KAPAK- Rasulullah’a aleyhisselam Muhabbet ve İttiba

Kıymetli bir hocamız tarafından, Allah Resulü (sav) ile ilgili bir yazı istenildiğinde, bunun zor bir iş olduğu düşüncesi gönlüme ağır gelse de tamam demiş bulunduğumdan, Allah Resulü’nün (sav) şefaatine vesile olması ümidiyle yazmaya karar verdim.
Zira O’nu (sav) anlatmak ve O’ndan (sav) bahsetmek bir başkasından bahsetmeye benzemez. Şairin ifadesiyle “Ya Resulullah senin meddahın (seni öven) Allah’tır”. Bizim ifadelerimiz her ne kadar bilineni tekrardan ibaret olsa da gayemiz; hikmet ehli bir zatın dediği gibi “Hepsinden iyisi Dosttan bahsetmektir” kelamı kibarına mutabaat etmektir.
Allah’ın Resulü’ne (sav) ittiba etmek, O’nu (sav) tanımak ile mümkündür. Ne kadar tanırsak öyle çok severiz. O’nu (sav) tanımak; hem ittibayı hem de muhabbeti kazandırır. Allah’ın Resulünü tanımak, sadece doğum ve vefat yılını bilmek, anne-baba adını ezberlemek değildir. Rasulullah (sav) insandır ama melekten üstündür. O’na vahyi getiren Cebrail ise de Cebrail’in geçemediği makamı geçmiştir. Ruhunu almaya gelen Azrail (as), müsaaden olursa ruhunu alacağım, senden önce kimseden izin almadım, sonra da kimseden izin almayacağım demiştir. “Muhammedun beşer lâ kel beşer, Bel hüve kel yâkuti beynel hacer” (Muhammed (sav) sıradan bir beşer gibi değildir. O, taşların arasındaki yakut gibidir.) Mevlamız, O’nun (sav) için “Nurlar saçan bir kandil’’ (Ahzab, 46) buyurmuştur. Kararan ve nurunu yitiren nefislerimiz ve cemiyetimiz ancak O (sav) kandilin saçtığı nur ile aydınlanacaktır. O’na (sav) ittiba ile prangalarını kırıp, hürriyete kavuşacaktır.
Hz. Ali’nin ‘’Vallahi biz Resulullah’a (sav), bir adamın kızgın çölde, soğuk suya olan iştiyakından daha çok iştiyak‘’ duyardık sözü; “ittibanın kemali, muhabbetin kemali iledir” kaidesini ne güzel özetler. Yani kim çok severse, o çok benzer.
“Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasulallah, Nasıl bilmem bu hicrana dayandım…
Cemalinle ferahnak et ki (Cemalini göster ki) yandım Ya Rasulallah”
Böyle bir aşık yüreğin, Resulullah’a (sav) ittiba etmesi zor olmasa gerektir. Zira seven sevdiğine benzer. İttiba; Arapçada sıfatın, mevsufa 4 cihette benzemesi gibidir. Zira sıfat, her bakımdan ismin rengine ve özelliklerine büründüğü gibi Resulullah’ı (sav) seven de her cihetle kendinden soyutlanır ve sevgilinin rengine boyanır ve hususiyetlerine bürünür. İtikatta, ibadette, muamelatta ve ahkamda Rasulullah’a (sav) tabi olur. Yani itikadını O’nun (sav) gibi belirler, ibadetlerini O’nun (sav) gibi yapar, ahlaken O’nun (sav) gibi yaşar ve hükümde, kararında O’nun (sav) gibi davranır.
Veysel Karani’nin, Resulullah’ın hangi dişinin Uhud’da şehid olduğunu bilmediği için bütün dişlerini söktürmesi bize öğretir ki seven sevdiğinde yok olur, muhabbetsiz ittibanın ancak kuru bir iddia olduğunu ortaya koyar. ‘’De ki; eğer Allah’ı sevdiğinizi iddia ediyorsanız bana uyun ki (ittiba edin ki) Allah da sizi sevsin ve günahlarınız bağışlasın’’ (Âl-i İmran, 31) ayeti şu hakikati ifade eder ki din, bize akıl kaynaklı değil nakil (vahiy yani Kur’an ve Sünnet) kaynaklı gelmiştir. Akıl, nakli (vahyi) anlamak içindir, onu sorgulamak ya da kritiğini yapmak için değildir. Allah’ın bizi sevmesi, bizim kuru iddialarımızla ve kendimizce Allah’a ulaşmak adına yaptığımız fevri fedakarlıklarımızla olmayacaktır. Muhabbetullahın gönülde neşvü nema bulması ancak Allah’ın Rasulüne (sav) ittiba ile olur. Bu realiteyi idrak edemeyen birçok manevi yol, bidat ve hurafeye dönüşmüş ve batıl bir yol haline gelmiştir. Yine birçok manevi yol ve müessese evvelinde Resulullah’a ittiba ile Hâdi sıfatının tecellisi olmuşken, ne yazık ki sonraları Resulullah’tan kopuş ile çok farklı bir noktaya evrilmiştir.
