KAPAK-Sözün Gücü Söyleyendendir

Bilgi toplumu diyoruz bu yılların toplumuna. Çünkü gerekli gereksiz birçok bilgiye sahip günümüz insanı. Bu bilgilerin ekserisi de işitsel veya görselliğe dayalı. Yani seyretme ya da dinleme yoluyla elde ediliyor. Okuma ve gözlem yoluyla bilgi çok eksik. Ayrıca algı amaçlı bilgilendirme yaygın. Şu anda Müslümanlar için de geçerli bir bilgilendirme bombardımanı var. Bilgiyi kaynağından alan kişi bu bilgiyle ne yapmalı? Biz binlerce bilgi sahibi olsak ama bu bilgiyi kullanamasak ne faydası var? “Kitap yüklü merkeplere” mi döneriz yoksa.
Çok bilse bile, bilgi yönlendirmeye tabi tutulmazsa faydasız olur. Rahmetli Zeki Soyak Hocamın önem verdiği üç ölçüden birisi de “yönlendirmedir.” Mefkûre isimli eserindeki bir makalesinde “Bilgilendirme, yönlendirme ve uygulama”dan bahseder. Yönlendirme başlığı altında şunları yazmış merhum hocam.
“İnsanlar düşünce, niyet, akıl yürütme, söz ve ameller itibariyle yönlendirilmelidir. Buradan hareketle düşünceyi hayalden hakikate, niyeti kötüden iyiye, akıl yürütmeyi Kur’an ve Hadise dayandırmayı, sözleri ise yalandan doğruya, malayani, gıybet, dedikodu ve iftiradan irşat ve tebliğe, çok konuşmaktan az ve öz konuşmaya, yerinde ve zamanında konuşmaya, bâtılı müdafaadan hakkı müdafaaya yönlendirmeliyiz. Bütün alanlarda olumsuzdan olumluya yönlendirme yapmalıyız.
“Sözle yönlendirmeyi” ele almak istediğimden, önce sözün gücüne bakmalıyız.
Söz uçar yazı kalır. Söz sahibinin sözü kendi veya başkası tarafından kayıt altına alınırsa söz de kalıcı olur. İnsan konuşan bir varlıktır. İlk konuşma Hâlık tarafından insana öğretilmiştir. Sonra kalemle yazı yazma. Hz. Adem’in varlığın isimlerini yaratıcıdan öğrenmesi ve sorulduğu zaman cevap vermesi Kur’an’da anlatılır. Ruhlar âleminde de söz vardır: “Elestü birabbikum?” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) Cevap da sözlüdür. “Bela.” (Evet). Dememiz o ki söz yaratılışın başında vardır.
İblis de Hz. Adem ve Havva’yı sözle kandırmıştır. Söz iki taraflı bir bıçaktır. Kullanmayı bilmezsen kullanana zarar verir. Bıçak kullanana göre işlev üstlenir. Katilin elinde can alır, cerrahın elinde cana can katar. Kasabın elinde et doğrar, aşçının elinde yemek için sebze doğrar…
“Söz var insanı yola getirir, söz var insanı yoldan çıkartır.” diyenler buna işaret etmişler.
“Söz var iş bitirir, söz var baş yitirir.” Bu da sözün sahibine olumlu ya da olumsuz dönüşünü ifade eder.
“Söz biliyorsan söyle, inansınlar; bilmiyorsan söyleme, seni bir adam sansınlar.” Yunusumuz sehl-i mümteni ile derki,
Söz ola kese savaşı
Söz ola bitüre başı
Söz ola ağulu aşı
Balıla yağ ide bir söz
“Acı söz insanı dinden çıkarır, tatlı söz yılanı inden çıkarır.”
Keleci bilen kişinün yüzini ağ ede bir söz
Sözi bişirüp deyenün işini sağ ede bir söz
(Söz söylemesini bilen kişinin yüzü ak olur. Sözünü ölçüp tartarak söyleyenin yüzü kızarmaz ya da kararmaz ve işi sağlıklı olur) Sözü yerli yerinde söyleyen, hiçbir zaman mahcup olmaz.
Paris’in yakınlarına kadar gelen Napolyon’u öldürmek isteyen on binlerce Fransız ordusu Napolyon’un birkaç cümlesiyle onun arkasına geçer ve Napolyon, Paris’e kendini öldürmeye gelen askerlerle girer. Sultan Alparslan nefis bir konuşmayla, mağrur Bizans kralının ordusunu mağlup eder. Yavuz, Ridaniye öncesi dağılma tehlikesi geçiren orduyu bir konuşmayla toparlar, zaferi orda kazanır ve yoluna devam eder.
