KAPAK – Okumayı Biliyor muyuz?

Bismillahirrahmanirrahim.
1. Yaratan Rabbinin adını oku!
2. O, insanı bir asılı varlıktan (embriyodan) yarattı.
3-5. Oku! Kalemle yazmayı öğreten ve insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ahlaken ve itikaden bozulmuş bir toplumun içinde yaşıyordu. Günümüzden 1500 yıl öncesine gidersek zenginin ya da sülalesi kalabalık olanın her daim güçlü ve haklı olduğu ve kanunların bunlar için geçerli olmadığı bir yapı görürüz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve bir avuç hanif inanca sahip Müslüman, böyle bir ortamdan etkilenmemenin mücadelesi içindeydiler. Hz. İsa aleyhisselamdan itibaren 500 yıllık bir ilahi vahiy kesintisi vardı.
Vahiy kıtlığı, doğru bilginin olmaması sıkıntısı yaşanıyordu. Böyle bir ortamda Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir arayış içindeydi. Arayışı Hira’ya götürdü Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemi. Hira, Mekke’deki olumsuzluklardan sıyrılmanın, içe dönmenin, tefekkür etmenin en güzel mekânıydı. Mekân olarak belki çok özelliklere sahip değildi ama barındırdığı mana çok farklıydı.
1500 yıl önce de insanlar bir şeyler okuyorlardı. Ticareti okuyorlardı, putları okuyorlardı, şiir okuyorlardı, Darün Nedve’de işlerine gelen ne varsa onları okuyorlardı. Ama bu okumalarında şirk vardı. Kendilerince bir rableri vardı. Lat adına, Uzza adına, Menat adına okuyorlardı.
Şöyle bir tefekkür edelim: Kâinatın sahibi olan Allah Teâlâ, yarattığı kullarına vahiy gönderdi. Vahyi farklı bir kelime ile değil de “oku” ile başlattı. Ama bu okuma Rabbimizin adına olacaktı ve o rab herhangi bir rab olmayacak, bizleri yaratan Rab olacaktı. Her bir vahiy kelimesi üzerinde çokça durulması gereken özellikte. Vahyin indirilmeye başlaması gerçekten çok büyük bir hadise. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin nübüvvet ile vazifelendirilmesi, bu vazifenin beraberinde getirdiği ağırlık ve bunu taşıyabilmek apayrı bir husus. Ve Rabbimizden gelen ilk ilahi beyanlar üzerinde dikkatle durulması gereken emirler.
Okumak: Yazılı bir metnin harflerini tanıyarak ne yazıldığını anlamak, kıraat etmek, tilavet etmek, yazılı bir metnin muhtevasını kavramak, öğrenmek, gibi anlamlarla açıklanıyor. Ama ilk vahiydeki ‘oku’mayı açıklamaya yetmiyor. Çok basit kalıyor. Bizim ayetlerdeki manayı tam anlamamız mümkün olmuyor bu şekilde.
Peki, bizler neyi okuyacağız? İkram sahibi olan ve bizleri bir nutfeden yaratan Rabbimizin adına bizlere okuma yapmamız emrediliyorsa bu okumalarımız bizleri nereye ulaştırmalı?
Okuma eylemimizin başında bizleri yaratan Rabbimiz adına okuyacağımızı, bu şekilde ilim sahibi olacağımızı, ilim ile birlikte Rabbimizi tanıyacağımızı yani marifete ulaşacağımızı, Rabbimizin kudreti yanında bizlerin bir hiç olduğunu anlayacağız. Eğer ki hiç olduğumuzu anlamazsak, okuma işini yaparken Rabbimizin adına okumazsak belki nefsimizin, belki kendimizi bir şey zannetmenin ya da yanlış okumanın sonucunda namaza, ibadete yaklaşamayacağımızı bilmemiz gerekir.
Kâinatı okuyacağız.
Rabbimizin ‘ol’ emriyle günümüzden 14,5 milyar yıl önce yaratılan, hiçbir şeyin rastgele olmadığı, her şeyin bir ölçü ve hesapla olduğu kâinatı okuyacağız. Gökyüzüne gözlerimizi çevirip bakacağız. Herhangi bir kusur göremeyeceğiz.
Güneşe bakacağız. Dış yüzey sıcaklığının 5500 santigrat derece, çekirdek sıcaklığının 16,5 milyon santigrat derece olduğunu okuyacağız ve cehennem ateşinden Rabbimize sığınacağız. Güneşin milyarlarca yıldır nasıl kendi kendine ısı ürettiğini düşüneceğiz ve bu düşüncenin sonucunda Rabbimize ulaşacağız. Güneş, Dünya’dan kat kat büyük. Aralarında manyetiksel bir bağ var. Uzaklıkları şaşmadan belli bir ölçü ile.
