KAPAK – Şeytan ve Hileleri

Rabbimizin secde emrine itaatsizliğinden bu yana kıyamete kadar sürecek mücadelemiz başladı şeytanla. “Hani biz meleklere: Adem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu.” (Bakara, 34)
Şeytanın, insanlığa savaş ilanı Araf suresinde şöyle bildiriliyor: “Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.” (Araf, 16)
Yaratıcımız bu mücadelede bizi yalnız bırakmayıp; şeytandan bir vesvese gelirse hemen Rabbimize sığınmamızı (Araf, 200; Fussilet 36) ve vekil olarak Rabbimizin yeteceğini (İsra, 65) müjdelerken, tuzaklarına düşmememiz için şeytanı birçok ayette tanıtmıştır.
Kur’an’ da “Şüphesiz, kışkırtılıp saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur.” (Hicr, 42) ve “İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise tağut yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.” (Nisa, 76) buyruluyor.
Şeytanın zorlayıcı gücünün olmamasına ve tuzağının zayıf olmasına rağmen, çağımızda insanların akın akın bu tuzaklara yakalandığını ve dinden uzaklaştığını görüyoruz. Aklıma şu geliyor; acaba “Biz mi şeytanı tanımıyoruz?” yoksa “Şeytan mı bizi çok iyi tanıyor?”
Tarih boyunca birçok insan düştü bu tuzaklara. Atamız Âdem aleyhisselam; şeytanın isyanına bizzat şahitken, şeytanın düşman olduğu hakkında Rabbimiz tarafından uyarılmışken, üstelik Allah’a karşı isyanı zerre kadar aklından geçirmezken yine de düştü tuzağa. Şeytanın tuzağı zayıf fakat mücadelesinde ısrarlı ve bizi çok iyi tanıyor! Neyi istediğini ve neyi istemediğini biliyor ve bu doğrultuda zayıf noktalarımızı yerinde kullanıyor. Nice Aliler, Haticeler, Ayşeler geçti onun ellerinden… Ebu Cehil’e, Ebu Leheb’e sunduğu taştan, tunçtan putları önümüze getirip “Hadi tapın bakalım!” diyecek kadar saf değil. Her yüzyılda yeni putlar, sistemler, şahıslar, ideolojiler sunuyor önümüze. Şimdi şeytanın tuzaklarını tanımaya çalışalım:
Sonsuzluk Arzusu: Şeytan ilk planda Hz. Âdem ile Hz. Havva’ya verilen bekâ hislerini kullandı. Evet, insan sonsuzluk için yaratılmıştı; ancak Allah Teâlâ henüz sonsuzluk emrini vermemişti. Yasak ağacın meyvesinin sonsuzluk vereceği düşüncesi, şeytanın en gözde hilesi olacaktı. “Şeytan, kendilerinden örtülüp gizlenen çirkin yerlerini açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması yalnızca sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” (Araf, 20) sözleriyle aldattı onları. Ayrıca şeytanın “ölümü tatmayıp, insanların dirilecekleri güne kadar izin istemesi” (Araf, 14) de gösteriyor ki, şeytan da sonsuzluk arzusu içindeydi.
