KAPAK – Saat’ül Usra

‘’And olsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz…’’ (Âl-i İmran, 186)
İnsanoğlu bu fani dünyaya imtihan için gönderilmiştir. Bu gerçek, insanlığın varlığından beri böyledir. Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminin zorlu imtihanlarından birisi de Tebük Seferidir. Yani zorluk seferidir (Gazvet’ül Usra).
Tebük seferi tabiri caizse bir turnusoldür. Münafıkları ve samimi Müslümanları ortaya çıkaran, onları ayırt etmemizi sağlayan bir ayraçtır.
İmtihan gerçekten zordu. Zor zamanda (Saat’ül Usra) çok uzun ve meşakkatli bir sefere çıkılacaktı. Medine’de kuraklığın ve kıtlığın hüküm sürdüğü bir sene idi. İnsanların yıl boyunca emek verdiği, bakımını yaptığı, büyük beklentilerle kazanç elde etmeyi umduğu hurmaların hasat zamanı gelmişti. Hurmalar hasat edilecek ve bir yıllık emek karşılık bulacaktı. Medine’de yılın en sıcak günleri idi.
İşte böyle bir zamanda sefer çağrısı yapılıyordu. Hurmaları ve diğer hasat edilecek ürünleri tarlada, bahçede, ağacında bırakıp, alın terinizi, emeklerinizi bırakıp, kavurucu sıcakta 700 km ötedeki Tebük’e -belki de yaya olarak- sefere çıkmanız isteniyordu.
Kendimizi bir an için o zamanda yaşayan, bu çağrıya muhatap olan birisi olarak düşünelim. Ne yapardık acaba? Nasıl bir cevap verirdik Allah’ın Resulüne? (s.a.v.)
‘’Anam babam sana feda olsun Ya Rasulullah! Senin yolun bizim yolumuzdur. Canım da malım da senin yolundadır. Elimden gelenin en iyisini yapmaya hazırım Ya Rasulullah’’ der miydik? Ya da mazeretler mi aklımıza gelirdi? Ben olmasam da olur, mu derdik. Nasıl olsa Müslümanlar galip gelir, diye şeytan sağımızdan gelip bizi kandırır mıydı? “Ben gidersem bahçeler dolusu hurma ağacı telef olur? İsraf olur, yazık olur meyvelere” gibi düşünceler bizi ağırdan almaya mı iterdi? Bilemiyorum. O zamanda olsak biz ne yapardık?
‘’Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise ona hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.’’ (Tevbe, 38-39)
Yoksa Allah Muhafaza ‘’Siz gidin savaşın. Bu sıcakta ben bir yere gitmem. Çalışıp emek verdiğim hurmaları, malımı, mülkümü, çocuklarımı burada bırakıp canımı tehlikeye atamam’’ diyenlerden mi olurduk?
Bu sefer gerçekten zordu. Her yönüyle insanın dayanma sınırlarını zorlayan bir seferdi. Efendimiz (s.a.v.) önceki seferlerinde nereye, hangi yöne gideceğini ilan etmezken bu seferde bildirmişti. İnsanların bu sefere her yönüyle hazır olmasını istiyordu.
Tebük seferine Medine etrafındaki kabilelerden gelenlerle beraber 30 bin kişilik büyük bir Müslüman ordusu toplandı. İmtihanı kazanan 30 bin kişi. Kıtlık nedeniyle askerin birçoğunun teçhizatı tam değildi. Malıyla cihad eden Müslümanlar orduyu donatmaya çalıştı. Kadınlar bilezik, küpe ve süs eşyalarını verdiler. Hz. Ebubekir malının tamamını, Hz. Ömer yarısını bağışladı. En büyük bağışı ise Hz. Osman yaptı. Bütün silah ve teçhizatı ile birlikte 300 deve ve bin dinar bağışladı. Bu büyük bağışı sebebiyle Hz. Peygamber ellerini açıp:
“Allah’ım, ben Osman’dan razıyım. Sen de razı ol.” diye dua etmişti.
Rabbimiz onları nasıl müjdeliyor:
‘’Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Allah, onlara içinde ebedî kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur.’’ (Tevbe, 88-89)
Her zaman olduğu gibi bir de nasipsizler vardı: Münafıklar. Bir kısmı en baştan kendilerince mazeret sundular. Bazısı ordu daha Medine’den ayrılırken Seniyyetül Veda’dan (Veda Tepesinden) reisleri ile döndüler. Bazıları ise ordu içinde kalarak ordunun moralini bozmaya gayret etti. Bozgunculuk yapmaya çalıştı. Rabbimiz Tevbe suresinde bunların tutum ve davranışlarını şöyle anlatıyor:
‘’Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fâsıkların kendileridir. Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini vaat etti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.’’ (Tevbe, 67-68)
‘’Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takvâ sahiplerini pekiyi bilir. Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkuları içinde bocalayanlar senden izin isterler.’’ (Tevbe, 44-45)
Tebük seferi Müslümanların saflarını daha da sağlamlaştırmasını sağladı. Bu seferin günümüze verdiği en önemli mesaj şudur:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe, 119)
Rabbim bizleri; imtihanlarını kazanan, Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olan ve her zaman doğrularla birlikte bulunanlardan eylesin. Amin.