KAPAK- Müslümanın Tebliğ Görevi

KAPAK- Müslümanın Tebliğ Görevi

İnsanların köle olarak alınıp satıldığı, yol güvenliğinin olmadığı, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, en kutsalları Kâbe’nin çıplak tavaf edildiği bir toplum…

Ve Allah Resulünün yirmi üç yıllık tebliğ sürecinin sonucu: Her biri yeryüzünde yürüyen birer yıldız derecesine ulaşmış altın bir nesil… Köle alıp satan insanlardan, köle azat etmede yarışan bir nesle; malın ana değer olduğu toplumdan, cihat ve şahadet kavramlarını şahıslarında özdeşleştiren yiğit insanlara; kız çocuklarını canlı canlı toprağa gömen cahillikten, cenneti annenin ayağına izafe eden bir topluma; helvadan putlara tapınan ve acıkınca yiyen bir şirk bataklığından, tevhidin örneği olup bin dört yüz yıldır anlatıla gelen örnek şahsiyetlere dönüştüler.

Allah Resulü yirmi üç yılda böyle bir nesli oluşturdu ve ayrıldı aramızdan. Sonra ne oldu o altın nesil, sahabeler? Kuşandıkları güzel hasletleri ile yaşayıp, güzel bir ölümle öldüler mi?

Tekrar Resulullah’ın tebliğ dönemine dönelim: Safa tepesi yakınlarındaki Darül Erkam gizli tebliğ döneminin merkezi olmuş, sahabeler burada öğrenmiş, öğrendiklerini birbirlerine aktarmışlardı.

Hazreti Bilal’e Mekke’nin Ebtah bölgesinde koca kayaları üzerine koyduran (sözde) efendileri çileden çıkaran, Bilal’in iman etmesinden ziyade, iman ettiği hakikati “Allahu Ehad” diyerek etrafındakilere haykırması, tebliğ etmesiydi.

Rahman suresini Kâbe’nin avlusunda müşriklerin bulunduğu ortamda okuyan Abdullah ibn Mesud canı pahasına tebliğ görevini yerine getirmişti.

Hazreti Ömer, kız kardeşinin evine baskına gittiğinde onları Kur’an okurken bulmuş, tüm azametine rağmen Ömer’in karşısına dikilen ve ellerindeki Kur’an ayetlerini Müslüman olmadığı için Ömer’e vermeyen eniştesi ve kız kardeşinin dik duruşları ve Ta-ha Suresi ayetlerini tebliğleri sayesinde Ömer, Hazreti Ömer makamına yükselmişti.

Velhasıl sahabeler öğreniyor ve öğrendiklerini tebliğ ediyorlardı. Allah Resulü’nün vefatından sonra tebliğ görevinden vazgeçmemişler, Âl-i İmran suresi 104. ayetinin gereğini yerine getirmişlerdi. “Sizden insanları hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüklerden alıkoyan bir topluluk olsun.”

Veda hutbesini yaklaşık yüz yirmi bin sahabe-i kiram dinledi. Oysaki Mekke-Medine civarlarında on bin kadar sahabe kabrinin varlığından söz edilmektedir. Yüz on bin sahabe, İstanbul’dan Çin’e, İspanya’dan Yemen’e dünyanın farklı bölgelerine giderek tebliğ görevini yapmışlardır.

TEBLİĞİ İHMAL ETMEK

İyiliği emredip kötülükten sakındırma, tebliğ etme sadece bir kesim insanın görevi değildir. Rabbimiz “Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.” (Enfal, 25) buyurmaktadır. Fitnenin yani “toplumun içinde imanın, ahlakın bozulması, baskı, kargaşa, hukukun çiğnenmesi” ya el birliğiyle engellenecek ya da bunun sonucunu hak edenlerin yanı sıra, bu işe sessiz kalanlar ve görevini yerine getirmeyenler de çekecektir.

Allah Resulü aleyhisselam şöyle buyuruyor: “Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlal edenler, bir gemiye binmek üzere kura çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdir. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: ‘Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz’ dediler. Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa hepsi birlikte batar, helak olurlar. Eğer bunu önlerlerse hem kendileri kurtulur hem de onları kurtarmış olurlar.”

