KAPAK – Yitik Cenneti Dünyada Arayanlar / Karunlaşanlar

İnsan madde ve mânâ âlemini bir arada yürütmekle mükellef yegâne varlıktır. Özünde en güzel surette ve donanımda yaratılan insan, yeryüzünün halifesi/yöneticisi kılınmasıyla[1] birlikte vahiyle desteklenmiştir. İrade sahibi olması hasebiyle emaneti yüklenmesi, yeryüzünün halifesi / yöneticisi olması, yeryüzünü imar ve ıslah görevi, insanı diğer varlıklardan farklı bir konuma oturtmuştur. Fakat insanın fıtri donanımlarında mevcut bulunan geçici hazlara düşkünlüğü, unutkanlığı, böbürlenmeyi sevmesi, aceleciliği, cimriliği, dara düştüğündeki umutsuzluğu, nankörlüğü gibi zaafları insanın önünde daima bir engel olarak var olmuştur. Bu açıdan insanın en büyük düşmanı yine yaratılış amacından kopardığı kendi nefsidir. Vahye ve akla sırtını döndüğünde aşağıların aşağısına (esfel-i safilin) düşmeye mahkûm olmuştur.
Kur’an, evrensel bir üslup ile iman edenler başta olmak üzere tüm insanlığı kurtuluşa çağıran mesajlar içerir. Bu mesajları salt hükümler topluluğu olarak vaz etmek yerine kıssa ve misal tarzı anlatımlarla somutlaştırır. Zaman ve mekân üstü anlatımıyla insanlık için değer ifade eden kavramlara ve karakterlere yer verir. Bu kavram ve karakterlerden bir tanesi de “Zenginlik Tutkusu ve Karun” anlatımıdır.
Kur’an, inananlarına sürekli olarak dünya hayatının geçici olduğu ve ölümün kaçınılmazlığı bilgisini hatırlatır.[2] Bu durum karşısında insan için en akıllıca iş, yaşam sınavından başarıyla geçme mücadelesinde bulunması gerektiğidir.[3]
İslâmî inanç sistemi, inananlarının kimlik inşasında yeryüzünün halifesi / yöneticisi olma yoluna “mülke bakış açısını düzenleyerek” başlamıştır. Mülk, insana emanettir. Hatta bizatihi insanın kendisi ve sahip olduğu, yaşadığı dünya mülktür. Mülkün hakiki sahibi Allah’tır. “Göklerin, yerin ve onlarda olan her şeyin mülkü/tüm yetkisi Allah’ındır. O, her şeye kadirdir/bir ölçü koyar.”[4] Kişi dünya metaından istifade eder. Çünkü dünya, ahireti kazanmak için çalışma alanıdır. Fakat geçici dünya hayatı için ebedi hayatını terk etmez. Bu nedenle infâk ve paylaşma, dünyevileşmenin panzehridir.
“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe gerçek îmâna ulaşamazsınız. Ne infâk ederseniz Allah onu bilir” (Âl-i İmran 92)
İnsanlık tarihine göz atıldığında, tüm savaşların, zulümlerin temelinde, rızık endişesi, gelir eşitsizliği ve tekâsür hırsı olmuştur ve olmaktadır. Dünya hayatında mülkiyeti çok olunca “yok olmayacağına” inanan ve malını çoğaltmanın peşine düşen insan yine tekerrür eden aynı hataya düşmektedir. İnsanlığın baş düşmanı şeytan da Hz. Âdem’i ve eşini bu şekilde mülk ile kandırmamış mıydı?
“Derken şeytan, Âdem’in kafasını karıştırıp Âdem’e dedi ki; Ey Âdem, sana ebedilik ağacını, yâni yok olmasından endişelenmeyeceğin bir mülkü göstereyim mi?” (Tâhâ 120)
İnsanın tekâsür / çoğaltma hırsının bir sonu olmasa da yaşadığımız dünya hayatının bir sınırı ve sonu olacaktır. Bu vaat edilen sonu “tekâsür /çoğaltma tutkusu” sebebiyle perdeleyenler, görmezden gelenler hesap gününde elbette çok pişman olacaklardır.[5]
Kimilerine göre “iletişim çağı” kimilerince “Modern çağ” veya “uzay çağı” gibi isimlerle adlandırılan yaşadığımız çağda, insan onuru dâhil her şeyin tüketildiği bir zaman dilimindeyiz. Sekülerizm / Dünyevileşme fırtınası maalesef Müslüman bireyleri de talan etmiş durumda. Artık Müslümanlar ebedi hayatın cennetini cepte görme gafleti içerisinde[6] dünyayı cennete çevirme yarışındalar. Müslümanlar “Yitik Cennetlerini” artık bu dünyada aramaktadırlar. İşte tam bu noktada, Kur’an’ın Mülkiyete bakış açımızı inşa eden “Karunlaşmak” mesajı her zamankinden çok daha fazla önem arz etmektedir.