Diğer gezegenler ve yıldızların kâinattaki boşlukta nasıl durduklarını, nasıl olup da dünyaya çarpmadıklarını, dünyanın atmosfer tabakasının nasıl muhteşem dizayn edildiğini okuyacağız.
Samanyolu galaksisi içerinde yaklaşık 200 milyar yıldızın olduğunu, kâinatta da Samanyolu galaksisi gibi yüzbinlerce galaksi olduğunu ve kâinatın hala büyümeye devam ettiğini okuyacağız. Bu muazzam büyüklüğü Rabbimizin idare ettiğini ve bizlerin bu büyüklük içerisinde yok denecek kadar küçük olduğumuzu okuyacağız. Ama bu muazzam büyüklük içerinde Rabbimizin bizlere ‘kulum’ dediğini okuyacağız ve namaz kılıp secdeye yaklaşacağız.
Kendimizi okuyacağız.
Şeyh Galib’in insanı özetleyen sözlerine kulak vereceğiz:
“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen,
Merdüm-i dide-i ekvan olan âlemsin sen.”
Bir insan vücudunda ortalama 20 trilyon hücrenin olduğunu,
96 km uzunlukta kan damarının bulunduğunu,
günde 100 bin kere atarak 9.000 litre kan pompalayan bir kalbimizin bulunduğu,
dakikada 100 bin mesaj alan/gönderen bir beynimizin olduğunu,
75 km uzunlukta sinirlerimizin, her gün 11 bin litre hava alan ciğerlerimizin,
her 5 dakika bir tüm vücudun kanını temizleyen iki böbreğimizin,
7 metre ince, 2 metre kalın bağırsağımızın,
230 adet kemiğimizin,
50 bin farklı kokuyu tanıyabilen bir burnumuzun,
10 bin lezzeti tadabilen bir dilimizin,
576 mega piksel kalitede iki gözümüzün bulunduğunu ve maddi manevi daha pek çok duyguya sahip olduğumuzu okuyacağız. Aslımızın atılmış bir su olduğunu -ki bu su mikroskoplar altında ancak görülebiliyor- annemizin karnında çeşit çeşit evrelerden geçtikten sonra, şekilden şekle girdikten sonra dünyaya geldiğimizi ve bize gerekli olan nimetlerin bizlerin istifadesine sunulduğunu okuyacağız. Ve Rabbimizin ne kadar ikram sahibi olduğunu göreceğiz. Bu okumanın sonunda da ister istemez namaza, ibadete yönelip Rabbimize secde ile yaklaşacağız.
Toprağı okuyacağız.
Nebatatı okuyacağız.
Hayvanatı okuyacağız.
Dağları okuyacağız.
Ummanlardaki balıkları okuyacağız.
Rabbimizin bizim üzerimizde mutlak irade sahibi olduğunu bileceğiz. O ne tasarrufta bulunmak isterse öylece bulunacağını bileceğiz. Bizlerin herhangi bir nesneye sahip olduğumuz gibi değil. Bizler arabaya sahibizdir ama yola çıktığımızda belirlenen kurallara uymak zorundayız. Demek ki bizler tam sahip değiliz. Ama Rabbimiz kâinatın tam sahibidir.
Kalemi okuyacağız. Medeniyetlerin başlangıcının kalem ile olduğunu, kalem ile kalıcılığının sağlandığını, kalem ile kitapların oluşturulduğunu ve kalemin üzerine yemin edilen bir nimet olduğunu…
Velhasıl bizler şu yaşadığımız ortamdaki olumsuzluklardan kurtulma arayışları içerindeysek kendi iç dünyamıza, Hira’mıza dönmeliyiz. Çünkü ilk vahyolunan 5 ayette Rabbimiz ilim ile alakalı 6 kelime bildirmiştir: 2 kez ikra, 2 kez alleme, 1 kez kalem,1 kez de ya’lem. Doğru ilmin yolu gösteriliyor bizlere. Bizleri bir kan pıhtısından yaratan, bizlere kalemle yazmayı öğreten ve ikram sahibi olan Rabbimizin adına okuyacağız. Doğru bilgi bizleri doğru düşüncelere yönlendirecek, doğru yönlenmelerimizin sonuncunda doğru uygulamalar yapacağız. O zaman vahyin ta başına dönelim. Sıfırdan başlayalım. Haydi, “İkra” o zaman!!!