KAPAK – Namazı Dosdoğru Kıl

KAPAK – Namazı Dosdoğru Kıl

“Yavrucuğum, namazını özenle kıl…” (Lokman suresi, 17.ayet)

Rifâa İbn Râfi’ radıyallâhu anh anlatıyor: “Biz mescidde iken bedevî kılıklı bir adam çıkageldi. Namaza durup, hafif bir şekilde (yani rükünleri, tesbihleri kısa tutarak) namaz kıldı. Sonra namazı tamamlayıp Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a selam verdi.

Efendimiz, selamını aldı ve “git namaz kıl, sen namaz kılmadın!”buyurdu.

Adam döndü, (tekrar) namaz kılıp geldi, Rasûlullah’a selam verdi. Aleyhissalâtu vesselâm, selamına mukabele etti ve:“Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!”dedi.

Adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi yaptı, her seferinde aleyhissalâtu vesselâm:“Dön namaz kıl, zîra sen namaz kılmadın!”dedi. Halk korktu ve namazı hafif kılan kimsenin namaz kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi.

Adam sonuncu sefer: “Ben bir insanım, isabet de ederim, hata da yaparım. Bana (hatamı) göster, doğruyu öğret!” dedi.

Aleyhissalâtu vesselâm: “Tamam. Namaza kalkınca önce Allah’ın sana emrettiği şekilde abdest al. Sonra (ezan okuyarak) şehadet getir. İkâmet getir (namaza dur). Ezberinde Kur’ân varsa oku, yoksa Allah’a hamd et, tekbir getir, tehlîl getir, sonra rükûa git. Rükû hâlinde itmi’nâna er (âzâların rükûda mûtedil halde bir müddet dursun). Sonra kalk ve kıyam hâlinde itidâle er, sonra secdeye git ve secde hâlinde itidale er, sonra otur ve bir müddet oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk. İşte bu söylenenleri yaparsan namazını mükemmel (kılmış olursun). (Bundan bir şey) eksik bırakırsan, namazını eksilttin demektir.”

Gerek Hz. Lokman’ın oğluna öğütlerimde gerekse Efendimizin aleyhisselam hadislerinde, İslam’ın en önemli ve en büyük ibadeti olan namazı özenle, hakkını vererek yani ta’dil-i erkâna riayet ederek kılmanın lüzumu üzerinde ısrarla durulmaktadır.

İnsan hangi işi yaparsa yapsın o işi ciddiye almalı, önemsemelidir. Hele bu iş bir de ibadet ise, en büyük ibadet ise, kâinatın sahibine karşı bir iş ise her şeyden daha çok önemsenmelidir.

Namazın dosdoğru kılınması için ayrıca;

Güzel bir abdest, güzel bir elbise de önemli olsa gerekir. İnsanın yaptığı iş, kazancının helal oluşu da namazı dosdoğru kılmak, kılabilmek açısından oldukça önemlidir.

Mevlana, Mesnevi’sinde namazı ne güzel tarif etmiş…

Tekbir ile namaza başlayan ve ayakta duran kul, Allah’ın huzûrunda hesap vermeye hazırlanan insan gibidir. Gözyaşı dökerek ayakta durmak, kıyâmet günü yeniden dirilerek kabirlerinden kalkmış kimselerin mahşer yerinde Allah’ın huzûrunda ayakta durmaları gibidir.

Kur’an okuma sırasında kul âdetâ Rabbiyle konuşmaktadır. Allah, kuluna verdiği nîmetleri hatırlatarak: “Sana verilen bu ömür süresince neler yaptın, ne kazandın, bana ne getirdin, ömrünü nerede harcadın? Rızkı, kuvveti nerede kullandın? İrâdeni, duyularını neye harcadın?” diye sorar.

Bu soruları düşünen ve yeterli cevap bulamayan kul, bu nîmetleri veren yüce Rabbinden utanır, günâhlarını düşünür, utancından iki büklüm rükûa varır.

Ayakta durmaya mecâli kalmadığından “Sübhâne Rabbiye’l-Azîm” diyerek Allah’ı noksan sıfatlardan tenzîh ile tâzîm eder. Ardından ilâhî emir gelir ve âdetâ denir ki:

“Başını kaldır da sorulan sorulara cevap ver.” İki büklüm olmuş kul hayâ ile ve utanarak başını kaldırır fakat dayanamaz, utancından bu sefer yüzüstü yere kapanır.

Secdede: “Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ” diyerek Rabbini hicâb duygusuyla tesbih eder.

Tekrar kendisine âdetâ şöyle denilir:

“Başını kaldır, yaptıklarından haber ver.” Kul bir kere daha başını kaldırır ama utancından tekrar yüzüstü kapanır. Hak Teâlâ tekrar “Başını kaldır, yaptıklarını birer birer haber ver” buyurur.

Allah’ın büyüklüğü ve heybeti karşısında acze düşen insan bu ağır yükle dizüstü ka’deye oturur.

Cenâb-ı Hak yine: “Verdiğim nimetlere nasıl şükrettiğini bana göster” deyince kul bu sefer yüzünü sağ tarafına çevirir, peygamberlerin ruhlarına ve meleklere selâm verir. Onlardan şefaat umar. Ayağının tökezlediğini ifade eder.

Peygamberler de selâm veren kula derler ki: “Çare ve destek dünyadaydı. Şimdi geçti. Orada hayırlı işler yapsaydın, ibâdet etseydin, olurdu.”

Kul bu sefer ümidini yitirmiş yüzünü sola çevirerek akrabalarından, dostlarından yardım diler. Onlar da ona: “Biz kimiz ki sana yardım edelim? Kendi cevabını Allah’a kendin ver” derler.

Çaresiz kalan kul ellerini açarak duâya başlar: “Allah’ım herkesten ümidimi kestim. Kulun evvel ve ahir başvuracağı ve sığınacağı sadece ve sadece senin rahmet ve mağfiretindir. Beni bağışla!”

Rabbim namazı layıkıyla kılmayı cümlemize nasip etsin…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.