Vesvese: Cevher taşıyan araca haydutların saldırdığı gibi şeytan da mü’minin iman taşıyan gönlüne saldırır. Esasen vesvese imanın kuvvetinden gelir. Çünkü şeytan, Allah Teâlâ’dan bihaber, boş kalple uğraşmaz. Vücut, nasıl ki mikrop karşısında rahatsızlık hissederse, kalp de şeytanın verdiği vesveseden dolayı huzursuz olur. “Sinsice, ‘kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran’ vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas’tan Allah’a sığınırım). (Nas, 4-6)
Boş Vaat ve Kuruntular: Gerçekleri örtmenin en etkili yolu yalandır. Şeytan yalanla, boş vaatlerle insanları kendi tarafına çekmeye çalışır. Daha iyi bir statü, kısa yoldan zenginlik, daha rahat hayat, eğlence, cinsellik vaat eder. “(Şeytan) Onlara vaatler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey vaat etmez.” (Nisa, 120) Şeytan ahirette, yalan söylediğini ve vaatlerinin boş olduğunu kendisi de itiraf edecektir. (İbrahim, 22)
Şirk: Şeytan, mü’minlere şirk koşturmak için türlü tuzaklar kurar, uygulamak için fırsatlar bekler. Bazen makamı, bazen kadınları, bazen parayı, bazen ideolojileri kullanmayı dener. “Senin başarın!”, “Sen yaptın!” gibi sözlerle kişiyi, Allah’ın kontrolü dışında kendi gücü olduğuna inandırmaya çalışır. “Onlar, O’nu bırakıp da (bir takım) dişilere taparlar. Onlar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar.” (Nisa, 117)
Biri Doğru Diğeri Yanlış İki Önerme: Doğru mantığın gölgesinde yanlış mantığı kabul ettirme. “(Allah) Dedi: Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan neydi? (İblis) Dedi ki: Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” (Araf, 12) Yaratılış ile ilgili kısım doğru iken üstün olduğunu söylemesi yanlış önerme. Günümüzde “Paraları evde bırakıp hırsıza mı kaptıralım?” ya da “Eski arabayla uğraşana kadar krediyle yenisini alır, azar azar ödersin” söylemleri gibi…
Suçu Başkasına Atma: İşlenen suç karşısında alınacak tavır Hz. Âdem gibi (Araf, 23) ya da Hz. Yunus gibi (Enbiya, 87) suçu kabullenip Allah Teâlâ’dan af dilemek yerine suçu başkalarında arama da bir başka şeytan taktiği. “Dedi ki: Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.” (Araf, 16) Ayetinde şeytan kendi hatasından Allah Teâlâ’yı sorumlu tutuyor. Bizim de çocuklarımızın isyanlarından televizyonu sorumlu tutmamız, dünya Müslümanlarının çektikleri zulümlerden ABD ve İsrail’i suçlamamız gibi…
Uzun Emeller: Şeytan insanın önüne uzun hedefler koyar. Birine ulaşsa dahi yerine daha yükseğini koyarak tüm ömrünü ona adamasını sağlamaya çalışır. Cennet olması gereken emelimizi; içine bir türlü sığamadığımız evlere, modeline karar veremediğimiz araçlara, dükkâna eklenecek üç-beş fazla tereğe, doyuramadığımız nefislere dönüştürmüşüz… “Şüphesiz, kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra, gerisin geri (küfre) dönenleri, şeytan kışkırtmış ve uzun emellere kaptırmıştır.” (Muhammed, 25) Şeytan, çizdirdiği günah programlarıyla da tevbeyi geciktirir. “Daha yaşım genç, ileride kılarız namazı nasıl olsa”, “Hele çocukları evlendirelim gideriz Hacca” gibi söylemler de bu programın meyveleri.
Şükrü Engelleme: Allah Teâlâ’nın birçok ayette anlattığı, önemle hatırlattığı şükür, şeytan taktiklerinde liste başlarında yer alır. Şükreden insan, nimeti verenin kim olduğunu anlar ve O’nun karşısında haddini bilir. “Rabbiniz şöyle buyurmuştu: And olsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve and olsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim, 7) Allah Teâlâ’ya şükretmemiz için sayısız sebebimiz varken, şeytan azabına insanı da ortak etmek için şükürsüzlüğü emretmektedir.
Allah ile Aldatır: Şeytanın cüretine bakın ki kulu Rabbi ile aldatıyor. Müslümanların, Yaratıcısı hakkında beş dakika konuşacak bilgisi olmayınca, Allah’ı anlatmak şeytana kalıyor. “Allah büyüktür, affedicidir; kıyafete, kazanmaya, harcamaya karışmaz” deyip nice günahın temellerini attırırken; diğer yandan “Sen artık cehennemin odunusun, Allah seni affetmez” diyerek tevbe kapılarını kapatır. “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın.” (Fatır, 5)
Fahşayı Emreder: Fahşa (her konuda) aşırılık demektir. Mal biriktirmede, bilgi yüklenmede, sevgide, arzu ve isteklerde… Hâlbuki hepsinin bir sınırı vardır. “O size yalnızca kötülüğü ve fahşayı, Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara, 169) Günümüzde freni boşalmışçasına mal ve evlat sevgisi, Rabbimizin yasaklarını hiçe sayarcasına kadın-erkek karışık ortamlar, evlilik dışı ilişkiler şeytanın bu tuzakları ne sıklıkta kullandığını ispatlıyor.
