KAPAK- Üstünlük Takvadadır, Peki ya Psikolojik Üstünlük?

KAPAK- Üstünlük Takvadadır, Peki ya Psikolojik Üstünlük?

İnsanın bu dünyaya gönderilme amaçlarından birisi de imtihana tabi olmasıdır, bu cihette insan, hayatı boyunca çeşitli mücadeleler ve zorluklarla sınanır. Bu zorluklar karşısında insanın göstereceği tepki, işin sonucundan daha mühimdir. Kısaca zaferden değil seferden sorumludur insan. Bununla birlikte mücadelede maddi güç kadar belki de daha önemli noktalardan birisi de bireylerin ya da toplumların psikolojik gücünde gizlidir. Üstünlük takvadadır, peki ya psikolojik üstünlük?

Takva sakınmak, korunmak gibi anlamlara gelmekle birlikte temel olarak Allah’a karşı itaatkâr olmak ve günahlardan sakınmak şeklinde kavramsallaştırılmıştır. Psikolojik üstünlüğün belki de en önemli noktalarından biri olan tevekkül ise yalnız Allah’a dayanmak ve güvenmek anlamına gelir. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette Efendimize (sav) ve bizlere kendisine dayanıp güvenmemiz gerektiğini belirtmiştir. Özellikle müşriklerin ve münafıkların, Efendimize karşı yaptıkları şeyler karşısında Efendimize tevekkülün tavsiye edilmiş olması (Nisa suresi, 81; Maide suresi, 11; Yunus suresi, 85…) psikolojik üstünlüğün nasıl korunması gerektiği ile ilgili bize fikir vermektedir.

Efendimizin hayatında mücadele sırasında psikolojik dirayetin ve bununla ilişkili olarak takva ve tevekkülün önemini yine birçok noktada görebiliriz. Bedir gazvesi, İslam devletinin kurulmasının ardından müşriklerle yapılan ilk savaştı. Müslümanlar, bu savaşta sayıca ve teçhizat açısından yetersiz bir haldeyken, müşrik ordusuna karşı büyük bir cesaretle savaşa girişmişlerdi. Müminlerin gücü silahlarında değil, Allah’a duydukları güven ve Resûlullah’ın telkin ettiği sabır ve tevekkülde gizliydi. Resûlullah (sav), Bedir’de Müslümanlara zaferin Allah’ın yardımıyla geleceğini müjdeleyerek, onların ruhsal açıdan güçlü ve dirençli kalmalarını sağladı. Sayısal üstünlükleri bulunmayan bu ordu, sadece kalplerindeki iman ve Allah’a olan tevekkülleriyle savaş alanında karşılarına çıkan her türlü zorluğa göğüs gerdi ve bu tevekkül, Allah’ın yardımıyla zaferin kapılarını araladı.

Uhud Savaşına baktığımızda ise Müslümanlar bir başka şekilde sınandı. Bedir’deki zaferin ardından, Uhud’da da aynı azimle mücadele eden müminler, savaşın başlangıcında başarıya çok yaklaşmışlardı. Ancak Resûlullah’ın (sav) Ayneyn tepesindeki okçuların yerini terk etmemeleri gerektiğine dair uyarısına rağmen, okçular yerlerini terk edince İslam ordusu iki ateş arasında kaldı. Bu durum, psikolojik üstünlüğün kaybedilmesine ve İslam ordusunun büyük bir zayiat vermesine neden oldu. Resûlullah (sav), savaştaki bu gerileme karşısında bile sabırla hareket etti; sahabelerini yeniden toparlayarak onları teskin etti ve tekrar müşriklerin üzerine yürünmesini emretti. Bu durum kaybedilen psikolojik üstünlüğün tekrar kazanılmasında önemli bir rol oynadı ve ümmet panik ya da umutsuzluğa kapılmamış oldu.

Hendek savaşında, savunma savaşı olması hasebiyle daha farklı bir durum mevcuttu. Fakat Efendimizin (sav) verdiği telkinle ve günlerce muhasara altında olmalarına rağmen müminlerin psikolojik dirayetleri düşmedi. Efendimizin savaş günü verdikleri müjdeler ve bugünden sonra imtihan neticesinde çok daha iyi durumlara gelineceğine inanan sahabe efendilerimiz canla başla muhasaraya karşı koydu. Sonuç olarak müşrikler kendi aralarında anlaşmazlığa düştü ve muhasarayı bırakıp kendi şehirlerine dönmek zorunda kaldılar. Sahabe-i kiram, Efendimizin (sav) sözlerine rağbet ile hem o anki panik ve endişe duygularını yenmiş hem de daha ulvi bir amaçla gerekirse canlarını verebilecek bir kabul ve kararlılıkla görevlerini yerine getirmişlerdi.

