KAPAK- Yaşlılar Sıra Sıra Gençler Ara Sıra…

Merhaba sevgili okur. Sana iyi mi, kötü mü kararını kendin vereceğin iki haberim var. Bu yazıyı okuduğuna göre hayattasın ve haberin muhatabısın. 1- Yaşlanıyorsun. 2- Öleceksin.
İnsan boş bir heybe ile dünyaya gelen, heybesinin belli bir bölümü zorunlu doldurulması gereken kontenjan olarak belirlenen bir varlıktır. Kimileri, heybesinin zorunlu alanının dolmasına gerek kalmadan resen olarak bu dünyadan el çektirilir. Kimileri ise heybelerinin dolacağı kadar vakte muktedir olmaktadırlar. Heybenin dolacağı kadar vakit verilen insanoğlu yaşamaktadır ve yaşayan insan yaşlanmaktadır. Bazıları bu süre zarfında heybesini lüzumlu amellerle doldururken kimileri ise yükte ağır, pahada hafif diye tabir edilen meşakkatli fakat mizanda hafif amellerle doldurmayı tercih etmektedirler. Amellerin lüzumlu veya lüzumsuz olması kişilerin inandığı değer yargılarıyla ölçülebilir.
Güzel insanlar: Ne zaman kemale ermiş bir büyükle sohbet etsek duyacağımız cümlelerden bazıları “su gibi geçti, nasıl geçtiğini anlamadım” cümleleridir. Bu cümlenin sağlamasını yapmak ise geldiğiniz yaştan geriye dönüp bakmak kadar basit. O halde bir gerçek var: EYVAH YAŞLANIYORUZ…
Peki yaşlanmak korkulası bir durum mudur? Yaşlılık, insan hayatının muhteşem bir aşamasıdır. Zamanın yıpratıcı eliyle kazanılan bir bilgelik ve derin deneyimin başlangıcıdır. Bu dönem, hayatın önemli bir parçası olarak kabul edilmeli ve saygıyla karşılanmalıdır. Yaşlılık, bir insanın hayat boyu süren yolculuğunun zirvesidir; burada edinilen bilgelik ve tecrübeler, genç nesillere ışık tutar. Peki her yaşlılık böyle midir? Kesinlikle hayır. Allah’ın rızası için geçirilen bir ömür ile ulaşılan yaşlılık hali ile söylediklerim vuku bulmaktadır.
Cenâb-ı Hak, Asr Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır: “Asra (zamana) yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak îmân edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnâdır.” (el-Asr, 1-3)
Zamana yemin ile söze başlayan bu surede iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye edilmeden geçirilen zamanların ziyan edildiği vurgulanmaktadır. Surede zamanı dikkatli kullanmaya vurgunun yapılması, insanların bu konuda aldanabildikleri gerçeğini gözler önüne koymaktadır.
Yüce Allah, kulunun zamanını en verimli şekilde kullanarak ilahi lütuflara erişebilmesi ve kayıplardan kaçınması için şu öğüdü vermektedir: “Bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel, (O’na yaklaş!)” (el-İnşirâh, 7-8)
Osman Nuri TOPBAŞ hocanın bu konuda verdiği şu öğüdü unutmamak gerekir: “İbâdet ve hayırlı işlerin biri bittiğinde hemen diğerine koşmak, herhangi bir zamanın ibâdetsiz ve hayırdan uzak geçmesine fırsat vermemek îcâb eder. Çünkü hayat, bize uhrevî saâdeti kazanmak için bir defâya mahsus olarak verilmiş bir nîmettir. Ölüm ise bir borç senedinin îfâ zamanını gösteren ödeme târihi gibidir.”
Bir tüccar eğer ödeme günü geldiğinde hazırlığını görmemişse sıkıntıya düşüp iflasa sürüklenecektir. Ödeme tarihi bir senet üzerinde yazmaktadır fakat ölüm tarihi insanlar için meçhul kılınmıştır. O halde insan hesabı ödemeye her an hazır ve nazır olmalıdır. Bu noktada meçhullüğü kendime yıllardır şu sözlerle dile getiririm: YAŞLILAR SIRA SIRA, GENÇLER ARA SIRA AMA BİR GÜN MUTLAKA!
