KAPAK-VEREN EL OLMAK

KAPAK-VEREN EL OLMAK

İslâmiyet bir yardımlaşma dinidir. İslâmiyet’ ten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş yardım anlayışını ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır.

Yüce dinimiz toplumu oluşturan fertleri bir bütün olarak ele almış ve onları vücudu oluşturan ayrı ayrı organlara benzetmiştir. Vücudu meydana getiren organlar tam bir ahenk içinde çalıştığı zaman, vücut sıhhatli olduğu gibi cemiyetin birer üyesi olan fertler de daima birbirlerine muhtaç olup, hiçbir insan tek başına ihtiyaçlarını ve güvenliğini sağlama imkânına sahip değildir.

Geçmişte olduğu gibi şimdi de hayatı paylaşan insanlar, aynı düzeyde değillerdir. Örneğin zayıfı, güçlüsü; fakiri, zengini; erkeği, kadını gibi. Zenginler bile fakirlere ihtiyaç duyar. Hiçbir zengin benim kimseye ihtiyacım yoktur diyemez. O insan servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır. Zira kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç demektir. O halde huzur barış ve güven ortamının sağlanabilmesi için takip edilecek biricik yol; manevi birlik-bütünlük, yardımlaşma ve dayanışma içinde olmaktır. Nitekim büyük olaylara imza atarak tarihin altın sayfalarına geçen ecdadımız da bu doğrultuda hareket etmiştir.

Yardımlaşma toplum halinde yaşamanın sonucudur. Yardım anlayışının özünde fedâkarlık vardır. Maldan sevgiye kadar her şeyin bir başkasına verilmesi söz konusudur.

Yüce Allah konumuza ışık tutacak bazı ayetlerde şöyle buyuruyor:

 “İyilik ve Allah’ın yasaklarından sakınma üzerinde yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın.” (Maide, 2)  

Şeytan sizi, fakir olacaksınız diye korkutur, size cimrilik ve sadaka vermemekle emreder… “ (Bakara, 2/167).

“Allah’ın fazlından kendilerine verdiği şeye cimrilik edenler, hiçbir zaman onu kendilerine faydalı sanmasınlar. Aksine bu, kendileri için bir şerdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır” (Âl-i İmrân, 3/180).

Bir hadis-i şerifte de:

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz, bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılarsa Allah da ona yardım eder. Bir kimse bir müslümanın sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarından birini giderir…” (Tecrid-i Sarih, 7/360) buyrulmuştur.

Verme işi bazen zekât, fitre gibi mecburi olduğu halde bazen de sadaka gibi tamamen isteğe bağlıdır. Bu vermenin sınırı yoktur. Bu yardımın dışında, Müslümanlar birbirlerine sevgi ile de bağlanmak zorundadırlar.

Ebû Musa -radıyallahu anh- şöyle rivayet ediyor:

“Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: ’Her müslümana sadaka vermek vâciptir,’ buyurdu. Oradakiler: ‘Yâ Rasûlallah! Eğer sadaka olarak verecek bir şey bulamazsa ne yapar, söyler misiniz?’ dediler. ‘Çalışır, elinin emeği ile kazandığını hem kendisi harcar hem de sadaka olarak verir.’  buyurdu. ‘Çalışmaya gücü yetmezse ne yapar, ne dersiniz?’ denildi. ‘Sıkıntıya düşmüş bir muhtaca yardım eder.’ buyurdu. ‘Böyle bir yardıma gücü yetmezse?’ denildi. ‘İyilik ile yahut hayır ile emreder.’ buyurdu. ‘Bunu yapmaya da kudreti yetmezse?’ denildi. ‘Kötülükten kendisini sakındırır, bu da onun için bir sadakadır.’ buyurdu.”  (Müslim, Zekât, 55).

Görülüyor ki yardımlaşma maddi olabileceği gibi manevî de olabilir. Yardımlaşmanın konusunun içinde, maldan sevgiye kadar her şey vardır. Zekât vermeyi, güzel söz söylemeyi ve daha pek çok şeyi iyi olarak kabul edersek, yardımlaşmanın sınırının sonsuz olduğunu anlarız.

Yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah’ındır. Fakat Cenâb-ı Hakk, yerde ve gökte bulunan bütün varlıklar, yüce katından bir lütuf ve bağışlama olarak, insanların hizmetine vermiştir. Varlığın sahibi olan Allah Teâlâ bunu, kullarından dilediğine verip dilediğinden alacağını açıklamıştır. Ancak kendilerine mal ve mülk verdiği kişilere, imtihan amacıyla malları ile ilgili bazı sorumluluklar yüklemiş ve görevler vermiştir. Bu sorumluluk ve görevler, Allah’ın bir emaneti olan mallardan bir kısmının başkalarına verilmesidir. Cenâb-ı Hakk, iman ve namazdan sonra, malın başkalarına verilmesini emretmiştir.

Mal ile yapılacak iyilik ve yardımın başında zekât gelir. Zekât, dinimizde namazla birlikte zikredilen en önemli ibadetlerimizden birisidir. Asr-ı saadet döneminde bir Müslüman zekât verecek konuma gelince şükür namazı kılarlarmış. “Allah’ım! Zekât verme sevabından artık ben de yararlanacağım, sana hamdü senalar olsun.” derlermiş. Zekât, insanların ihtiyaçlarından fazla olan mallardan başkalarına vermeleridir ve mecburi bir yardım şeklidir. Bunun dışında, sadaka ve fitreler ile başkalarına yardım etmemiz gerekir. Yalnız insan istediği malı değil, mallarından sevdiklerini yoksullara vermek zorundadır, böylece Allah’ın rızasını kazanır.

“Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe, siz cennete eremezsiniz. Allah yolunda her ne harcarsanız muhakkak Allah onu bilir.” (Âl-i İmrân, 3/92)

Mal ile yapılacak yardımlardan biri de karz-ı hasen(güzel borç verme)dir. Bu yardım, faiz veya benzeri menfaat beklemeden ödünç para verilerek yapılır.

“Sadaka vererek iyilik eden erkekler ve kadınlar, bir de Allah’a gönül hoşluğu ile ödünç verenler yok mu, Allah onların mükâfatını kat kat verecektir. Onlar için çok şerefli bir karşılık vardır” (Hadid, 57/18)

Herkesin yararlanabileceği çeşme, köprü, cami, hastane, okul, yol gibi kurumlar yaptırmak da mal ile yapılan yardımlar arasındadır. Bu tür hayır eserlerine sadaka-i câriye denir ve bu kişiler öldükten sonra da o yerler hala işliyorsa sevabı çok olur.

Sosyal ve ekonomik bakımdan malla yapılacak en önemli yardımlardan biri de zenginlerin mallarını yatırıma aktarmaları ve çalışmak isteyenlere iş ve geçim imkânı hazırlamalarıdır.

Bir insanın bizzat kendisine ve aile bireylerine karşı görevlerini yerine getirmesi bir iyiliktir. Komşusu ile olan ilişkilerinde kırıcı olmaması, ona her konuda yardım elini uzatması bir iyiliktir. Bir yoksulun, bir yetimin yedirilip giydirilmesi ve barındırılması nasıl maddî iyilik ise güler yüz ve tatlı sözle gönüllerinin alınması, sevgi ile başlarının okşanması da bir iyiliktir. Üzgün ve dertli birini teselli etmek, bildiklerini bir başkasına öğretmek, çevredekilere doğru yolu göstermek, hasta, yaşlı ve kimsesizleri ziyaret etmek bir iyiliktir. Her konuda çevremizdeki insanların yardımına koşmak; hasta, yaşlı ve sakat bir kardeşimize taşıtlarda yer vermek iyiliktir. Sokakta, caddede, mahallede, çarşıda, pazarda taşı, çamuru, pisliği, dikeni kısaca insanlara eziyet ve tiksinti veren bir şeyi ortadan kaldırmak iyiliktir. Kısaca, Allah Teâlâ ve Rasulunün bizden yapılmasını istediği, akıl ve vicdanın hoş gördüğü bir şeyi yapmak iyiliktir. Hatta kötülükten sakınmak ve bir başkasına kötülük yapmamaya çalışmak da iyiliktir. Bütün bu iyilikler de sadakadır.

Yardımlaşmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesinde şüphesiz vakıf ve dernekler gibi hayır kuruluşlarının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Tarihinde “Vakıf Medeniyeti” kurmuş olan ve birçok alanda kurduğu vakıflarla yardımlaşmanın taçlanmış örneklerini sunan necip milletimiz, çağımızda da bize rehber olmaya devam etmelidir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.