KAPAK- Modern Dünyada Yaşlı Olmak

Dünyayı sürekli geliştirdiklerini ve büyük atılımlar gerçekleştirdiklerini söyleyenlerin kurduğu modern ve çağdaş bir kuruluş olan Dünya Sağlık Örgütü 65 takvim yılı ve üzeri yaşayanları yaşlı olarak kabul eder. Bu dünyada 65 yıl geçiren bir kişinin kazanımlarını hiç değerlendirmeden sadece biyolojik kayıplarına ve emeklikle birlikte üretim sürecinin dışında kalan kesimlere yapılan bu kısır tanım onların işe yaramaz, ailesine ve toplumuna yük olarak görülmesi gibi olumsuz durumları akla getirir. Bu yaklaşım, insanı da diğer canlılar gibi kendilerinin tüketim malzemesi olarak gören mukaddesatsız ve maymunlarla yakın akrabalık ilişkisi olanların değerlendirmesi olabilir.
Dünya ve dünya hayatına yüklenen anlam kişilerin yaşamlarını şekillendiren temel etkendir. “Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz.” (Mü’minûn: 37) diyen ve böyle yaşayan kişi ile ikinci bir hayata inanan, bu dünya hayatının geçici ve sınav sebebi olduğuna inananın yaşam şekli aynı mıdır?
Birisi süresini dahi bilmediği kısa ve geçici bir ömür için yaşarken diğeri ebedi bir hayatın tam içerisinde olduğunun bilincindedir. Yüce Allah’ın kendisine ihsan ettiği ebedi hayatın dünya durağının öneminin farkındadır ve dünyadaki kazancı ile sonsuza dek mutlu bir hayat yaşayacağına inanmaktadır. İkisinin dünyalık hırs ve tamahları farklıdır. Psikolojileri doğu ve batı kadar uzaktır. Birisi yaşlandıkça dünyaya taparcasına bağlanırken diğeri gerçek evine taşınma hazırlığındadır. Yıllar içerisinde artan tecrübesi ile artık daha şefkatli, daha merhametli, daha nazik ve daha insanîdir. Onun derdi yaşlanmayı önleyen krem ve uygulamalar kullanmak değildir. O, artık vuslata hazırlanmaktadır. Dünyanın modern ya da ilkelliğine bakmadan insanî değerlerin modern olup olmadığına bakıp manevi âlemini temizleme gayretindedir.
Yaşlılık bir tek biyolojik parametre ile değerlendirilemeyecek kadar girift bir konudur. İnsana bütüncül yaklaşımla bakılmalı ve yaşlılık da; biyolojik, psikolojik ve sosyal yaşlılık gibi pek çok veri ile değerlendirilmelidir. Biz Müslümanlar olarak Allah’a ve ahiret gününe iman ederiz. Rabbimiz Rahmandır, Rahîmdir. Rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Rahmetinin eseri olarak bize yüce Kur’an’ı göndermiş ve yaşlılarımızı çeşitli ayetlerle biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan koruma altına almıştır. Kur’an’ın uygulayıcısı olarak içimizden de bize çok düşkün olan, sıkıntıya düşmemize çok üzülen, bize karşı çok merhametli ve şefkatli bir peygamber göndermiştir.
Yaşlıların en çok ihtiyaç duyduğu şey şefkat ve merhamettir. Modern dünya bugün üretime ve kazanmaya tapınan küreselcilerin ürettiği bir canavar olan “modern aile” tanımı ile oluşan yıkımların feryatları ile inliyor. Onların eğitimleri; çocuğunun elinden sevgiyle tutup yüzüne gülücükler kondurarak itina ile büyüten annenin çocuğunu şeytanın süsleri ile kandırıp seni modern yapıyoruz diyerek dünyaperest yapıyor. Bir zaman sonra babasının ve annesinin merhametiyle hayatta tutunan, onların fedakârlıkları ile bugünlerine gelen masum çocuk gidiyor. Yerine beyni menfaatle doldurulmuş, vicdanı canavarlaşmış biri geliyor. O, artık kendi süsüne zarar verir endişesiyle anne ve babasının yanında ve yöresinde olmasından hoşlanmayan, onların elinden tutmayı bırakın, yüzüne dahi bakmayan hatta onları görmek dahi istemeyen bir kişi oluyor.
Kendi evladına “Ye, az yedin. Bak bu daha güzel, vs.” diye ikram eden, ağzını yüzünü silen anne ve baba olmuş önceki çocuklar ise; kendilerini yetiştiren, kuş gibi besleyen anne ve babasından vefasızca uzaklaşıyor. Onlara yemek yedirmede özen göstermeyi bırakın onların geçimlerini dahi düşünmüyor. Çocuğu hasta olan ve merhametinden uyuyamayan annenin zamanında kendisi için uykusuz kalan anne ve babasına vefasızlığını yaşıyoruz.