Zamanın kıymetinin bilinmesi hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmaktadır: “Kıyâmet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz: 1. Ömründen; onu ne ile yok etti? 2. Gençliğinden; onu nerede çürüttü? 3. Malından; onu nereden kazandı ve nereye sarf etti? 4. İlminden; onunla ne yaptı?” (Tirmizî, Kıyâme, 1)
Kulun ömrünü nerede tükettiğinin sorulması esasen gençliği de kapsayan bir sorudur lakin gençliğin nerede ve nasıl geçirildiğinin tekrar sorgulanması Allah katında genç iken yapılan ibadetlerin önemini bizlere aktarmaktadır. Kıyamet günü arşın gölgesi altında gölgelenecek 7 sınıf insandan birisi de rabbine ibadet ederek vaktini tüketen gençtir. Hz. Ömer bu hususta düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: “Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım”.
İbn Abbas hazretlerinden naklen Muaz b. Cebel şöyle rivâyet etmiştir: Şeytan bir gün peygamberimizle konuşmak için geldi. Doğruyu söylemekle Allah tarafından gönderildiğini beyan etti. Bundan sonra Resûlullah (as) Efendimiz şöyle sordu: “Mademki sözlerinde doğru olacaksın. O hâlde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?” Şeytan şu cevabı verdi: “Sensin ya Muhammed… Allah’ın yaratıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki?” Resûlullah (as) Efendimiz sordu: “Benden sonra en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?” Şeytan anlattı: “ Muttaki bir gence ki varlığını Allah yoluna vermiştir.”
Şeytanın en sevmediği kimseler Allah’ın da en çok sevdiği kimseler olacaktır. Öyleyse gençliğimizde boş duran değil koşturan insanlar olma gayretine girelim. Bir memuriyet sınavı için yıllarca koşturan bizlerin ahiret sınavı için de gayret sarf etmesi elzemdir. Şeytan bizleri Allah’ın rahmetiyle aldatmasın.
Peygamberimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: “İki nîmet vardır ki, insanların çoğu bu nîmetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak, 1) Müslümanın boş vakti ve boş işleri olmamalıdır. Kişinin boş işleri ve boş şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir buyurmaktadır peygamberimiz. Müslümanın işi, vaktinden çok olmalıdır.
Gençlik, ibadetle kalbin şekillendiği, manevi değerlerin kök saldığı ve hayatın her alanına yayılan bir ışık gibi parladığı bir zamandır. İbadetler, gençliğin ruhunu besler, hayatının olgun yıllarında kişiye rehberlik eder. İrade terbiyesi gençlikte yapılır, yeme içme alışkanlığı gençlikte kazanılır, uyku alışkanlığı genç iken edinilir. O halde sevgili arkadaşlar, yaşlılığımıza hazırlığımızı yapalım. Yarın diyenin helak olduğunu buyurmaktadır peygamberimiz. Öyleyse bugünden sabah namazlarına alışkanlığımızı kazanalım. Bugünden uyku düzenimizi ve zaman yönetimimizi namaz vakitlerine göre ayarlayalım. Bugünden Müslümana yaraşır bir yeme içme alışkanlığı edinelim. Bugünden anne babamızı razı edip onların hayır dualarını alalım. Bugünden çevre bilincini kazanalım. Bu günden kalp kırmamayı öğrenelim. Üstad Necip Fazıl’ın söylediği gibi bir sonu o zaman belki bekleyebiliriz:
Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse;
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!
O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner…
Ahiretimize dünyada iken, yaşlılığa da gençlikte hazırlığı yapmak gerekir. Oğlumuzun, kızımızın arkamızdan okuyacağı birkaç Fatiha birkaç Yasin’e bel bağlayanlar hakkında, Konya Asmalı Mescidi Eski İmam Hatibinin şu örneği ile bitirelim: Baba ile oğlu, baba önde, çocuk arkada, gece vakti yolda yürüyorlarmış. El fenerini tutan oğul feneri bir sağa bir sola tutmaktaymış. Önünü görmekte zorlanan baba, oğluna dönüp “evladım, feneri düzgün tut, önümü göremiyorum” demiş. Çocuk babasına seslenmiş: “Arkadan tutulan ışık bu kadar olur baba…”