KAPAK- Mü’mince Bir Duruş: Hikmet

Hikmet, hüküm ile aynı köktendir ve bu kökün mânası “menetmek, engellemek”tir. Hikmet, sahibini yanılmak ve sapmaktan koruduğu için bu ismi almıştır. Atın ağzına vurulan ve onun yanlış yola girmesini engelleyen geme de -bu sebeple- “hakeme” denilmiştir.[1]
Sözlükteki ilk anlamıyla menetmenin cinsine göre “hikmet” kelimesinin kullanım ve anlamı şekillenmektedir. Eğer menedilme zulme karşı ise hikmet “adalet”, cehalete karşı ise “ilim”, sefihliğe karşı ise “hilim” olarak adlandırılmıştır.[2]
İbn Abbâs radiyallahu anh der ki: “Hikmet, Kur’an bilgisidir, onu iyice anlamaktır. O’nun nâsihini mensûhunu, muhkemini müteşâbihini, önce inenini, sonra inenini, helâl ve haramını ve mesellerini bilmektir.”
Mücâhid şöyle der: “Hikmet, söz ve fiilde isâbet etmek, en doğru olanı söylemek ve yapmaktır.”
Mâlik ise şöyle demektedir: “Hikmet dini bilmek, onun hükümlerini en güzel şekilde anlamak ve ona tabi olmaktır.”
Süddî’ye göre ise hikmetten maksat, peygamberliktir.[3]
Bazı alimlerin hikmeti, ilim ve amel bütünlüğü şeklinde tanımlaması, onun hem nazari hem de ameli boyutlarının bulunduğunu göstermektedir. Bizlere düşen, zikredilen tanımlardaki hikmete talip olarak kendisine çokça hayır verilen kimselerden olmak için gayret göstermektir.
“Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.”[4]
Kendisine hikmet verilen salih kullardan birisi de Lokman aleyhisselam’dır.
“And olsun biz Lokman’a: Allah’a şükret, diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.”[5]
Lokman aleyhisselam’a verilen hikmetlerden birisi de Allah’a şükretmesiymiş.
Muhammed Es‘ad Erbilî Hazretleri rahmetullahi aleyh şükrü şöyle tarif eder:
“Şükür, sadece lâfzen; ‘Yâ Rabbî, Sana şükürler olsun!’ demek değildir. Bilâkis Allâh’ın kendisine lutfettiği nimetlerin hepsini yaratılış maksadına uygun olarak kullanmaktır. Şükrün en makbulü ise sârî olan yani din kardeşlerine fayda veren (içtimâî) ibâdetlerden (ve hizmetlerden) ibarettir.”
Dilin şükrü; yalan, gıybet, küfürden, malayani sözlerden kaçınmak, Kur’an’ı Kerim okumak, nasihat etmek, zikrullah ile meşgul olmaktır. Konuşulacak yerde konuşmak, susulacak yerde susmak olan hikmetle dilimize ayar vermektir.
Gözün şükrü; kainatı tefekkür etmek, mushaf sayfalarına bakmak, haramlara bakmamaktır.
Midenin şükrü; haram ve boykot ürünlerinden uzak durup helâl ile gıdalanmaktır.
Akıl ve kalbin şükrü; ilim ve hilm ile dolu olmak, tefekkür etmek, ümmetimizin yararına proje üretmek, marifetullah ile meşgul olmaktır.
Hikmetin menetme anlamıyla şükrü beraber düşünebiliriz. Haramlara karşı hikmeti kuşanıp kendimizi tutmak, helallerle yetinip Rabbimize şükretmek bizleri hikmet ehlinden yapacaktır. O halde çokça şükredelim fakat şunu da unutmayalım, şükürden aciz olduğunu idrak etmek de hikmettir…
Her bir öğüdü bir hikmet olan Lokman Hakîm, oğluna ilk nasihatini şöyle yapmış: “Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.[6]”
Nasihatine “yavrucuğum” hitabıyla başlayarak, Hakîm (hikmet sahibi) insanın dilinin inceliğini hissettirmiş oluyor.
Evladına ilk olarak akide öğreten Lokman aleyhisselam’a bakan âlimlerimiz, “Hikmet” doğru inançtır, demişler.
“(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.[7]
Yaptığımız iyilik ve kötülüğü küçük görmemek, bizi hikmet ehlinin yoluna girdirecektir. Yaptığımız kötülüğü, günahı küçük görmeyecek, insanı küçücük bir mikrobun öldürdüğü gibi günahların da manevi dünyamızda zamanla büyük tahribatlar yapacağını unutmayacağız.
Yaptığımız iyilikleri de küçük görmemeliyiz. Hardal tanesi kadar bir tohum da olsa, çekirdeğin ağaç olduğu gibi o küçücük iyiliğin nasıl bir cennet mükafatı olacağını bilemeyiz. Rabbimizin rızasını kazanmaya vesile olabilir.
Tâbiînden Bilâl bin Sa‘d radıyallahu anh ne güzel söylemiş:
“Günahın küçüklüğüne bakma! Fakat kime isyan ettiğine, kime karşı günah işlediğine bak!”
İyiliğini de küçük görme, kimin için işlediğine bak.
“Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.[8]
Hakîm olmak isteyen, namazı dosdoğru kılıp bunun yansıması olarak aktif bir Müslüman olup iyiliği emredecek, kötülüğü yasaklayacak. Bunu yaparken başına gelenlere de sabredecek.
Hikmet sahibi insan, tevazu ehlidir o halde: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.”[9]
Hikmetin yürüyüşümüzde, sesimizde kendini hissettirmesi gerektiğini Lokman aleyhisselam şöyle ifade ediyor:
“Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.”[10]
Efendimiz, Abdullah b. Abbas’a: “Allah’ım! Ona hikmeti ve kitabın tevilini öğret.” diye dua etmiştir.[11]
Rabbim, Kur’an’ın doğru anlaşılıp yorumlanması olan hikmeti bizlere, nesillerimize ihsan eylesin.
[1] Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsiri, Bakara Suresi 269. ayet
[2] Temel İslam Ansiklopedisi, Hikmet mad.
[3] Taberî, Câmi‘u’l-beyân, III, 124-125
[4] Bakara Suresi 269. ayet
[5] Lokman Suresi 12. ayet
[6] Lokman Suresi 13. Ayet
[7] Lokman Suresi 16. Ayet
[8] Lokman Suresi 17. Ayet
[9] Lokman Suresi 18. Ayet
[10] Lokman Suresi 19. Ayet
[11] Ahmet b. Hanbel el-Müsned 1, 269