KAPAK – Toplumsal Hayatımızda Huzur/Mehmet Derin

KAPAK – Toplumsal Hayatımızda Huzur/Mehmet Derin

Sen, Yaradan’ın kurallarına uyarak ancak huzurlu olabilirsin. Rabbin emirlerini önce sen uygulayacaksın. İşte bunu becerirsen huzurun, çile ve cefa çekerek bu dünyadaki kötülükleri azaltmaya yönelik faaliyetler, çalışmalar olduğunu; esas huzurun da cennette olduğunu anlayacaksın. Lütfen Yüce Allah’ın emirlerini, ibadetlerini yerine getirmeden toplumu düzeltmeye kalkışma, çünkü senin bu yaptığın boş işten, fitneden, fesattan başka bir şey değildir…

Sizleri en kalbi duygularla selamlıyorum. Öncelikle Rabbim bütün İslam alemini bir an önce uyandırmayı nasip etsin. Bizlere feraset nasip etsin.

Yukarıda bahsedildiği üzere toplumsal saadetin en önemli yolu insanın kendi huzurunu yakalayabilmesidir. Günümüz dünyasında bu huzur sürekli yanlış yerlerde aranıyor ne yazık ki. Parada, makamda, (sayı) +1’li evlerde, arsada, tarlada, arabada, giyimde, süste ve daha birçok şeyde. Şimdi soruyorum din kardeşim sana: Huzurlu musun? Mutlu musun?

Herkes ister değil mi yan gelip yatalım, yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda olsun, evlatlarımız ve dahi herkes sözümüzü dinlesin, herkes bize saygı göstersin, nasıl da güzel olur. Şundan emin olalım ki bu saydıklarımızın uygulama yeri dünya değil, cennettir. İnsan ne yaparsa yapsın bu dünyada cenneti yaşayamaz. Tam her şeyi hallettim oh rahat edeceğim der, ya hastalık ya ölüm yakalar.

O halde toplumsal huzur için birinci şart bireylerin ahiret, hesap, mizan, cennet, cehennem gibi kavramları içeren ölümden sonraki hayatın gerçekliğini benimsemesi ve bu doğrultuda Allah Azze ve Celle’ye güzel bir kul olması. Böylece insan ibadetleri yapmak, musibetlere katlanmak ve haramlara bulaşmamak hususlarında sabır sahibi olurken her durumda kendinden aşağısını düşünerek haline de şükreder.

Kendimizi düzeltme, Allah’a layıkıyla kul olma yolunda ilerlerken çevremizdekilere duyarsız kalmamamız, onları düzeltemeye çalışmamız artık bize münasip olmuş oluyor. Hepimiz duymuşuzdur muhakkak, Emr-i bil Ma’ruf Nehy-i Ani-l Münker terkibini. Yüce Rabbimiz Âl-i İmran, Maide, Araf, Tevbe, Hac ve Lokman surelerinde iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma işinin ümmet olmamızın özelliği olmasından, sabır gerektiren bir iş olduğundan ve ayrıca bu görevi yapanların da kurtuluşa ereceğinden bahsetmiştir.

Günümüz dünyasında iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma prensibi mucibince davranan Müslüman sayısı her ne kadar çok gibi görünse de özü itibarıyla çok azdır. Çünkü 3 milyar Müslümanın geneli Saf Suresi 2. ayetinde buyrulan “Ey iman edenler! Yapmadığınız, uygulamadığınız şeyleri ne diye konuşup duruyorsunuz?” hitabını aktif olarak yapıyor. Yani namaz kılmıyor ama çevresine namazın özelliğini, güzelliğini anlatıyor, faizin haramlığını ayet ve hadislerle çok güzel anlatırken kendisi faiz yiyor, kötü huylardan kaçmamız gerekir diyor, kendi dikkat etmiyor. Velhasıl uzatabiliriz örnekleri.

En başta bahsettiğimiz gibi önce biz yapacağız sonra da ailemizden başlayıp çevremize iyiliği emredeceğiz ve kötülükten alıkoyacağız. Bunu yaparken de günahı işleyen Müslüman kardeşimize değil, günaha düşmanlık yapmayı ihmal etmeyeceğiz. Sonra dışarıda günahından dolayı şahsiyetini eleştirdiğimiz, burun kıvırdığımız, adam yerine koymadığımız insanlardan birisi ileride oğlumuz, kızımız, torunumuz olabilir.

İşte bu iyiliği emir kötülüğü nehiy müessesesi doğru düzgün çalışmadığından çevremizde her geçen gün günahlar ve günahkârlar artıyor. Öyle bir zaman geliyor ki artık günahın normalleşmesi “bu zamanda bu da günah olur mu, ne var ki canım bunda, daha çocuk ileride yapar” vb. gibi bir sürü güya faydalı, hümanist görülen sözlere dönüşüyor.

Günümüz dünyasında toplumsal huzuru yakalamak istiyorsak işlerini Allah rızası için yapan, Kur’an ve Sünnet’e uygun, ihlâslı bir şekilde yaşayan Müslüman, Mümin olmamız gerekiyor. Belki yabancı dilimiz olmayabilir, ana dilimizi bile etkili konuşamayabiliriz ama yapıp ettiğimiz fiiller evrenseldir. İnsanın yaptığı davranışları, uygulamaları çocuğundan yaşlısına, yerlisinden yabancısına herkes anlar. Bedenimizin bu hitabı dilimizin hitabından bin kat daha evladır unutmayalım.

Bir de şunları söylemeden edemeyeceğim. Bizler birbirimizle uğraştıkça, birbirimize riyakârlık yaptıkça, Allah rızasını kendi rızamıza kılıf yaptıkça, emanete hıyanet ettikçe, başkalarının her sözüne inanıp araştırmadan, sorgulamadan hüküm verdikçe bu dünyada ve toplumda huzurdan bahsetmemiz imkânsız olur. Bu hasletlerden Rabbim muhafaza buyursun ümmeti.

Peki, şimdi şu duruma değinelim. Allah’a (cc) yakışır bir kul olduk, iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma vazifesine uygun olarak faaliyette bulunacağız ama nasıl olacak, nasıl bir usul, yol, yöntemde bulunacağız? Uyarma faaliyetinde amacımız toplumsal huzuru yakalamak olmalı, toplumu rahatsız etmek olmamalı.

Bu yollardan en önemlisi sinirlerimize hakim olabilmek, karşımızdakilere yumuşak davranabilmek, çünkü biz Müslümanlar birbirimize karşı ayet-i kerime mucibince (Furkan Suresi 29. ayet) yumuşak davranmakla mükellefiz. Diğer bir yol da mümkün olduğu kadar adaletli olmamız gerektiğidir. Günümüzün üst makamlarının hastalıklarından birisi de kendi düşüncesini paylaşan, hizmet etmeye çalışan insanları “nasılsa bu bizden” deyip ötelerken, adam yerine koymazken; karşı düşüncedeki insanlara imkânları, kolaylıkları, ikramları yağdırmakta…

Hülasa-i kelam… Toplumsal huzur için bireysel huzur, bireysel huzur için de iyi bir kul olmak gerekli. Şu alemin, senin için yaratıldığının farkında olmalı. İçindekileri hor kullanmak yerine koruyucu davranmalı.

Selam ve Muhabbetle…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.