Fakirlikle korkutur: Allah için harcama yapmak zahiren malın eksilmesi demektir. Şeytan insanın bu zaafını bildiği için insanı uzun ve rahat bir hayat için fakirlikle korkutur. Böylelikle mü’minleri infaktan engellerken onlara hırsızlık, cimrilik ve ahlaksızlığı emreder. “Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size hayâsızlığı emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaat ediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.” (Bakara, 268)
Kibir ve Gurur: Şeytan, lanetlenmesine sebep olan kibir ve gururu insanlara da telkin ederek cehenneme onları da çekmeye çalışır. “(Allah) Dedi ki: “Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?” (Sad, 75) Fakirlerin davet edilmediği sofralar, hiyerarşik düzene sokulmuş akraba ve komşuluk ilişkileri, Allah için verilen selamın dahi kimden geldiğine bakılması bu mantığın bir eseridir.
Yapılan İşi Süslü Göstermek: Şeytan, insanlara reklamını yaptığı her şeyi sanki ona ulaşınca tatmin olacakmış gibi sunar. Dünyayı cennetleştirme hırsına kapılan nice toplumlar, Allah’ın yüklediği fıtrata rağmen, şeytanın süslemeleri sonucu helak olup gittiler. “Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, and olsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.” (Hicr, 39)
Haramlara yönlendirme, ibadetten alıkoyma: Şeytan apaçık haramı emrederken, Allah rızası için yapılan her ibadetten alıkoymaya çalışır. “Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Maide, 91) “Daha gençsin” diye başlayan sözlerle ibadetten engellerken; “Bunu herkes yapıyor” diye haramı empoze edip toplumu zehirliyor. İçki, kumar vs. pisliklerle de Müslümanların kardeşliğine, muhabbetine zarar veriyor.
Tüm bu taktiklerin yanı sıra: Allah Teâlâ’nın düşmanlarına sevgi beslemeyi (Mümtehine, 1), gereksiz ayrıntılara dalmayı (Bakara, 71), İsrafı (İsra, 26-27) emreder. Bazen de ibadetleri gösterişe çevirerek alınacak mükâfatı engeller (Bakara 264).
Şeytan bu tuzakları sırat-ı müstakim üzerine oturup insanların dört bir yanından yaklaşarak uygular. Onların önlerinden yaklaşıp onları gelecek kaygısı ve fakirlikle korkuturken, dünyayı tek hedef haline getirip ahireti unutturur. Sonra arkalarından yaklaşıp tarihleriyle, kültürleriyle bağlarını koparmalarını ya da “Biz atalarımızın izindeyiz, onlardan böyle gördük” diyerek atalarının yaptıkları yanlışları görmelerini engeller. Sollarından yaklaşıp günahı apaçık teşvik ederken, sağlarından yaklaşıp (Müslüman için en tehlikeli olanı) Müslümanlara dinlerini başka bir din olarak gösterir. Müslümanlara, yaptıkları hataları din çatısı altında yaptırırken; kutsal bir savaş anlayışıyla birbirlerini kırdırır. “Dedi ki: Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Araf, 16-17)
Şeytanın serüveni, iblisin ilahî huzurdan kovulmasıyla başladı ve muhakkak cehennemde son bulacak. Şeytan, gideceği cehenneme insanları sürüklemek için bu kadar uğraşırken; insana ne oluyor da vaat edilen cennet karşısında vurdumduymaz davranıyor?
“Allah’ın mesajını görmezden gelen kimseye bir şeytan tahsis ederiz; artık bu onun arkadaşıdır. Kendilerini doğru yolda zannederken bu şeytanlar onları yoldan saptırıp dururlar. Sonunda o kişi bize gelince -şeytana hitaben- ‘Keşke seninle aramız doğu ile batı kadar uzak olsaydı!’ der. Ne kötü arkadaş!” (Zuhruf, 36-38) diye iş işten geçip de yakınanlardan olmamak için Kur’an ve Sünnet merkezli bir hayat yaşamak, Rabbimize sığınıp O’na tevekkül etmek zorundayız. İşte o zaman insanları aldatıp cehenneme sürüklemek şeytan için bir kuruntu olacaktır.