Anne ve babanın cennet meyvesi diye baktığı, kokladığı evladını sık sık öpmesi, nadide bir çiçek gibi büyütmesi elbette doğru olan davranıştır. Yanlış olan, cennet ayaklarının altında olan anneye ve cennetin orta kapısı olan babaya yıllar sonra evladın yaptığı aymazlıktır.
Modern çağda yaşlılığın temel problemi merhametsiz nesil ve tüketim çılgınlığıdır. Menfaatçi ve materyalist nesil anne ve babalarını da tüketim malları arasına koydu. Maddi olarak alabileceklerini aldığını düşündüklerinde onları ve onların ihtiyaçlarını terk ediyorlar. Çünkü bunlar Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kutsalsız bir nesil olarak yetiştirilmeye çalışılıyorlar. Unutmayalım ki; ahirete inanmayan dünyada her şeyden kendi lüksü ve süsü için vazgeçer.
Bu hastalıkları İslam Ümmetindenim diyenlerde görmüyor muyuz? Evet, görüyoruz. Bunlara da modernlik, çağdaşlık… vs. bulaştı. Bunlar da rahat yaşamak için kurtulunması gereken ilk bagaj olarak yaşlıları görmekteler. Unutmamalıyız ki Allah’ın emri ve Peygamberimizin sünneti yalnızca namazlar, yemekler ve kıyafetlerle sınırlı değildir.
Yaşlının modern toplumdaki en önemli problemi biyolojik ve psikolojik rahatsızlıklar; işlevsizleştirilmek, yalnızlık, bakıma muhtaçlık, terk edilmişlik duygusu… vs. Bizim dede, nine, anne, baba ve çocuklardan oluşan büyük ve güçlü bir ailemiz vardı. Uzun yıllar yaş almış büyüklerimize hayırlı ve seçkin anlamında “ihtiyar “ derdik. Onun bu statüsüne göre de evde, caddede ve her yerde saygı gösterilirdi. Sözü dinlenir, ailenin ve mahallenin önemli karar süreçlerinde görüşüne başvurulur, etkin bir görüş olarak değer verilirdi. Hatta mahalle ve köy yönetimindeki resmi görevlilerin isimleri bile hala “ihtiyar heyeti”dir.
Dede de torun da aynı evde ya da avluda birlikte güven içerisinde yalnızlık ve terk edilmişlik nedir bilmeden yaşardı. Tek dişi kalmış canavar medeniyete talip olduktan sonra geleneksel aile yapımızı modern şehirlerde nasıl koruruz? Bu aile yapımıza nasıl sahip çıkarız? Onların ikamet edecekleri konutları nasıl geliştirir ve üretiriz diye çalışmalar yapmak yerine aileyi önce anne, baba ve çocuklar diye çekirdekleştirdik. Sonra, çocuk istemeyiz, böyle iyiyiz, hayatımızı biraz yaşayalımcıları ürettik. Sonra evlenmeyen ya da geç evlenenlerle devam edip çocuk sayımızı azaltarak neslimizin devamını zora soktuk. Şimdi de modern aile diye nikahsız yaşantıyı ve eş cinselliği öven sapkınlar etrafımızı sardı.
Yaşlılık elbette bir çeşit engelliliktir. Şehirlerin düzeni her yaştan insana erişilebilir olmalıdır. Yaşlılarımızın kendini kıymetli hissettikleri tek yer olan camileri, alt katını kullanmak için ikinci katta yapıp oralara engelli ve yaşlıların girmesini engellememeliyiz. Mahalledeki yaşlıların camiye ve civarındaki mekanlara gelerek feyz almasının önündeki engelleri kaldırmalıyız. İmkanımız varsa onları camilere taşımalıyız.
Yaşlıların ikamet sorununa çözüm getirmek maksadıyla sosyal nitelikli huzur evleri ve yaşlı bakım evleri tesis etmek, psiko-sosyal aktiviteler organize etmek yerine hiç kimsenin yerinden ve yurdundan, evlatlarından ayrılmadan problemlerinin çözülmesi gerekir. Bu koca çınar köklerine saldıran haşerattan kurtarılmalıdır. Unutmamalıyız ki kökü olmayanın, dalı, yaprağı ve meyvesi de olmaz, kısır kalır. Bırakın aile sembolü olan çınar olmayı kavak ağacı bile olmaz, tam bir ot olur.
Yaşlılara pozitif ayrımcılık yapmaya özen göstermeliyiz. Yüce dinimiz de güçsüzlüğün son noktasında, oruç için fitre, hac için ise bedel gönderilme, namazlar için oturarak kılmak gibi kolaylıklar sağlamıştır.
Peygamberimiz aleyhisselam “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Ebu Davud) buyurmaktadır.
“Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Ahirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.” (Hadid: 20)