Karunlaşmak, insanlığın fıtrattan kopuş hikâyesidir. Karunlaşmak, Allah’a kulluktan, mülkiyete kulluğa düşüşün adıdır. Karunlaşmak, mülkiyete emanetçi nazarıyla bakışı kaybederek, malın gerçek ve ebedi sahibi olduğunu zannetme hastalığıdır. Hâlbuki “Mâlikü’l Mülk” / Mülkün hakiki ve tek sahibi Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.
Kur’an’da “Karun kıssası” tekâsür / mal çoğaltma hırsıyla mülkiyetini daha çok arttıran, mülkiyete emanet şuuruyla bakmak yerine mülke kul olan ve elinde bulundurduğu mülk ile insanlara hükmetmeye çalışan kimseleri temsil etmektedir. “Böylece adamın bol ürünü oluyordu. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: Benim malım seninkinden daha çok; insan sayısı olarak da daha güçlüyüm. Böyle bir böbürlenme içinde kendine kötülük ederek bağına girdi ve şöyle dedi: Bu mal varlığımın da hiçbir zaman yok olacağını sanmam.”[7] Karun Kıssası, dünyevi hırslarla hayatlarını devam ettirme aşkına hakikate sırtını dönen, insanları köleleştiren, mazlumları yok sayan seküler dünya görüşüne sahip Mekkeli müşriklerin, Rasulullah’ın yaptığı kutlu davete karşı takındıkları “Dediler ki: ‘Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip kopartılırız.”[8] itirazlarına bir cevap niteliğindedir. Bu kıssa ile tüm muhataplara dünya hayatının geçiciliği, mülkiyetin emanet, Allah katında kazanılan ahiret nimetlerin ise çok daha hayırlı ve sürekli olduğu hakikati haykırılmaktadır.
Kur’an; Firavun (Yönetici), Hâmân (Ruhban Sınıfının başı olan sözde din adamı) ve Karun’u (Para babası, oligark) yaşadığı toplumuna zulmeden Allah düşmanları olarak tanımlar. “Firavun’un siyasî zulüm ve baskıda sembol kimse olması gibi, Karun da ekonomik baskı ve vurgunculukta sembol bir isim ve vurguncu bir kapitalisttir.”[9]
“Kârûn Mûsâ’nın kavmindendi. O, gücüne dayanarak onlara haksızlık etmekteydi. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki sadece anahtarlarını güçlü kuvvetli bir ekip bile zor taşırdı…” (Kasas 28/76)
Karun karakteri, mal varlığının onda sağladığı güce güvenerek, kendini halk arasında imtiyazlı gören, kibirlenerek Allah’a isyan eden, insanların uyarılarına kulak tıkayan ve haddi aşan insanlar için bir ibret tablosudur.
“…Halkı ona şöyle demişti: Sakın şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez. Allah’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas 76-77)
Karun’un sahip olduğu servete ve ihtişama aldanmayan, sağduyu sahibi akl-ı selim kimseler ona, mülkiyete bakış açısı, insani ve ahlaki değerlere dair şu tavsiyelerde bulundular:
- Servetinle gururlanıp şımarma, Allah şımaranları sevmez.
- Allah’ın ikramı olan servet, ahiret yurdunu kazanmak için vesiledir.
- Dünyanın nimetlerinden de istifade et ama dünyaya kul olma.
- Allah sana nasıl ikramda bulunduysa sen de ihtiyaç sahiplerine ikramda bulun.
- Servetine güvenip yaşadığın toplumda bozgunculuk çıkarma, Allah bozguncuları sevmez.
