KAPAK- Yalnızlık Allah’ın Sen Kiminlesin?

İnsanoğlu, bu hayatta yalnız başına yaşamını sürdürmeye yetecek kadar kudretli değildir. Bir söz vardır, bilirsiniz: Yalnızlık Allah’a mahsustur. Bu durum biraz da insanın acziyetini hissettirir, düşündürür bana. İnsan, varoluşu, yaratılışı itibariyledir ki anlatmaya, anlaşılmaya ve hatta anlamaya muhtaçtır. İnsandaki bu ihtiyaçların giderilmesi için de elbette diğer ihtiyaçlarda olduğu gibi yeryüzünde helal kılınmış ve tavsiye edilen yollar, yöntemler vardır.
Anlatma, anlaşılma ve anlama faaliyetleri için de şüphesiz başka insanlara yani bir yakın çevreye, ortama dahil olmak durumundayızdır. İşte, insanın insana muhtaçlığı bahsinin bir alt başlığı da bu konudur: yakın çevre. İnsan için bu kadar kritik gereksinimlere hitap eden bir alanın da imtihanı takdir edersiniz ki küçümsenecek bir imtihan değildir.
Gerçekten de bu dünyadaki önemli bir imtihan konusu da bizlerin hangi çevre içerisinde bulunduğu, kimlerle düşüp kalktığıdır. Evet, özellikle düşüp kalktığı demeyi tercih ettim, oturduğu kalktığı demedim. Çünkü düşmede de kalkmada da yanında kimlerin olduğu can alıcı bir meseledir, yanındakilerle sadece oturup kalkıyorsan zaten onlar yakınında değil sadece etrafındadır. Bizi, çok zaman yanımızdaki adam düşürür ya da kaldırır. Diğer bir ifadeyle de biz en çok yanımızdaki adamı düşürür veya kaldırırız. Yakın çevrenin ciddi bir imtihan olduğu meselesi işte tam buralara dokunur.
Öyle etrafındaki insanların hayat hikayelerini anlatarak onların üzerinden nasihatler vermek biraz yaşım gereği çok harcım değil, henüz. Lakin buna rağmen genç yaşımda bana ders niteliğinde olacak bazı durumlara da şahit oldum. Siz de bunları çokça dinlediniz muhakkak, önceden namazında niyazında adamdı da işte şimdi şöyle böyle oldu diye. Oralara çok girmeyim, büyüklerimize bırakalım, hatırlatmakla yetinelim.
Peki, nereye odaklanalım? İslam’ın emrettiği hayat modelindeki birkaç noktaya… Bakınız, meşhur ve dikkat çekici bir alan olacağı için konumuzla doğrudan alakası olmasa da şöyle bir yerden bunu anlatayım: devlet yönetim modeli. İslam’ın Müslümanlara emrettiği net bir yönetim modeli yoktur, İslam devletleri; monarşi, oligarşi ya da demokrasiyle de yönetilebilir. O halde İslam neyi kısıtladı hani burada, neyi emretti der gibi oluyoruz ki o da şudur: adalet.
Her birinin adil olan hali helal, zalim olan haliyse haramdır. Yani, İslam böyle zor bir konuda bize keskin sınırlarla çizilmiş bir modeli emretmek yerine her usulün helalini emrediyor. Onu da bir ana fikir vererek onun üzerinden kurguluyor. İnsanın nasıl bir çevrede olacağı sorusuna da İslam aynı bu felsefeyle cevap veriyor. İllaki şöyle bir vakfın içinde ol, cemaate üye ol, tarikata gir vs. demiyor. Buyruluyor ki Tevbe suresi 119’da: “Ey iman edenler, Allah’a karşı gelmekten sakının ve sadıklarla beraber olun.” Ya da Resûlullah aleyhisselam şöyle buyuruyor: Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin. Yine işin felsefesi verildi, gerisi kişiye bırakıldı.
Tam da bu noktada devreye tecrübeler giriyor ve onlar ışığında biz daha da az hatayla doğrulara ulaşabiliyoruz. Misalen, sevdiğimiz saydığımız bir büyüğümüz filan vakfa git, cemaate gir derken her ne kadar ifade etmese de arka planında: “Evladım, böyle böyle ayet ve hadisler var, nesillerdir çeşitli yollar denendi ve gördük ki burada işaret edilen ana fikre en temizinden işte bu yoldan gidilebiliyor. Sen de ben ve benden öncekilerin bu tecrübesinden istifade edersen işin daha kolay, kestirme olur. Büyüklerim benim yerime hikayeleri anlatsın ben de onlar yerine zımnen söylemek istediklerini şerh etmiş olayım.
Ben biliyorum senin anlatma, anlaşılma ve anlama ihtiyacını; aynısı bende de var. Ve insanın bir şeye ihtiyacı arttığında o şeyi elde etmenin en sağlıklı yoluna değil de en hızlı yoluna başvurmaya meyyaldir. Çok acıktığında elinin altında ne varsa kalitesini, lezzetini çok da öncelemeden abur cubur gibi yersin ama işin biraz keyfindeysen de sofranla daha ince bir işçilikle ilgilenirsin, yemek de bir ihtiyaçtır nihayetinde. Sen şimdi her yediğinin özenerek hazırlanmış yemekler olmasını istiyorsan akıllı bir adam olarak elinin altında hazırda bekleyecek o özenilmiş yemekleri tutarsın, önceden hazırlayarak. Neden? Biliyorsun ki senin ona gün gelip ihtiyacın olacak, o anda da hızlı bir ihtiyaç olacak sağlıklı karar veremeyebilirsin, bu bir risk. Bu riski böylece epey bir düşürürsün. O halde, senin yakın çevren de kaliteli adamlar, adam gibi adamlar olsun ki her ihtimalde kendini daha bir garantiye alasın; abur cubur insanlara kalmayasın.”
Velhasıl, ne demiş atalar: Dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Ana fikir: Sadıklarla beraber olmaktır. Bunun yolu bir vakıftan, dernekten ya da tarikattan geçiyor olabilir; olmayabilir. Yakın çevremizi seçerken, anlayacağımız, anlatabileceğimiz, ahiretinin derdinde olan Müslümanlardan seçelim ki dünyamız da ahiretimiz de âbâd olsun.