“Muhabbetten Muhammed oldu hasıl Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl”. Muhammed (sav) olmadan yaşanan dini bir hayatta; ne şeriat anlaşılır ne tarikatta yol alınır, ne marifet elde edilebilir ne de bir kişi hakikatten dem vurabilir. Büyük Veli ve ikinci bin yılın müceddidi İmam Rabbani Hazretleri; “mana aleminde velileri gördüm, nuru en ziyade olanlar, dünyada sünnete en ziyade ittiba edenlerdi” demiştir. Kişide ittiba çoksa nur çok, ittiba yoksa nur yoktur.
‘’Ümmetimin bozulduğu bir zamanda kim benim sünnetime sıkıca tutunursa ona yüz şehid ecri vardır‘’ ve “Kim bizim şu gittiğimiz yol dışında bir yol edinirse bizden değildir ve o red olunmuştur‘’ hadis-i şerifleri sünnetin, Allah’ın katındaki kıymetini ifade ettiği gibi yüz çevirenlerin de acı akıbetini haber verir. İslam’da; manevi haller, müjdeci rüyalar, keşif ve kerametler, ilham ve marifetler olsa da aslolan istikamettir. İstikamet de sünnet üzere yaşamaktır.
Cüneyd-i Bağdadi, öldükten sonra rüyada kendisine sorulan ne alemdesin sorusuna cevaben ‘’Bütün keşifler, haller, marifetler gitti, sünnet üzere gece kıldığımız iki rekat teheccüd namazları kaldı‘’ demiştir. Kur’an’da Muhammed suresinden sonra Fetih suresinin gelmesi çok hikmetlidir ki maddi ve manevi fetih peşinde olanların Resulullah’a (sav) ittiba etmesi gerektiğini öğretir. Muhammed’e (sav) ittiba etmeden fütuhat olmaz demektir. Resulullah’a (sav) ittiba edenler, yerden o kadar yükselmişlerdir ki “ashabım gökteki yıldızlar gibidir” müjdesine nail olmuştur.
Çukur seviyede olan toplumların, göklerde bir yıldıza dönüşebilmeleri ve o aleme ulaşabilmeleri de yine O’na muhabbete ve ittibaya bağlıdır. Büyük alim ve veli olan, Resulullah’a adım adım ittiba etmek sevdasında ve gayretinde olan Molla Cami bir şiirinde; “Ya Resulallah, duydum ki ashab-ı kehfin köpeği cennete girecekmiş, O cennete girsin de ben cehenneme mi gireyim, O kıtmir ki ashab-ı kehfin köpeği ise ben de senin ashabının köpeğiyim demiştir.‘’
İşte ilimde ve velayette çok mümtaz olan Molla Cami’nin bu imtiyazındaki ve büyüklüğündeki sır, Resulullah’a (sav) muhabbet ve O’na (sav) adım adım ittiba etmek sevdasıdır. Medine ziyaretinde ayaklarını Ravza’ya doğru uzatan birini gören Şair Nâbi;
‘’Sakın terk-i edebden kuyi mahbubi Hüdadır bu, Nazargah-ı ilahidir makam-ı Mustafa’dır bu” demiştir (Sakın Resulullah’ın (sav) ravzasına doğru ayaklarını uzatma, zira o ravza ki Allah’ın nazar ettiği Muhammed aleyhisselamın makamıdır). İşte seven kişi, sevdiğine kendi ittiba ettiği gibi başkasının da ittiba etmesini ister, şair Nabi örneğindeki gibi.
Hülasayı kelam; siyer ve siret ile ilgili kitaplar mutlaka altı çizilerek okunmalı ve ders olarak mütalaa edilmelidir ki gayrimüslimlerin dahi okuyunca hayran kaldığı O kutlu Nebi tanınsın ve dünyanın en büyük 100 şahsiyeti sıralamasında 1. sırayı neden Peygamberimize verdikleri anlaşılsın ve en azından ‘’Senin zamanında yaşayamadığım için üzgünüm Ya Muhammed ama huzurunda kemal-i hürmetle eğiliyorum‘’ diyen Alman Devletinin kurucusu Bismarck kadar tanıyabilelim Peygamberlerin Efendisini (sav).