Genç Osman katledilmeden önce mahsur tutulduğu Sultan Ahmet Camiinin penceresinden “kullarımla (askerlerimle) bir vedalaşayım der: Ey kullarım dün ne idim bugün ne oldum? Yarın siz ne olacaksınız…” deyince kendini tahttan indiren yeniçeriler şaşkına döner ve biz ne ettik demeye başlarlar. Gidişat lehine dönerken Genç Osman, sadrazam tarafından susturulur ve içeri çekilir.
Tarih sözle çevresini etkileyen kişilerle doludur. Şimdi de durum değişmemiştir. Müslümanın görevi yaşamak ve yaşatmaktır. Yaşatmak için anlatmak gerekiyor. Anlatmanın temeli söze dayandığına göre sözü bilmek gerekir. Yukarıda da sözün ifade ettiği değeri ortaya koyduk.
Söylemek ve söylenilen muhatabı tanımak. Kişinin özelliklerine göre sözün etkileme özelliğini kullanmak.
“Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 12)
Hz. Aişe radıyallahu anha “Ey Allah’ın Resulü, sana Safiyye’deki şu şu hal yeter!” der. Allah Resulü de “Öyle bir kelime sarf ettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı denizin suyunu bozacaktı.” buyurur.
Bu, gıybet yapılan bir toplumda sözü ayet ve hadisle söyleyip kişi ya da kişileri “mümin kardeşinin arkasından yönlendirmeye örnektir.
“Ameller niyetlere göredir.” hadisi sosyal ve dini hareketlerimizin temelini oluşturur. Bir ibadet, iyilik ve yardımda kişinin niyetinde sıkıntı varsa ona İslam tarihindeki çeşitli olayları (Müthiş savaşan ama şehit olamayan sahabe gibi) anlatarak niyet yönlendirmesi yapılmalıdır.
İnsan akıllı bir varlıktır. Ama aklı kötüye kullanma veya putlaştırma gibi tehlikeler de mümini bekleyen, fark edilmesi gereken neticelerdir. İmanla kontrol altına alınırsa akıl yönlendirilmiş olur.
Müslüman bulunduğu mekânda hayrı ve şerri ayırt etme durumunda ise bunu etrafına da aşılayabilir. Yani aklın, kalbin eylemlerinin hayra yönlendirilmesi yapılabilir. Sözün yaygınlaştığı ortamlarda hakkı ve batılı ayırt edip insanların hakkı tercih etmeleri yönünde konuşmanın yönlendirilmesi gerekir. Aksi takdirde ortam bizi yanlışa yönlendirir.
Az ve öz konuşmak, etrafı bıktırmamak esastır. Çok konuşan insanların etrafında ve kendinde kayıplar meydana gelir farkında olmadan. Çünkü atalar sözü tam yerini buluyor: “Çok mal haramsız çok laf yalansız olmaz.” Dolayısıyla yönlendirme zorlaşır.
Sözün en önemli görevlerinden birisi de “tavır almayı” sağlamasıdır. Müslüman tavrını belli etmelidir. Lafı eğip bükmeden söylemelidir. Neye niçin taraf ya da karşı olduğunu bilmeli, anlatmalı, bildirmelidir.
Bulunduğumuz toplumda ya da ikili diyaloglarda muhataba değer vererek konuşmak gerekiyor. “Sizin de belirttiğiniz gibi, diline sağlık, tam isabet… vb.” ifadeler sonrası sözümüzü etkileyici hale getirebiliriz, muhatabımız da bizi dinleyen birisi olur.
Sözümüze muhatap olan insanları yönlendirmek istiyorsak bizim de sözümüz ve özümüz bir olmalıdır. Kendi sözümüze kendimiz içten inanmalıyız. Söylediğine kendi inanmayan kişinin sözüne başkası da itibar etmez.
Müslüman, her ortam ve zamanda Kur’an ve hadis ölçüsünden ayrılmadan sözünü söylemelidir. Sözünün eri olmalı ve “o diyorsa doğrudur” güvenini sağlamak durumundadır. Bu durumda Müslüman kişinin sözüne inanılır ve söz muhatabı yönlendirir.
Söz ile tebliğ ve irşadın en önemli tarafı, söz söyleyenin kendi sözlerinin canlı yöneleni olması ve sözün yönlendirici gücünü kullanmalıdır.
Kalın sağlıcakla…