Mekke’nin fethine bakıldığında ise Efendimiz on bin kişilik bir ordu kurdu ve Mekke’ye yaklaşıldığında görülebilecek bir yerden çok sayıda meşale ve ateş yakılmasını emretti. Bu strateji, Mekkeli müşriklerin psikolojik güçlerini kırmakla kalmadı, neredeyse kan dökülmeden Mekke fethedilmiş oldu.

Tevekkülün önemini gördüğümüz ve önemli dersler çıkarabileceğimiz diğer bir gazve ise Huneyn Savaşıdır. Huneyn’de Müslümanlar artık sayıca ve teçhizat olarak çok daha güçlü bir durumdaydılar. Müslümanlar, sayıca üstün ve donanımlı bir orduya sahip olmanın rahatlığı içindeydiler fakat savaşın başladığı anda beklenmedik bir saldırı sonrası ordu bir anda korku, panik ve endişe duygularına kapıldı. Bu duygular savaşa katılanların bir kısmında mantıklı düşünme ve dirayetle karşı koyma melekelerini gölgeleyince ordu geri çekilmeye başladı. Bu durum karşısında Efendimiz (sav), insanlara kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu tekrar hatırlattı ve İslam ordusunu tekrar düşmanla cihat edebilecek duruma getirdi. Savaşın sonunda zafer kazanılmıştı ama güvenilip dayanılması gereken şeyin sayı veya silah gibi maddi unsurlardan ziyade Allah’ın yardımı olduğu da öğrenilmişti.

Bahsettiğimiz gazveler ve Efendimizin hayatındaki daha nice olaylar Allah’a güvenmenin, yani tevekkülün, psikolojik dengenin ve üstünlüğün nasıl korunduğunu ve maddi imkanlardan daha öte bir direnç sağladığını gösterir. Efendimizin örnekliğinde Müslümanlar her zorlukta psikolojik olarak sağlam kalabilmiş ve imtihanın sırrını unutmamışlardır.

Günümüzde ise psikolojik üstünlüğün şartları olarak; bilişsel dayanıklılık, kabul, olaylara karşı olumlu baş etme mekanizmaları, belirsizliğe karşı tahammül gibi noktalar sıralanmaktadır. Efendimizin hayatına baktığımızda bu şartların tevekkül, sabır, azim ve inanç ile gerçekleştiğini anlıyoruz. Bu hayatın geçici olduğu, çekilen sıkıntıların ahirette bir karşılığı olduğu bilinci ile yalnızca Allah’a güvenip dayanmanın önemini öğreniyoruz. Günümüzde ise dini ve vatanı uğruna ölüme koşanları, şehadet şerbeti içenleri, vatan sağ olsun diyen yakınlarının motivasyonlarını anlayabiliyoruz.

Gazze’deki direnişte, tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen zulme, açlığa, susuzluğa ve ambargoya rağmen; sayı ve teknoloji bakımından üstün olan işgalcilerin istedikleri hedefe ulaşamadıklarını görüyoruz. Ölürsek şehit, yaşarsak muzaffer oluruz bilinciyle gösterilen mücadelenin tüm insanlığa birçok şey öğrettiğine şahit oluyoruz. Şehit komutan Yahya Sinvar ise vasiyetinde: “Burada doğan, kalbinde kırılmaz bir silah taşımalı ve özgürlüğe giden yolun uzun olduğunu anlamalı, bilmelidir.” diyerek psikolojik üstünlüğün mücadelede ve cihattaki önemini, ayrıca bu üstünlüğün nasıl korunabileceğinin yolunu göstermiş oldu. Allah tüm dünyada İslam uğruna cihat eden, sıkıntı çeken kardeşlerimize güç, kuvvet, dayanıklılık nasip etsin.

Sonuç olarak, insanın bu dünyadaki yolculuğu mücadelelerle, zorluklarla ve imtihanlarla örülüdür. Gerçek üstünlük ise yalnızca maddi güçte değil, kalpte taşınan takva ve tevekküldedir. Peygamber Efendimiz’in (sav) örnekliği, Müslümanlara her zorlukta Allah’a güvenmeyi, sadece zafer anlarında değil, kayıp ve sıkıntı zamanlarında da sarsılmadan dimdik durabilmeyi öğretmiştir. Bugün de aynı şekilde, kalplerdeki iman ve yalnızca Allah’a olan dayanma gücünün, insanlara maddi üstünlüklerin ötesinde bir manevi direnç sağladığını hatırlamamız gerekmektedir.

Dünyanın her yerinde, özellikle de Filistin’de gösterilen sabır ve azim, tevekkülün ve psikolojik gücün Müslümanların en büyük kaynağı olduğunu, onlara sayı ya da teçhizattan daha güçlü bir dayanak sağladığını tüm insanlığa ilan etmektedir. Bu bilinçle her seferin, her çabanın yalnızca bir teslimiyet sınavı olduğu ve asıl zaferin Allah’ın rızasına ulaşmakla mümkün olduğu unutulmamalıdır.

Üstünlük de psikolojik dayanıklılık da takva iledir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.