Hadis-i şerif gösteriyor ki Allah’ın hudutlarına riayet edenler, bu hudutlara uymayanları uyarmaz, yapılması gereken her türlü mücadeleyi yapmazlarsa ortaya çıkacak olumsuz sonuçtan toplumun tamamen etkilenmesi kaçınılmazdır.

Üstelik “Biz anlattık, yine de bildiklerini yapıyorlar” demek gibi bir lüksümüz de yok. Hadis-i Şerifte, Allah Resulü aleyhisselam, İsrail oğullarından bahsederken:

“İlk zamanlar kötülük yapan birini görünce (o işi yapmaması konusunda) uyarıyorlardı. Ertesi gün o adamı aynı vaziyette gördüklerinde onunla yiyip içmek ve yanında oturabilmek için bir daha ikaz etmezlerdi. İşte o zaman Allah Teâlâ onların kalplerini birbirine benzetti.”

Efendimiz aleyhisselam bunları söylerken bir yere yaslanarak konuşuyordu. Birden doğruldu ve sözünü şöyle tamamladı:

“Ya siz de birbirinize iyi şeyleri tavsiye eder, kötülükten sakındırır, zalimin zulmüne mâni olursunuz yahut da Allah Teâlâ kalplerinizi birbirine benzetir, İsrail oğullarına lanet ettiği gibi size de lanet eder.”

Ashab-ı kiramdan Ebû Hureyre (ra) tebliğ sorumluluğunu, naklettiği hadiste şöyle anlatır:

(Ashab-ı kiram arasında şu hakikati) Duyardık: “Kıyamet gününde bir kişinin yakasına hiç tanımadığı biri gelip yapışır. Adam şaşırır ve: “Benden ne istiyorsun, ben seni hiç tanımıyorum ki” der. Yakasını yapışan kişi de: “Dünyada iken beni hata ve çirkin işler üzerinde görürdün de ikaz etmez, beni o kötülükten alıkoymazdın” diyerek ondan davacı olur.

GÜNÜMÜZDE TEBLİĞ

Günümüzde toplumun, tüm zamanlardan daha fazla ihtiyacı var tebliğe. Allah Resulü gelmeden önce toplumun sapkınlığı puta tapmakken, günümüzde Ateizm, Deizm bir yandan; namazsız Müslüman, bencillik, akademik ilim, sanal alem, moda vs. derken kafaları ve duyguları karmaşık insanlarla dolu bir toplum olduk. Bu durumdan kurtuluşun da reçetesi şüphesiz Kur’an ve sünnetle olan bağlarımızı yeniden kuvvetlendirmek olacaktır.

İçinde bulunduğumuz bu Modern Çağda tebliğ yüz yüze devam etse de çoğunlukla kitleleşmiş durumda. Doğru kullanıldığında faydalı olacağı konusunda hiç şüphemiz olmasa da internet aracılığıyla yapılan tebliğ, bilgiyi vermekle beraber yapaylığı da beraberinde getirmekte ve zaman zaman ruhtan uzak kalmakta. Kısa zamanda daha çok insana ulaşmak gibi bir faydası olsa da yayını yapan sitenin güvenilirliği de oldukça önemli.

“Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir.” (Zariyat, 55) ayeti hangi asırda olursak olalım insanların tebliğe muhtaç olduğunu bildiriyor. Bize düşen: Allah’ın rızasını kazanmak için az ya da çok demeden, Allah’ın emirlerini insanlara ulaştırmaktır. Hatta Müslüman; şahsiyeti, yaşayışı, olaylar karşısındaki tavır ve duruşunun bile tebliğ olduğunu unutmamalıdır.

Allah Resulü aleyhisselam’a: “Kendileriyle oturduklarımızın hangisi daha hayırlıdır ya Resulullah” diye soruldu. Resulullah aleyhisselam buyurdu ki:

“Görüldüklerinde size Allah’ı hatırlatan, konuştuğunda ilminizi arttıran ve ameli size ahireti hatırlatan kimselerdir.”

Hadisin muhatabı olabilmek duasıyla…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.