“Karun dedi ki: ‘Bu zenginlik bana, sadece bende olan bilgi sayesinde verildi.’ O, kendisinden önceki nesiller içinden daha güçlü ve daha zengin nice kimseleri Allah’ın helak ettiğini bilmiyor muydu? Suçlulara işledikleri günahlar sorulmayacaktır. Karun bütün haşmetiyle kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatı peşinde olanlar dediler ki: Ah keşke Karun’a verilenin bir benzeri bizde de olsa! O, gerçekten büyük bir paya sahip!” (Kasas 28/78-79)
Karun’un sahip olduğu ihtişama aldananlar, Karun gibi olmak isteyenler, dünya hayatında sahip olunan refah ve servetin gerçek başarı olduğu gafletine düşmüşlerdir.[10]
“Kendilerine gerçeğin ilmi verilenler ise şöyle dediler: “Yazık size! Allah’ın, inanıp güvenen ve iyi işler yapanlara vereceği karşılık daha iyidir. Buna da ancak sabırlı olanlar / duruşunu bozmayanlar ulaştırılır.” (Kasas 28/80)
Karun, “Bu servet bana bilgi ve becerimden dolayı verilmiştir” deyip mülkün gerçek sahibini yok sayarak seküler dünya görüşüne sahip kimliğin temsilcisi olmuştur. “Kendilerine gerçeğin ilmi verilenler” ise vahyin mesajına kulak vermiş, Peygamberini rol model kabul etmiş ve bu doğrultuda yaratılış gayesini iyi bilen muttaki / sorumluluk sahibi kimselerin temsilcileri olmuşlardır.
“Sonra onu da konağını da yerin dibine geçirdik. Allah’tan başka yardım edecek kimsesi olmadı. Kendi kendine de bir şey yapamadı. Daha düne kadar onun yerinde olmak isteyenler şöyle demeye başladılar: Vay be! Demek ki Allah, kullarından tercih ettiği kişi için rızkı genişletirmiş de daraltırmış da. Allah bize iyilikte bulunmasaydı bizi de batırırdı. Vay be! Demek ki kâfirler umduklarına kavuşamazlarmış.” (Kasas 28/81-82)
“Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur). Allah yanında ise büyük bir mükâfat vardır.”[11] Servet ve servet edinme arzusu dünya yaşamının bir gerçeğidir. Karun Kıssasında, Karun’un sahip olduğu hazineler kötülenmemiş; zenginlik mefhumuna olumsuz yaklaşılmamış; sadece mülkiyete yanlış bakış açısı ve buna bağlı olarak enaniyet, kibir, gurur, hırs ve tamah gibi kötü ahlaka dair tutum ve davranışlar, yaratılış amacının unutulması fikri eleştirilmiştir.
İslam’ın evrensel değerlerini barındıran “Karun Kıssası”, Allah’ın ikram ettiği nimetlerin, sahip olunan mülkiyetin nasıl kullanılması gerektiğini; yaşadığımız toplumda kişinin kendisini toplumun bir uzvu olarak görmesi ilkesini; dünya hayatının geçici olması hasebiyle Allah’a kulluk ve O’nun rızasını kazanmak için sahip olunan her şeyin emaneten verildiği şuuruna ulaşma bilincini genel manada insanlara, özel olarak da tüm inananlara öğütlemektedir.
“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi, Allah’ın zikrinden (kitabını anlamaktan) alıkoymasın. Bunu yapanlar umduğunu bulamazlar. Sizden birinize ölüm gelip çatmadan önce, size nasip ettiğimiz imkânlardan Allah yolunda harcayın! Ölüm gelip çatınca; ‘Ya Rabbî, az mühlet ver bana, bak nasıl hayırlar yapacağım, tam takvâ ehlinden olacağım!’ diyecek olsa da Allah vâdesi gelen hiçbir kimsenin ecelini ertelemez. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”[12]
[1] Halife için bkz. Bakara 2/30; Sâd 38/26; A’râf 7/69; Yûnus 10/73; Neml 27/62…
[2] Âl-i İmrân 3/14; Ankebût 29/64; Cuma 62/8…
[3] Bakara 2/155
[4] Maide 5/120
[5] “O gün (hesap günü) ne malın bir faydası olacak ne de evladın!” Şuara 26/88
[6]Kimlik üzerinde yazılı olan İslam ibaresinin kendilerini cennete sokacağı yanlış din anlayışından kaynaklı çarpık bakış açısı…
[7]Kehf 18/34-35
[8]Kasas 28/57
[9]Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Dağıtım, c. VI, s. 202.
[10]“Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O’na karşı gelmekten sakınanlaradır.” (Zuhruf 43/33-35)
[11]Enfal 8/28
[12] Münafikun 63/9-11