullahi ve berakatuh. Es-Selamu aleyna ve ala ibadillahis salihin. Eşhedu en La ilahe illallah. Ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluh.” Küçükken, daha henüz okula bile başlamamışken ebeveynlerimizin veya nine ve dedelerimizin bizlere öğretmiş olduğu tahiyyat duası budur.
Nebi-i muhterem efendimiz arada hiçbir vasıtanın olmadığı, perdelerin kaldırıldığı o müthiş gecede en sevgili Rabbini, “En yüce, en temiz hürmetler ve tazimler Allah’a aittir” buyurarak selamlıyor. Rabbimiz Teâlâ hazretleri de Efendimizin bu selamına “Ey Nebi sana selam olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi de senin üzerine olsun” buyurarak cevap veriyor.
Tevbe suresi 128. ayette buyrulduğu gibi ümmetine karşı çok müşfik, merhametli ve düşkün olan sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam), O yüceler yücesi Allah azze ve celle huzurunda, en huzurlu, en huşulu, en bahtiyar anında bile biz ümmetini de unutmuyor ve tabiri caizse araya çok sevdiği ümmetini de sıkıştırarak; “Allah’ın selamı bizim üzerimize ve O’nun salih kullarının da üzerine olsun” diyerek ümmeti için de dua buyuruyor.
Bu olağanüstü güzellikteki ana şahitlik eden Cibril-i Emin ve diğer melekler, Allah’ın vahdetine ve Efendimizin kulluğuna ve risaletine şahitlik etmek için “Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed (aleyhisselam) onun kulu ve elçisidir” diyerek o yüce kelimeyi arş-ı alada zikrediyor.
Kade-i Ahire’de Tahiyyatı bu bilinçle okuduğumuz zaman, namaz biz mü’minler için miracımız oluyor. Kur-an’ı Kerim’de birçok emir ve yasak Cebrail vasıtasıyla Peygamber Efendimize indirilirken, namazın farz kılınışı bu durumdan müstesnadır.
Şöyle ki; bu ibadet Miraç gecesinde üç büyük hediyeden biri olarak Rabbimiz’den Efendimize ve O’nun nezdinde biz ümmetine Cebrailsiz bir şekilde, arada hiçbir vasıta olmadan takdim edilmiş bir hediyedir. İslam büyüklerimiz; namazın bu keyfiyetini, kul ile Allah arasında araya hiçbir vasıtayı koymadan, dünyevi her şeyi silip masivayı aradan çıkararak Allah ile beraber olabilmeye hasretmişlerdir.
Salâvat
Ahzap suresi 56. ayet-i kerimede Allah Teâlâ “Allah ve melekler Peygambere salâvat getirir. Ey iman edenler. Siz de ona salâvat getirin. Tam bir teslimiyetle selam verin” hükmü gereğince biz kullara, Peygamberine tazim ve saygısını gösterip O’nun makam ve derecesinin yükselmesi için dua etmelerini emretmiştir. Rasulullah’ı kendine ulu önder edinen her mü’minin bu emri gücünün yettiğince yerine getirmesi önemli bir vazifedir.
Hem nasıl getirmeyelim ki: O Nebiler Nebisi ki miraçta yüce Yaratıcının huzurunda selamlaştıklarında o anın muştusu ve huzuru içerisinde her zaman olduğu gibi biz ümmetini unutmamış ve “Es-Selamu aleyna ve ala ibadillahis salihin” buyurarak bizler için de duada bulunmuşlardır. Nasıl ki Rasulullah Efendimiz o büyük buluşmada biz ümmetini unutmamış, bizler de ümmeti olarak bizim için Rabbimizle en çok yakınlaşma anı olan namazın Kade-i Ahire bölümünde Efendimize olan tazimimizi hem Tahiyyatın içerisinde hem de Allahümme Salli ve Allahümme Barik dualarıyla göstermiş bulunuyoruz.
Yüce Rabbimiz bizleri, her namazını huşu içerisinde ikame eden, namaz dışındaki hayat sürecinde de namazdaki gibi Allah Teâlâ’ya olan hürmet ve huşuyu sürdürebilen ve her Kade-i Ahire oturuşumuzda manevi miracı yaşayıp manevi derecelere yükselebilen, efendimizin duasındaki “ibadillahis salihin” sırrının muhatabına mazhar olup o salih kullar zümresine ilhak eylesin…
Amin.